ABD’nin, etkili düşünce kuruluşlarından, Council on Foreign Relations başkanı Richard Haas, Foreign Affaires’deki ” The New Middle East ” başlıklı yorumunda, “Ortadoğu’da ABD hegemonyası çağı sona erdi ve bölgenin modern tarihinde yeni bir dönem başladı. Bu yeni dönem, birbirleriyle rekabet edecek olan yeni aktörler ve güçler tarafından belirlenecek” diyordu (12/2006). Geçen hafta gelişmeler ve yorumlar […]
ABD’nin, etkili düşünce kuruluşlarından, Council on Foreign Relations başkanı Richard Haas, Foreign Affaires’deki ” The New Middle East ” başlıklı yorumunda, “Ortadoğu’da ABD hegemonyası çağı sona erdi ve bölgenin modern tarihinde yeni bir dönem başladı. Bu yeni dönem, birbirleriyle rekabet edecek olan yeni aktörler ve güçler tarafından belirlenecek” diyordu (12/2006). Geçen hafta gelişmeler ve yorumlar Haas’ın bu saptamalarını destekler nitelikteydi.
İflas
Aslında, Ortadoğu’nun, neo-conların ” sürekli-demokratik devriminin ” sahnesi olması, Irak’ta petrolün dereler gibi akması gerekiyordu. Hatta bu ütopyada bir Ortadoğu Ortak Pazarı projesi bile vardı. Ama, Francis Fukuyama ‘nın, geçen hafta Haaretz ‘de vurguladığı gibi bu proje iflas etti. “BaşkanBush , başlangıçta Irak’a müdahaleyi, Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları programı, El Kaide ile bağları, insan haklarının ve demokrasinin yokluğu iddialarına dayandırıyordu. 2003 istilasının ertesinde bu iddialar çökünce, yönetimin, yaptıklarını haklı göstermek için, vurgusu giderek Irak’ta ve geniş Ortadoğu’da demokrasinin önemi üzerinde yoğunlaşmaya başladı”. Irak’ta 600 binden fazla insan öldükten, Ebu Garib rezaleti yaşandıktan, Lübnan yangın yerine döndükten sonra Bush yönetimi, demokrasi vaatlerini, bölgedeki neo-liberal, ” sivil-toplum ” tosuncuklarını terk etmeye başlarken, Arap sultanlarına ve Mısır rejimine yönelik eleştirilerine son verdi.
Ancak bu arada ABD Saddam rejimini devirmiş, petrolün varil fiyatı yüzde 100 artmış, bölgede nükleer silah heveslisi ” yeni oyuncular”, örneğin İran gibi yeni ağırlık merkezleri türemişti. Üstelik, bağımsız bir devlet olan İran’ın elinde, Irak rejiminden Lübnan’da Hizbullah’a, Suudi ve Körfez ülkelerindeki Şiilere kadar tehlikeli kartlar, AB, Rusya ve Çin ile yakın, ABD planlarını aksatan ilişkileri vardı.
ABD, tüm risklerine karşın bölgeye İran’a saldırmaya yönelik olarak yığınak yapıyor, bu arada İsrail’i, İran’ın Lübnan’daki müttefiki Hizbullah’ın üzerine gönderiyordu. Bush yönetiminin bölge politikası iyice gerçeklerden kopmaya başlamıştı. Öyle ki, İsrail Lübnan’ı yangın yerine çevirmesine karşın Hizbullah’ı tasfiye edemeyince, ABD, bu kez Şii-Sünni ayrımından medet umarak İran, Suriye, Hizbullah, Hamas eksenine karşı, bir Suudi-Mısır-İsrailekseni hayali kurmaya başlamıştı. Condi Rice, göre şimdi karşımızda bir “Yeni Ortadoğu” şekilleniyordu.
Irak’a daha fazla asker göndererek düzeni sağlama projesi, klor gazı yüklü kamyon bombaların, ölü sayısındaki artışın gösterdiği gibi, başarılı olmadı. Kissinger ‘e göre artık Irak’ta askeri bir başarı olanaksızdı. Geçen hafta gelişmeler, bir Lübnanlı yorumcunun vurguladığı gibi, “Araplar ABD’nin robotları olmadığı için”, Yeni Ortadoğu fantezisinin çöktüğünü, Bush yönetiminin Ortadoğu politikasının iflas ettiğini gösteriyordu.
Ve yeni aktörler
Şimdi, ABD etkisi zayıflarken yeni aktörler sahneye çıkıyorlar. Bunların başında, önceki hafta 15 İngiliz askerini tutuklayarak gücünü, bağımsızlığını bir kez daha sergileyen, bölgesel hegemonya adayı İran geliyor. İran’ın yanı sıra kasası petrol parasıyla, ordusu son model silahlarla, diplomasi portföyü, İran’ın artan etkisinin, Sünni-Şii çatışması fantezisinin getirdiği yeni pazarlık olanaklarıyla, Çin ve Rusya ile geliştirmeye başladığı ilişkilerle dolu, Arap dünyasında hegemonya kurmaya hevesli Suudi Kralı Abdullah var.
Abdullah, geçen ay, FKÖ-Hamas anlaşmasına aracılık ederek İran Devlet Başkanı Ahmedinejad ile buluşarak ABD’nin Sünni-Şii çatışması fantezisini deldi. Üstelik Abdullah, Bush yönetiminin onuruna hazırlamakta olduğu yemeğe gitmeyeceğini bildiriyor, Ürdün Kralı da, kendi ABD gezisini 2008’e erteliyordu. Geçen hafta toplanan, (ve Suriye’ye yeniden kucak açan) Arap Birliği zirvesinde, Kral Abdullah’ın önce ABD’yi “sevgili Irak’ı” kana bulayan, “gayri meşru işgalci” olarak betimlemesi, Arap liderlere yönelik, birlik olursak “dış güçlerin kaderimizi belirlemesine izin vermeyiz”, “Arap topraklarında yalnızca Arap bayrakları dalgalanır” çağrısı, Bush yönetiminde şok etkisi yarattı. Arap Birliği zirvesi Abdullah’ın 2002 tarihli, İsrail’e 1967 sınırlarına geri dönmesi karşılığında genel barış önerisi planını benimsedi. Abdullah’a göre bu İsrail’e verilmiş son şanstı. “Gelecek ya barışın olacaktı ya da savaş lordlarının elinde kalacaktı.”
İflasın boyutları bunlarla sınırlı değil. İsrail, Lübnan macerasından ağzı yandıktan sonra, ilk kez AB’nin İsrail-Filistin sorununu uluslararası alana taşıma önerilerine yakınlaşmaya başlıyor, ABD Meclisi yeni Çoğunluk Başkanı Demokrat Nancy Pelosi’nin, Bush yönetiminin tüm itirazlarına karşı gerçekleştirmeye kararlı olduğu Suriye ziyaretini destekliyordu. Gözlemciler, bağımsız davranma kapasitesi artmaya başlayan Arap liderlerin ve İsrail’in, Bush yönetiminin dış politikasıyla aralarına mesafe koymaya, yeni Demokrat yönetime hazırlanmaya başladığını işaret ediyorlardı.
Globalpolitikültür Ergin Yıldızoğlu Cumhuriyet