Öncelikle işçilerin ve yoksul halkımızın 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlarım ve her yeri Taksim’e çeviren arkadaşlarımın… Sevgili Güneş Çelikkol yaklaşık bir ay önce “işsiz işçi örgütlenmeleri” isimli bir yazı yazmıştı. Ama gerek rejim tartışmaları gerekse 1 Mayıs süreci arasında pek düşünmeye fırsatım olmamıştı. Oysa ben de bir işsiz işçiyim. Bu durum gündelik yaşantımın da en […]
Öncelikle işçilerin ve yoksul halkımızın 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlarım ve her yeri Taksim’e çeviren arkadaşlarımın…
Sevgili Güneş Çelikkol yaklaşık bir ay önce “işsiz işçi örgütlenmeleri” isimli bir yazı yazmıştı. Ama gerek rejim tartışmaları gerekse 1 Mayıs süreci arasında pek düşünmeye fırsatım olmamıştı. Oysa ben de bir işsiz işçiyim. Bu durum gündelik yaşantımın da en önemli belirleyenlerinden. Hani “işe yaramaz ve yardıma muhtaç aylak izlenimi” verenlerdenim…
Dünyada gelişkin işsiz işçi örgütlenmeleri var. Güneş Çelikkol’un değindiği örgütlenmeler ve talepleri ben de bir eleştirimle pekiştirmeye çalışacağım.
Her büyük proleterleştirme dalgasında işçi/işsiz ayrımı belirsizleşir. Köylüler emek pazarına fırlatılır. Kendi hesabına çalışanlar, bu ekonomik ayrıcalıklarını kaybeder ve işçiler arasında bir rekabet oluşturularak çalışma koşulları daha da güvencesizleştirilir. Tıpkı bugün ülkemizde köylülüğün hızla mülksüzleştirilerek kentlere gelmesi, esnafların kepenk kapatması ve güvencesiz çalıştırmanın kurumsallaşması gibi…
Fransa, Brezilya ve Arjantin’de; işsiz işçi ve topraksız köylü hareketleri de bu noktalardan hareketle ama kendilerine de özgü yanları olan bir biçimde gelişmiştir. Bu örneklere değinmek istiyorum.
Fransa’da işsizler hareketi, neo-liberal politikalara tepki ekseninde gelişmiştir. CGT, APEIS, MNCP ve AC; 1980’lerde kıpırdanmaya başlayan işsizleri bir hareket haline 1994 yılından itibaren getirmişlerdir. Bölge Çalışma Büroları, Borsa gibi kurumlar işgal edilmiştir. Onbinlerce insanın katıldığı yürüyüşler düzenlenmiştir. Çalışma hakkı, sosyal haklar vb. talepler savunulmuş ve bu talepler giderek genişleme yaşamıştır. Öyle ki bu talepleri görüşmek üzere Başbakan tarafından toplantıya davet edilmişlerdir. Yani bu sosyal hareketlilik, siyasallaşan taleplerini ulusal düzeyde ifade edebilen yeni bir tip sendikacılık örneği de oluşturmuştur. Birkaç bin üyesi olan hareket, onbinlerce işsizi ve diğer kesimleri harekete geçirmiş ama bir politik merkez oluşturma eksikliğinden etkisizleşmiştir.
Arjantin İşsiz İşçiler Hareketi/Piqueteros, ihracata yönelik sanayileşmenin getirdiği özelleştirme ve güvencesizleştirme sürecinde ortaya çıkmıştır. Anayollara yakın Barrio’larda yaşayan işsiz işçiler, yollara barikat kurarak hammadde ve mamul madde akışını kesmişlerdir. Böylece grevle aynı etkiyi yapan doğrudan bir eylem biçimi oluşturmuşlardır. İlk olarak küçük şehirlerde ortaya çıkmalarının özgül sebebini ise, bu şehirlerde yaşamın tek bir yerel şirkete bağlı olması oluşturur. Şirketler özelleştirilince yığınlar işsiz yada sözleşmeli vb. koşullarda kalmıştır. İşsizlik sorununun çözülmesinden yerli haklarına ve neo-liberalizme karşı bütünsel bir mücadele taleplerine genişleyen hareket, 2001 krizi sonrası ulusal düzeyde ülkenin en önemli sendikal topluluğu haline gelmiştir. Neo-liberal politikalara tepkinin diğer yüzünü ise İşgalci İşçiler Hareketi oluşturmuştur. Ancak politik bir merkez yoksunluğu, bu iki hareketin etkisizleşmesi sonucunu doğurmuştur.
