İTÜ Rektörü Sayın Prof. Dr. Faruk Karadoğan, Dün, yani 8 Mayıs’ta, fakültemden çıktığımda vaktim olsaydı da, MHP’li bir tetikçinin kurşunuyla öldürülen eski rektörümüz Bedri Karafakioğlu anısına düzenlenen 21. Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği’nin kapanış konserini izlemeye gitseydim, sizin davetinizle şenliğe saldıran polisler tarafından alandaki diğer tüm öğrencilerle birlikte gözaltına alınmış olacaktım. Aileme haber verseydim; “üniversitemde rektörlük […]
İTÜ Rektörü Sayın Prof. Dr. Faruk Karadoğan,
Dün, yani 8 Mayıs’ta, fakültemden çıktığımda vaktim olsaydı da, MHP’li bir tetikçinin kurşunuyla öldürülen eski rektörümüz Bedri Karafakioğlu anısına düzenlenen 21. Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği’nin kapanış konserini izlemeye gitseydim, sizin davetinizle şenliğe saldıran polisler tarafından alandaki diğer tüm öğrencilerle birlikte gözaltına alınmış olacaktım.
Aileme haber verseydim; “üniversitemde rektörlük emriyle gözaltına alındım, hem de ülkeyi karanlığa sürüklemek isteyenlerce katledilen eski bir rektörümüz anısına düzenlenen bir şenlikte gözaltına alındım” deseydim, muhtemelen inanmazlardı. İTÜ’lü bir bilim insanının, böylesi bir saldırının değil emrini vermek sözünün edilmesine dahi müsaade etmeyeceğini düşünürlerdi. Çünkü bu, bir eğitimcinin, bir bilim insanının değil ancak bir polisin aklı olabilirdi. Sahi, öğrencileriniz “şenlikte olay çıkmasını istemiyoruz” diyerek ısrarla görüşme talep ederken rektörlük polislerle toplantı halindeydi değil mi? Saldırı emrini aklınıza düşüren de polisler miydi? Aklın ve bilimin temsilcisi olan üniversiteyi yöneten bilim insanları, polisin (malum polisin) aklına muhtaç kaldıysa; öğrencileriyle konuşmak yerine, döverek terbiye etmeyi seçiyorsa o yöneticilerin “burası neresi, ben kimim?” diye bir bilene sormasının vakti gelmiştir (Ben bildiğim kadarıyla hatırlatayım; burası karakol değil üniversite, siz de komiser değil eğitimcisiniz/bilimcisiniz).
Bugünkü Cumhuriyet gazetesi, konuyla ilgili haberinde “Geçen yıl düzenlenen şenliklerde kurulan çadırlarda bölücü terör örgütü lideri Abdullah Öcalan posterleri ve örgüt bayraklarının açılması nedeniyle rektörlük tarafından şenliklerde çadır kurulmasının yasaklandığı, gözaltına alınan öğrencilerin de bu yasağı çiğnemek isteyenler olduğu ileri sürüldü” diye yazdı. “Abdullah Öcalan posterleri ve örgüt bayraklarının” öğrenci şenlikleri yüzünden var olmadığını, çadırlardan vücuda gelmediğini, öğrenci şenliklerini yasaklamakla ortadan kalkmayacağını siz de bilirsiniz. Şenlikte gözaltına aldırdığınız öğrencilerin üzerinden ya da şenlik alanındaki çadırlardan söz konusu iddianızı doğrulayacak herhangi bir unsur çıkmadığını da biliyorsunuzdur; polis kayıtlarında da mevcuttur. Yasakladığınız şenliğin (tekrarlamakta fayda var) 12 Eylül öncesinde ülkeyi karanlığa sürüklemek isteyen CIA kontrollü Ülkü Ocakları’ndan yetişme faşist tetikçiler tarafından öldürülen Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu anısına düzenlendiğini; düzenleyici öğrencilerin de “emperyalizme, faşizme ve gericiliğe karşı tüm halkın eşitlik, kardeşlik ve özgürlük içinde yaşadığı tam bağımsız bir ülke” için mücadele eden gençler olduğunu da bilirsiniz. Peki, Karafakioğlu’nu katledenlerin hala iktidardaki fikri ve o fikrin başımıza musallat ettiği gerici iktidar karşısında en net duruşu sergileyen öğrencilerinizi düşman bellemenizin akla mantığa sığar bir açıklaması var mıdır?
