BAZEN günlük işler, yakından takip etmem gereken şeyleri engelliyor. Mesela bu yazı, 48 saat gecikmeyle yazılıyorsa, nedeni işte bu meşguliyettir. Erdal Sağlam perşembe günü Hürriyet’teki köşesinde ve Referans Gazetesi’nde bana göre, siyasi açıdan son günlerin en önemli haberlerinden birini yazdı. Bunu dün yazmaya karar verdim. Bu defa Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün bir önceki günkü yazımla […]
BAZEN günlük işler, yakından takip etmem gereken şeyleri engelliyor. Mesela bu yazı, 48 saat gecikmeyle yazılıyorsa, nedeni işte bu meşguliyettir.
Erdal Sağlam perşembe günü Hürriyet’teki köşesinde ve Referans Gazetesi’nde bana göre, siyasi açıdan son günlerin en önemli haberlerinden birini yazdı.
Bunu dün yazmaya karar verdim.
Bu defa Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün bir önceki günkü yazımla ilgili açıklamaları geldi.
Araya bunlar girince, kendi açımdan çok önemli gördüğüm bir yazıyı 48 saat ertelemek zorunda kaldım.
* * *
Erdal Sağlam ve Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı ziyarete gittiler.
Orada ilk defa, ekonomik konularda görüşlerini dinlediler.
Bu konuşma konusundaki yorumum şu.
Baykal kendisini gerçekten iktidara yakın görmeye başlamış olmalı ki, belirgin bir “iktidar gerçekçiliği” ile konuşuyor. Nedir bu gerçekçilik?
Baykal ekonomi konusundaki görüşünü söyle özetliyor:
“Ekonominin giderek globalleşmekte olduğu, sermaye hareketlerinin ekonominin ayrılmaz bir parçasını oluşturduğu, ticaretin giderek serbestleşmekte olduğu dikkate alınarak bir politika ortaya konacaktır.”
Ayrıca bu görüşüne önemli bir “sosyal demokrat” rötuş da getiriyor:
Ekonomik hayata siyasi müdahalelerin kesinlikle önüne geçileceğini ve “kamunun sadece yönlendirici ve denetleyici olduğu piyasa ekonomisinin hayata geçirileceğini” belirtiyor.
Bence bu, 22 Temmuz seçimi öncesinde piyasaya verilmiş ilk ciddi “taahhüt”tür.
* * *
İkinci noktaya gelince.
CHP Genel Başkanı 2003 yılından bu yana Avrupa Birliği’ne karşı bir söylemi benimsemişti.
CHP Genel Başkanı açıkça “Avrupa Birliği ile tam üyelik sürecinin devam edeceğini” söylüyor.
Ayrıca “tam üyelik perspektifinin” AB ile görüşülerek pekiştirilmesi gerektiğini söylüyor.
Bence bu da ikinci önemli “taahhüt”tür.
* * *
Üçüncü ekonomik taahhüde gelince.
Bir kere teşvik politikalarının devam edeceğini söylüyor.
Ancak “bölgesel teşvik” yerine, “sektörel teşvik”e geçileceğini söylüyor.
Bence bu da olumlu bir politika olabilir.
Çünkü bölgesel teşvikin birçok haksızlığa yol açtığını yaşayarak gördük.
Erdal Sağlam bu sözleri “iktidar olduğu takdirde CHP’nin piyasa dostu ekonomik politikalar yürüteceğinin” işareti olarak değerlendiriyor.
Bu sözleri okuduğuma çok sevindim.
Umarım altını çizdiği konular CHP seçim bildirisine ve programına da girer.
Mülakatta eksik gördüğüm noktalara gelince…
Baykal’ın “özelleştirme” konusundaki görüşlerini öğrenemedim.
Ayrıca yabancılara konut ve arazi satılması konusundaki görüşlerinde değişiklik olup olmadığını yazıda göremedim.
Yine de bu sözler CHP açısından “reel politikaya” dönüşün ilk ciddi işaretleridir diyebilirim.
Son nokta.
Baykal’ın bu sözlerinin, Tandoğan ve Çağlayan mitinglerinde kürsüde söylenenlerden radikal denilebilecek ölçüde farklı olduğunu söylemeden de geçemeyeceğim.
Gül’ün bürosundan açıklama
DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül’ün bürosundan arayarak, dünkü yazımdaki bir yanlış anlamanın düzeltilmesini istediler.
Gül’e “Beşir Atalay veya Vecdi Gönül’ün adaylığı hiç mi söz konusu olmadı?” diye sormuş ve onun da şu cevabı verdiğini yazmıştım:
“Hayır olmadı. Yoksa parti bölünürdü.”
Gül’ün bürosundan şu düzeltme yapıldı:
“Sayın Bakan, bu sözleri, yapılan görüşmelerde sadece Sayın Başbakan’ın ve kendisinin adının ön plana çıktığını ifade etmek için söylemiştir. Sayın Başbakan da büyük bir fedakárlık yaparak aday olmamış ve adaylığı Sayın Gül’e bırakmıştır. O nedenle partinin bölünmesi de söz konusu değildir.”
Hürriyet