Sanırım gündemin bu kadar hızlı değiştiği ve bu kadar dar başka bir tarih aralığı yoktur. Son yüz yıldır her gün tanık olduğumuz olaylar, gelişmeler artık neredeyse saatten saate değişim göstermekte. Çıkarlar bu kadar çelişir hale gelmişken ve hedef olarak görülenler bu kadar büyükken başka bir şey olması da beklenmezdi herhalde. Tek kutupluluktan rahatsız olan ve […]
Sanırım gündemin bu kadar hızlı değiştiği ve bu kadar dar başka bir tarih aralığı yoktur. Son yüz yıldır her gün tanık olduğumuz olaylar, gelişmeler artık neredeyse saatten saate değişim göstermekte. Çıkarlar bu kadar çelişir hale gelmişken ve hedef olarak görülenler bu kadar büyükken başka bir şey olması da beklenmezdi herhalde.
Tek kutupluluktan rahatsız olan ve buna karşı gelmeye çalışan ülkeler bilindiği üzere zaman zaman kaçak dövüşerek birbirlerini destekliyorlar. Kimi zaman da gayet açık bir biçimde çeşitli örgütler kurarak bunu dünya kamuoyuna ilan ediyorlar. Son süreçte İran’ın nükleer hırsı ve peşi sıra Şangay İşbirliği Örgütüne gözlemci olarak katılmaya başlaması ABD karşıtı güçlerin artık daha sıkı bir ilişkiler yumağı ördüğüne bir başka işaretti.
Edinmeye çalıştığı nükleer teknolojiyi neredeyse tamamen Rusya’ya dayandıran İran, Batıyı top yekûn karşısına alıp bir dizi girişimde bulunmuştu. Ayrıntısına çok değinilmese de Rusya ile de zaman zaman izlenecek yöntem ve takvim konusunda çeşitli gerilimler yaşıyordu. Bunların sonuncu ve en büyüğü geçtiğimiz ay sonlarında Rusya’nın İran’ın Buşehr kentinde yapımına destek olduğu santrale ait çalışmaları durdurduğunu ilan etmesiydi. Güncel politikayla yakından ilgilenenler bu gelişmenin gerçek nedenini öğrenmeye ve nasıl sonuçlanacağını kestirmeye çalışıyor. Ne yazık ki halen net bir veri söz konusu değil.
Fakat kesin olan bir şey var. Sürekli dile getirdiğimiz ve zaman zaman rüzgârına kapıldığımız, bizi çok ama çok heyecanlandıran karşı kutuplaşma girişimleri, aslında birer hegomonik güçler çelişkisinin tek tek ülkelerce kendi çıkarları için kullanılmaya çalışılmasından başka bir şey olmadığıdır.
Bu konuya yeniden dönmek üzere ara verelim ve BBC’nin ve İRNA’nın aktardıklarıyla Moskova-Tahran gerilimini hatırlayalım:
Moskova-Tahran gerilimi
Rusya Atom Enerjisi Kurumu Başkanı İran’ı Buşehr kentindeki nükleer enerji santralinin tamamlanması için yapması gereken ödemeleri geciktirmekle suçladı ve İran’ın ilk nükleer enerji santralini kuran Rusya’nın devlet kontrolündeki Atomstroiexport şirketi, tesisin planlandığı gibi eylül ayında hizmete hazır hale gelmeyeceğini açıkladı. Rusya Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Sergey Kiriyenko yaptığı açıklamada, İran’ın, ilk nükleer santralinin tamamlanması konusundaki isteğini yitirmiş göründüğünü ileri sürerek, Tahran yönetiminin ocak ayından bu yana bir kopek (1 kuruş) dahi ödeme yapmadığını kaydetmişti.