Brezilya Topraksız Kır İşçileri Hareketi/MST de, proleterleştirme ve kronik yoksulluk koşullarında ortaya çıkmıştır. Banka ipoteklerini ödeyemeyen veya kölece çalıştırılan köylüler; toprak işgalleri, yol kesme ve uzun yürüyüşler gibi doğrudan eylemlilikleri hayata geçirmişlerdir. MST, örgütlü işçi hareketiyle birlikte askeri diktatörlüğün yıkılmasında da önemli rol oynamıştır. Devletle ulusal düzeyde görüşmeyi hedefleyen hareket; ekonomik reform, barınma vb. birçok hakkı içeren taleplerini 2005’te Lula’ya kabul ettirmiştir. İşgalci İşçiler Hareketi de giderek güçlenmektedir. Brezilya’da işçi, köylü ve yoksulları kapsayan toplumsal hareketler günümüzde de devam etmekte ve hükümete basınç uygulamaktadır. Ancak Brezilya’da da bir politik merkez yokluğu olduğunu düşünüyorum.
Peki ülkemizde neler yapılabilir? Bu sorunun güncel cevabını oluşturabilmek için yakın geçmişimizden bu konuyla ilgili bir örnek vermek istiyorum. 1980 evvelinde Aşkale ve Yeniçeltek’te örgütlü olan Yeraltı Maden-İş Sendikası, madenlerin kapatılması kararına karşı, oluşturduğu işyeri komite ve konseylerinde karar alarak üretime devam etmiştir. Köy ve kasabalarda oluşturulan halk komiteleriyle kurulan bağlar sayesinde, kömüre ihtiyacı olanlara istenilen miktardaki kömür – aracılar başka bir deyişle karaborsacılar ortadan kaldırılarak – satışı yapılmıştır. İşyerinin bütün muhasebesi açık bir panoda düzenli olarak ilan edilmiştir. Hareket, anlayışıyla bir kent örgütlenmesi niteliği de taşımaktadır. Ancak bu durumun hayata geçmesinde o dönem Sol’un Anadolu’daki gücü önemlidir.
Günümüzde ise Tekel, enerji gibi özelleştirme – işyeri kapatma örnekleri olacak. Tekel örneğini ele alalım. Tekel’in özelleştirme kararı alınınca işçi cephesinden “sattırmıyoruz” refleksinin gelmesi ve bununla yetinilmemesi lazım. Çünkü Seka örneğinde olduğu gibi fabrikada üretim için gerekli malzeme yani tütün stokları bitince ne olacak? O zaman üretime devam etmesi için köylülerle veya köylü örgütlenmeleriyle bağın geliştirilmesi lazım. Peki köylü örgütlenmeleri ne durumda? Neo-liberal yeni sömürgeciliğin hedef tahtasındaki köylülerin sendikaları ne yapmalı? Ülkemizin tarihsel bir özelliği olarak küçük toprak mülkiyeti var. Mülkiyet hakkına saygılı olarak topraklar, traktör vb. birleştirilerek tek elden planlı bir üretim yapmalı. Buradan işgal edilen fabrikaya bu tütünler yollanmalı ve üretilen sigaradan elde edilen gelir, işgalci işçiler ve köylüler arasında bölüşülmeli. Ama bunu yaparken işçinin ve köylünün tüm ailesinin fiili desteği olmalı.
Bu sürecin hayata geçmesi için elzem olan bir nokta var. L. Amerika’da güçlü bir mücadele geleneği var ve bu durum işsiz / topraksız hareketlerinin hayata geçmesini kolaylaştırıyor. Biz de bu sürecin hayata geçmesi için siyasi önderlik sorunu büyük önem taşıyor. Bu hareketin önünü açacak politikaların üretilmesi ve büyük kentlerdeki yoksul yığınlardan destek sağlanması için.
Bunlar yapılırsa istihdam politikaları ve işsizlik ödeneği gibi sorunların çözümü de kolaylaşacaktır.
Not: Eleştirdiğim husus “asgari gelir güvencesi” talebi. Çünkü bu görüşün temelinde yeni bir sosyal politika yaratma çabası veya başka bir deyişle yurttaşlara verilen belli bir miktar karşılığı toplumsal örgütlenmeleri maniple etme ve sus payı verme anlayışı yattığını düşünüyorum.
9 Mayıs 2007 / İstanbul