Dünyanın birçok yöresinde mayın sorunu tüm sıcaklığıyla insanları yakmayı sürdürüyor. Özellikle düşük yoğunluklu diye tanımlanan iç çatışmaların yoğunlaştığı ülkelerde ve bölgelerde mayınlar oldukça ciddi bir sorun olarak insanlığın karşısında duruyor. Sadece son 10 yılda çevremizdeki birçok ülkede meydana gelen irili ufaklı birçok savaşın ardından geriye halkı tehdit eden mayınlar kaldı. Mayın öyle bir silah ki […]
Dünyanın birçok yöresinde mayın sorunu tüm sıcaklığıyla insanları yakmayı sürdürüyor. Özellikle düşük yoğunluklu diye tanımlanan iç çatışmaların yoğunlaştığı ülkelerde ve bölgelerde mayınlar oldukça ciddi bir sorun olarak insanlığın karşısında duruyor.
Sadece son 10 yılda çevremizdeki birçok ülkede meydana gelen irili ufaklı birçok savaşın ardından geriye halkı tehdit eden mayınlar kaldı.
Mayın öyle bir silah ki toprağın içinde sessiz sedasız, tam 75 yıl kurbanını bekleyebiliyor. Mayın öylesine sinsi bir silah ki, onu bırakanlar unutuyor ama o öldürmeyi unutmuyor.
Savaş dönemlerinde savunma amacıyla toprağa döşenen mayınlar, sonradan bütün bir toplumun başına dert oluyor.
Günümüz dünyasının savaşları artık eskisi gibi kurallarla yürümüyor, her tarafta hiçbir ahlakı kalmamış karşılıklı yok etme, hayat hakkı tanımama üzerine oturmuş bir kırım süreci yaşanıyor.
Eski tabirle “gayr-ı nizami harp” denilen, kuralsız savaşlarda düzenli ordular, resmi güvenlik güçleri bile hukukun dışına çıkarabiliyor. Aynı şekilde hükümetlerle veya hükümetler adına muhalif güçlerle çarpışan devlet dışı örgütler de kuralsızlıkların boyutlanmasına katkı veriyor.
Kuralsız süre giden bu çatışmalarda en çok kullanılan yöntem ise mayınlar ve kumandalı veya kumandasız patlayıcılarla hazırlanmış tuzaklar oluyor.
Yaygın çünkü maliyetleri son derece düşük, Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’nin raporlarına göre birkaç dolara üretilebiliyorlar. Kullanımı da basit, kolayca ve hızla bir ölüm makinesine dönüştürülebiliyorlar.
Yolları, binaları, ormanları, tarlaları kısaca şu veya bu nedenle üzerinden geçebileceğiniz herhangi bir yer kanlı bir pusu noktası haline getirilebiliyor.
Mayınların yarattığı tehlikenin önlenmesi için uzun yıllardır mücadele veriliyor, Birleşmiş Milletler tarafından da desteklenen kampanyalar düzenleniyor. Kara mayınlarının kullanımının yasaklanması, mayınlı alanların temizlenmesi amacıyla uluslararası nitelikte sözleşmeler imzalanıyor, kararlar alınıyor.
Bu doğrultuda en etkin hukuki sonuç, 1996 yılında Birleşmiş Milletler kararlarıyla başlatılan 1997 yılında Oslo’da hazırlanıp Ottawa’da imzaya açılması nedeniyle Ottowa Sözleşmesi anılan uluslararası sözleşme olmuştur.
Türkiye, uzun bir direniş döneminin ardından bu sözleşmenin taraf devletlerinden biri haline gelmiştir.
Kısa bir süre sonra sorunun yalnızca devletlerle sınırlı olmadığı, devlet dışındaki silahlı güçlerin de mayın ve patlayıcı maddelerle tehlike yarattığı görülünce bu kez Ceneva Call adı verilen bir anlaşma ile bu sorun çözümlenmeye çalışılmıştır.
Atılan bu adımlar mayın kullanımında ve mayınlı alanlarda önemli ölçüde azalmayı sağlayabilmiştir.
Ancak sorunun tam anlamıyla çözümlendiğini söylemek için henüz çok erkendir. Nedeni ise, kuraldışı savaşların varlığı tek başına bunu izah etmekte yeterlidir. Ne devletler ne de devlet dışı silahlı güçler gizli gizli mayın kullanmaktan vazgeçmemektedir.
Eldeki bilgilere göre, mayınlar barış dönemlerinde savaş dönemlerinden daha fazla cana kıymaktadırlar. Mayın sorunu konusunda çalışmalar yapan Land Mine 2005 Raporuna göre her yıl mayına verilen kurban sayısı 15-20 bin dolayındadır. 2005 yılında meydana gelen mayın patlaması sayısının 7.328 olduğu bildirilmektedir.