İran dün bu suçlamayı yalanladı ve karşı saldırıya geçerek Rusya’yı, Moskova ile Tahran arasındaki nükleer işbirliğini engellemek isteyen Amerikan baskılarına boyun eğmekle suçladı. Saadi, İRNA haber ajansına yaptığı açıklamada, Rusya Atom Enerjisi Kurumu yetkililerini, “bu konuda yeterli bilgi sahibi olmamakla” suçladı. “Rus tarafına 10 Ekim ile 12 Aralık arasında 58 milyon dolar, 1-31 Ocak tarihleri arasında ise 16.9 milyon dolar ödeme yaptık. Şubat ayında ise 56 milyar riyal, yani 6.2 milyon dolar ödedik” dedi.
Önde gelen birçok gözlemci İran’ın ilk nükleer enerji santrali olan Buşehr’in tamamlanamayışının ardında gerçekten mali sorunlar olduğu tezini ikna edici bulmuyor.
Bu konuda en yaygın görüş, bunun Rusya tarafından projenin tamamlanmasını geciktirmek için öne sürülen bir bahane olduğu yönünde. Buşehr projesi hali hazırda öngörülen takvime göre neredeyse üç yıl gecikmiş bulunuyor.
Önceleri gerekli teknolojinin ana unsurlarının üretimi ve bölgeye nakli konusunda problemler yaşandı. Daha sonra nükleer yakıt atıklarına nasıl bir çözüm bulunacağı konusunda Rusya ile İran arasında anlaşmazlıklar çıktı. İran, atık nükleer yakıtın yeniden işlenmek ya da depolanmak üzere Rusya’ya geri gönderilmesi talebine karşı çıkıyordu.
Amerikan ve İsrail istihbarat kaynakları, Buşehr nükleer santralinin, çalışmaya geçmeye hemen hemen tamamen hazır olduğu, yalnızca nükleer yakıtının bulunmadığı görüşündeler. Ama bu noktada da belirsizlikler var.
Geçen sonbaharda Moskova’ya giden bir İran heyeti nükleer yakıt ikmalinin takvimini düzenleyen anlaşmayı imzaladı. O sırada hiç bir mali sorundan söz edilmiyordu.
Rusya açısından büyük bir yetki karmaşası da var ortada. Moskova aslında sivil amaçlı nükleer enerji teknolojisi satışına, büyük bir potansiyel olarak bakıyor ve önem veriyor. Ama Rusya’da Buşehr ile ilgili kararların kim tarafından alındığı konusunda da büyük bir karışıklık var. İnşaatı bizzat üstlenen Rusya Atom Enerjisi Kurumu, Rusya Dışişleri Bakanlığı, Rusya Güvenlik Konseyi, ve Rusya Savunma Bakanlığı zaman zaman bu konudaki diyaloğa muhatap oluyor.
Ayrıca Rus şirket, tesise mart ayında nakledilmesi planlanan nükleer yakıt ikmalinin de erteleneceğini söyledi. İranlı yetkililere göre erteleme kararına gerekçe olarak kendilerine söylenen reaktörün havalandırma sisteminden kaynaklanan bir sorun. Buşehr’deki reaktöre yakıt çubuklarının iki hafta içinde gönderilmesi planlanıyordu.
Tahran ve Moskova arasındaki ilk anlaşmaya göre Rusya, nükleer yakıt çubuklarını Buşehr’e reaktörün inşasının tamamlanmasından altı ay önce eylül ayında yollayacak ve böylece tesis 2008 yılının ocak ayında çalışır hale gelecekti. Bu anlaşma dahi İranlılar için kayda değer bir gecikme anlamına geliyordu. Zira taraflar reaktör pazarlığına başladığında Rusya’nın inşaatı tamamlaması için öngörülen tarih 2000 yılıydı.
Bütün bu tartışmaların dışında New York Times gazetesi, Rusya’nın İran’a, “uranyum zenginleştirme programını askıya almadığı takdirde Buşehr nükleer tesisine yakıt sağlamayacağı” yolunda ültimatom verdiğini yazdı.
New York Times, adının açıklanmasını istemeyen Avrupalı, Amerikalı ve İranlı yetkililere dayanarak dün yayımladığı haberde, ültimatomun geçen hafta Moskova’da, Rusya Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri İgor İvanov tarafından İran nükleer görüşmecilerinden Ali Huseyini Taş’a verdiğini kaydetti.