Siz kendi öğrencilerinizi gözaltına aldırırken, Karafakioğlu ve nice aydınımızın katillerinin yuvası Ülkü Ocakları’ndan kampusümüze davet edilen serserilerin tespih sallayarak, sivil polis ağabeyleriyle Bedri Karafakioğlu Caddesi’nde gezmeleri ne tuhaftır değil mi Sayın Rektör? Davet ettiğiniz polislere sorun, onlarda daha ayrıntılı bilgisi mevcuttur. Devletimizin derinliklerinde bir karmaşa ihtiyacı tespit edildiğinde o serserilerin yine bir bilim insanımızı ya da gazetecimizi öldürmek üzere tetiğe basması uzak bir ihtimal midir? Bu tetikçinin okula çağırdığınız polislerle karakolda “kahramanlık” fotoğrafları çektirmesi uzak bir ihtimal midir? O polislerin delilleri karartması uzak bir ihtimal midir? Böylesi bir saldırı karşısında tepkisini ortaya koyacak olanların da gözaltına aldırdığınız öğrenciler gibi düşünenlerden ibaret kalması uzak bir ihtimal midir? Bunu da “Olasılık ve İstatistik” dersi veren, az biraz da yakın tarih bilen bir hocamıza sorun, pek uzak ihtimaller olmadıklarını söyleyecektir.
Bu kadar dalak şişirme yeter, değil mi? Radikal gazetesindeki haberde yer alan açıklamanızda da şenliğin izinli olmadığını belirterek “Hiçbir şey yasaların üstünde değildir” dediğiniz belirtiliyor. Bundan sonra “izninizle şenlenebilir miyiz hocam, izninizle bir türkü söyleyecektim, izninizle yasaların üstüne çıkmadan şarkı dinleyecektim, izinlisinden bir halay çekeyim, şöyle yasal yasal bir güleyim, izinli bir yerde oyun oynayacaktım, yasal bir top bulup izin verildiği kadar futbol oynayacaktım…” mı dememiz gerekecek? Siz de lütfedip, “şenlenin hadi” mi diyeceksiniz? Koca İTÜ kampusünde tiyatrocu arkadaşlarımıza oyun oynayacakları bir yer göstermeyi bile mesele haline getirerek ne ispatlamış oluyorsunuz? Üniversite yönetmek bu mudur? Üniversite yönetiminin başka bir işi yok mudur? Bunları da bir bilene sormalı.
Sayın rektör, “Hiçbir şey yasaların üstünde değildir” ne demek? Siz de bilirsiniz ki, üstünde hiçbir şey olmayan yani değişmez kabul edilen yasalar yalnızca bilimsel yasalardır. Öteki yasaların üstünde daima bir şeyler; ille de siyasi otorite vardır. Akıl, hakikat ve adalet duygusu bu siyasi otorite üzerinde ne kadar etkiliyse o yasalar da o kadar doğru olur. Yasa koyucu siyasi otorite karşısında aklın ve hakikatin otoritesini temsil eden bilim insanları, eleştirel düşünceyi de o yasaların üstüne koymalıdır, yani daima aydın sorumluluğuyla yasaların önünde durmalıdır ki toplum ilerleyebilsin. Eleştirel düşünceyi bir kenara atıp, “hiçbir şey yasaların üstünde değildir” diyerek savcılığa soyunan bilim insanları, bir daha “ben kimim, burası neresi” diye düşünmeli, karşı çıktıklarını iddia ettikleri “gericiliğin” değirmenine taşıdıkları suyu hesap etmelidir.
Bunlar da boş laf olsun. Hadi yasaları uygulayalım, hiçbir şeyi yasaların üstüne koymayalım. Hiçbir şey yasaların üstünde değilse, kayıt yapmama tehdidiyle yeni gelen öğrenciden zorla para toplamak yasaların neresindedir? Yasal bir koordinat bildirebilir misiniz? Okula kayıt için yeni gelenlere, ek harçların zorunlu olmadığını belirterek yasal haklarını anlatan öğrencilerin engellenmesi de yasal mıdır? Üniversitenin imajına yaptığı katkı malum olan, İTÜ Maçka kampusündeki striptiz rezilliği hangi yasaların altında veya üstünde gerçekleşmiştir? Geçen sonbaharda yağmurlar başlayınca zemin kat da dahil pek çok katının tavanlarından sular akan İTÜ Teknokenti hangi yasayla açıklanacaktır? Bir önceki rektörümüz Gülsün Sağlamer ve yandaş şirketlerinin ürünü olan bu “teknoloji harikası”, malı götürme yasalarına uygundur ve Sağlamer üniversiteyi herkesin malumu olduğu üzere sağlam yemiştir. Sağlamerler yasaların neresindedir? Peki, Karafakioğlu ve diğer onca aydın katliamını tezgahlayanlara dokunabilmiş midir bu yasalar? Pi-yasalardan başka yasalar kalmış mıdır ki, kafa yoralım değil mi?
Sayın rektör; yasalar bu biçimiyle, soyguncular ve faşist tetikçilerin üstüne çıkıp “aklı, bilimi, eğitim hakkını, adaleti, özgürlüğü, kardeşliği, bağımsızlığı…” savunan öğrencileri ezdiği bir araçtan başka bir şey değildir. Sayın rektör, çok şey yapamayacağınızı da biliyorduk ya, en azından Mustafa İnan’ların, Bedri Karafakioğlu’ların mirasına sahip çıkmayı denemeliydiniz; siz maalesef Sağlamer familyasını ve Karafakioğlu’nun katillerini sevindirdiniz.
9 Mayıs