Mayınlı alanların temizlenmesi önemli mali kaynak ve eğitimli kadroları gerekli kılmaktadır. Bir tek mayının temizlenmesinin maliyeti yüzlerce dolar ve onlarca saati bulabilmektedir.
Türkiye’de mayın konusunda sorunlu ülkelerin başında gelmektedir. Uzun yıllar Güneydoğu ve Doğu sınırlarının güvenliği geniş mayın tarlalarıyla korunmaya çalışılmaktaydı. Önceleri kaçakçılık, ardından terör gerekçe gösterilerek bu alanlara mayın döşendi.
Ayrılıkçı hareketlerin yoğunlaşmasıyla birlikte mayın kullanımının artık sınırların ötesinde yaygın biçimde köylerde, yollarda kullanılmaya başlandığı anlaşıldı. Terk edilen ya da zorla güç ettirilmiş köylerden kimse yararlanmasın diye etrafları, içleri mayınlandı.
Bunu tek taraflı düşünmek mümkün değil, çatışmanın her iki tarafı da bu sinsi silahı kullanmakta elini sakınmadı. Bunlar iddia değil, olaylarla saptanmış vakıa.
Türkiye, mayın kullanımı yasaklayan Ottawa Sözleşmesinin taraf devletlerinden, bu nedenle stoklarındaki mayınları, toprağa gömdüğü mayınları temizleme yükümlülüğü üstlenmiş durumda.
Stokların 2008 yılına kadar imha edilmesi, mayınlı arazilerin ise 2014 yılına kadar temizlenmesi gerekiyor. Ancak bu konuda öyle fazla bir mesafe alınmış değil.
Diğer taraftan PKK’de Ceneva Call anlaşmasını kabul etmiş durumda, ancak bu örgütün de attığı imzaya pek sadık kalmadığı yaşanan olaylarla anlaşılıyor.
Mayınsız Bir Türkiye Girişimi tarafından yapılan araştırmalarda 2005 yılında mayın patlamaları sonucundan 39 kişinin yaşamını yitirdiği, 155 kişinin ise yaralanarak sakat kaldığını tespit edilmiştir. 2006 yılında ise 39 ölü, 106 yaralının olduğu söylenmektedir. Bu kurbanların 31’i çocuk yaştadır.
Dolayısıyla mayın sorunu Türkiye için hala güncel ve yakıcı bir sorun olarak varlığını koruyor.
Mayın kurbanları için bu alanda yeterli uzman sağlık kuruluşunun bulunmuyor. Tek uzman kurum, askeri tıp akademisi o da sivilleri kabul etmiyor.
Mayın kurbanlarının topluma yeniden kazandırılması için gerekli rehabilitasyon merkezleri ya yok ya da yeterli olmuyor.
İşsizlik, bakımsızlık, ilgisizlik, terk edilmişlik mayın kurbanlarını bekleyen diğer sorunlar olarak sıralanıyor.
4 Nisan’da tüm dünyada mayın bilincini geliştirmek amacıyla etkinlikler gerçekleştiriliyor. Türkiye’de takvimin yaprakları hızla azalırken, ilgililerin bu sorunun çözümü için ellerini çabuk tutmaları için birilerinin seslerini yükseltmesi gerekiyor.
Ne kadın ne de erkek,
Ne yaşlı ne de çocuk,
Ne asker ne de gerilla,
Ayrımı yapmadan, kimlik sormadan öldüren bu sinsi silahın kullanılmasını önlemenin, mevcutları yok etmenin zamanı geldi ve hızla geçiyor.
Yalnızca öldürmekle yetinmeyen, yüz binlerce insanı sağlığından koparan, sakat bırakan mayınlara karşı birlikte hareket edilmelidir.
Sadece 4 Nisan’da değil, tüm mayınlar imha edilinceye, ülkemizin en verimli topraklarını, insanlarımızın evlerini, yollarımızı kullanılmaz hale getiren mayınlar temizleninceye kadar mücadeleyi kararlılıkla sürdürmeliyiz.
Mayınsız bir Türkiye yaratmak için yola çıkan Mayınsız Bir Türkiye Girişimi, Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye Sakatlar Derneği (TSD), İnsan Hakları Derneği (İHD), İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der), Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) ve Göç Edenler Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği (Göç-Der) yalnız bırakılmamalı.
Bu örgütler mutlaka desteklenmeli ve çağrıları, hedefe ulaşıncaya kadar hep birlikte yinelenmeli, yaygınlaştırılmalıdır.