ABD Dışişleri Bakanlığının henüz yorumda bulunmadığı haberde, bir üst düzey Avrupalı yetkilinin, “Bunu Ruslar tarafından alınmış çok önemli bir karar olarak görüyoruz. Bu, Ruslarla İran’ın nükleer programının tehlikeli olduğuna dair anlaşmazlığımızın bir taktik olduğunu gösteriyor. Aslında Ruslar nükleer bir İran istemiyor” sözlerine yer verildi.
Rusya’nın belirsiz İran politikası
Moskova-Tahran geriliminden önce dile getirdiğimiz gerçek, birçok örnekle karşımıza çıkıyor. ŞİÖ’ne üye olup da ABD’nin çok hoşuna gidecek, değişik alanlarda, bir sürü adım atan Asya ülkeleri buna örnek verilebilir. Çin’in yaptıkları cabası. Şimdi de Rusya İran tartışması.
Putin’in İran’a çok geniş ölçekte bir hava savunma sistemi satmasının altında kuşkusuz İran’ın ABD karşında güçlenmesini istemesi yatıyor. Öte yandan İran Rusya için birçok başlıkta çok büyük bir pazar.
SSCB’nin dağılmasından sonra ciddi sıkıntılar yaşayan ve bu nedenle uluslar arası arenada bir türlü istediği gibi davranamayan Rusya bu nedenle adımlarını diğer güçlere göre çok daha fazla düşünerek atmak zorunda kalıyor. Bu durum da onun sürekli çelişkili bir politika izlemesine neden oluyor. İran özeline dönecek olursak; Uluslar Arası Atom Enerji Ajansı’nın İran hakkında çıkardığı ültimatomu desteklemesi ve ardından Putin tarafından İran’ın nükleer çalışmalarının barışçıl amaç taşıdığının belirtilmesi çelişkili tutumun açık göstergesi olarak b
u tartışmada ilk akla gelen oluyor.
El altından desteklediği İran, Rusya’nın gerek Ortadoğu politikalarında bir müttefik kazanmasına neden olur gerekse de o bölgeye kök salma çabasında olan ABD’ye karşı kendisi dışında bir güç olarak elini rahatlatabilir. Bu nedenle her alanda açık bir desteği üstelik ticaret yasalarını da gözeterek esirgemiyor. Ve açıkça deklare ediyor.
Fakat bunu yaparken de aslında sanıldığı kadar kararlı ve kesin bir tavır sergilemiyor. Zaman zaman Çin’in Kuzey Kore’ye yaptığı gibi hafif bir “kulak çekme” işine girişiyor. Bu sayede Batıya karşıda halen belli bir mesafede kalmaya özen gösteriyor.
Moskova ayrıca Tahran’ın nükleer ısrarını ABD ve kendi arasında pazarlık konusu yapmak fikrini de taşımaktadır. Rusya içeride ciddi etnik sorun ile karşı karşıyadır ve bu sorunu çözmek için uluslar arası desteğe ciddi ihtiyaç duymakta ve bu bağlamda uluslar arası sistemden destek almadığından yakınmaktadır. Çoğu zaman kulislerde İran’ın nükleer çalışmaları Rusya ve Batı arasında pazarlık konusu olduğu konuşuluyor.
Ayrıca Rusya’nın nükleer bir İran görmeyi ve ne kadar kabul edeceği de başka bir merak konusu?
İşte şimdi gelinen noktada bu belirsizlikler daha fazla katlanılamaz bir hal almış durumda. İran tüm dünya kamuoyuna; bu işe Rusya hamiliğinde bile girişse olumlu bir şekilde sonlandırılamadığını ve kendi nükleer yakıtını kendisinin yapması gerektiğini duyuracak.
Gelişmeler hakkında bırakın uzun vadeyi orta vadede bile bir öngörüde bulunmak artık çok güç. Resmi evraklar ve iç hesaplaşmalardan haberdar olmak bile çoğu zaman yeterli olmuyor.