Öldürmeden önce kelime-i şahadet getirtmişler. Boğazlarına dayalı bıçak ve gördükleri tüyler ürpertici işkencenin etkisiyle kelime-i şahadet getirmişler ve sonra bıçak boğazlarına girmiş. Belki de son kelimeleri buydu. Vücutlarında tam 156 tane bıçak yarası varmış. Anüs, cinsel organ, kasık ve bel çevresinde özellikle yoğunlaşmış. Otopsiyi yapan doktor parmaklarının bıçakla kemiğe kadar boyuna kesildiğini anlat-mış.Bu yazıyı okumaya […]
Öldürmeden önce kelime-i şahadet getirtmişler. Boğazlarına dayalı bıçak ve gördükleri tüyler ürpertici işkencenin etkisiyle kelime-i şahadet getirmişler ve sonra bıçak boğazlarına girmiş. Belki de son kelimeleri buydu.
Vücutlarında tam 156 tane bıçak yarası varmış.
Anüs, cinsel organ, kasık ve bel çevresinde özellikle yoğunlaşmış.
Otopsiyi yapan doktor parmaklarının bıçakla kemiğe kadar boyuna kesildiğini anlat-mış.Bu yazıyı okumaya hâlâ tahammül edebildiniz mi?
Devam etmemi ister misiniz?
Bu katiller “din elden gidiyor”, “vatan tehlikede” gerekçesiyle bu işkenceleri yaptı.
Bu katiller dini boğaz keserek, vatanı anüse bıçak saplayarak koruduklarını sanıyordu.
Aslında bıçak “farklı olana” saplanıyordu.
Aslında bıçak “sürüden ayrılana” saplanıyordu.
Aslında bıçak grileşmiş bir Anadolu coğrafyasında “renkli olana” saplanıyordu.
Aslında bıçak “kaynaşmamış olana” saplanıyordu.
Bursa’da travesti derneğini basan eli sopalılar da benzeri bir katliamın zanlısı olabilirdi.
Cinayetin böylesine dehşet verici olması da ibret içindi.
Nasıl ki Kubilay’ın başını kesenler elaleme ibret olsun diye kesik başı sırıkla gezdirmişti. Katiller de “sonunuz budur” mesajını dehşetle yaymaya çalışıyordu.
Öyle bir ülke olmalıydı ki herkes Müslüman olsun.
Öyle bir ülke olmalıydı ki herkes Sünni olsun olsun.
Öyle bir ülke olmalıydı ki herkes Türk olsun.
Öyle bir ülke olmalıydı ki herkes Atatürkçü olsun.
Bu noktada kavga ne kadar Müslüman ya da ne kadar Atatürkçü olsun ikileminde çıkabilirdi.
Biri diğerinin Müslümanlığını, diğeri de ötekinin Atatürkçülüğünü beğenmeyebilirdi ama ya Marksist olmak, Kürt olmak, Alevi olmak, Eşcinsel olmak, Hıristiyan olmak da ne oluyordu?!
12 Eylül’ün bu ülkeye biçtiği elbise Türk-İs-lam sentezi markasını taşıyordu. Bu elbise ‘vatanın milletin bekası’ demekti. Elbiseyi giymeyen “bizden” değildi.
Türkiye’nin son 27 yılında kuşaklar bu ideoloji ile büyüdü.
O dönemde Aydınlar Ocağı tarafından formüle edilen bu ideolojiyi bugün Malatya’da Türk Ocağı, misyonerlerin milleti zehirlediği propagandasıyla okullarda devam ettirdi.
O dönemde dini bir çimento gibi kullanmak isteyen cuntacılar konuşmalarına hadisle başlardı.
Bugün “dinin elden gittiğini” söyleyen gençlere hangisi kızabilir?
Dün okullara zorunlu din dersini koyanlar, bugün hurafelere inanan kuşakları nasıl izah edebilir?
Malatya, Trabzon’dan İstanbul’a uzanan bir zincirin bir halkasıydı.
Sonuncu olmayacak.
Zira bu topraklara kin, ve yeni ve farklı olandan nefret tohumları serpildi.
Şimdi rüzgâr ekenler, fırtına biçiyor.
Kesilen başaklarla Türkiye her geçen gün tek renkli, sesli, ideolojili bir ülke olmaya doğru evriliyor.
Bu da, sonundaki “sosyalizm” birilerine teselli olsa da iki kelimeyle ifade ediliyor.
Nasyonal Sosyalizm!
Birgün