Nicedir bu gazetede hakim siyasetin “yukardan cepheleşme” eğilimine vurgu yapıldı. Cepheleşmenin ana koordinatlarını milliyetçilik ve liberalizm oluşturuyordu. Kimlik siyasetini esas aldığı ölçüde bünyesine hızla Türk-Kürt, laik-şeriatçı gibi gerilim noktalarını da dahil eden “yukarıdan cepheleşme”, derinleşiyordu. Hırant Dink’in katledilmesi, eğik düzlemde derinleşen söz konusu cepheleşmeye muazzam bir ivme kattı. Milliyetçi/ulusalcı saflarda beklendiği gibi önemli bir sarsıntı […]
Nicedir bu gazetede hakim siyasetin “yukardan cepheleşme” eğilimine vurgu yapıldı. Cepheleşmenin ana koordinatlarını milliyetçilik ve liberalizm oluşturuyordu. Kimlik siyasetini esas aldığı ölçüde bünyesine hızla Türk-Kürt, laik-şeriatçı gibi gerilim noktalarını da dahil eden “yukarıdan cepheleşme”, derinleşiyordu.
Hırant Dink’in katledilmesi, eğik düzlemde derinleşen söz konusu cepheleşmeye muazzam bir ivme kattı. Milliyetçi/ulusalcı saflarda beklendiği gibi önemli bir sarsıntı meydana geldi. ‘Milliyetçilik, kategorik olarak ırkçılıkla ve faşizmle sonuçlanır’ şeklindeki görüşler hatırı sayılır bir etki alanı kazandı; ‘beyaz berelerdeki’ satış patlaması ve kimi maçlarda atılan ırkçı sloganlar, bu etkiyi güçlendiren örnekler olarak işlev gördü.
Milliyetçi kanat, karşı yanıtını 14 Nisan Cumhuriyet Mitingi ile verecekti. Bu biliniyordu. Cepheleşmenin izleyen seyri içinde, 14 Nisan günü, kürsüye ve dolayısıyla alana damgasını vurması beklenen renkler şunlardı: Tepkisel, Türkçü, ırkçı bir milliyetçilik. Bu hakim renk, ordunun göreve çağrılmasıyla militarist ve darbeci bir çehre de kazanacaktı.
“Yukardan cepheleşmenin” kurucu aktörleri, 14 Nisan’ı böyle kurgulamıştı. Bu kurguya uygun olarak 14 Nisan günü kürsüden Türk-Metal Başkanı Mustafa Özbek konuşacaktı. Onun Türkçü söylevi, Tuncay Özkan’ın popüler milliyetçi retoriği ile kısmen yumuşayarak genelleşecekti. Sahne hazırlanmıştı. Böylece, çağrıcılığını ADD’nin üstlendiği 14 Nisan mitingine bir ayağı MHP’de bir ayağı BBP’de olan Türkiyem Grubu damgasını vurmuş olacaktı. Evet, haber değeri olan önemli bir ayrıntı ilk kez buradan duyurulmuş olsun: Bu öneri miting tertip komitesinin gündemine geldi ve uzun tartışmalara konu oldu! Sonuç?
Sonuç gördüğünüz gibidir. O meydanda Türkçü-ırkçı değerler ve semboller yoktu; meydanın ortak değerleri Mustafa Kemal sevgisi, yurt sevgisi ve laiklikti. Bu değerlere yaslanan duygudaşlık kesin bir AKP ve Erdoğan karşıtlığı ile militanlaşıyordu. Irkçı değerlere pirim vermeyen milliyetçi dil, kürsüden yapılan konuşmalarda bağımsızlıkçı ve emperyalizm karşıtı bir söylemle bütünleşti ve meydandan da önemli bir karşılık buldu. Kürsü ve meydanı bütünleştiren laiklik ve bağımsızlık temasına Nazım’ın şiirleri, Ruhi Su’nun davudi sesi, Tolga Çandar ve Edip Akbayram’ın türküleri eşlik etti. Mitingin bu havasını en doğru algılayanlardan biri de Milliyet yazarı Hasan Cemal’di. Hasan Cemal, “Avrupa Birliği’ne, Amerika’ya, IMF’ye lanet yağdırılıyor. ‘Küreselleşme’ye, ’emperyalizm’e karşı ‘Tam bağımsız Türkiye!’ sloganları atılıyor… öylesine bir Türkiye görüntüsü çiziliyor ki, Amerika’yla dostluk ve ittifak ilişkilerini savunan, AB üyeliğinden yana olan, Pazar ekonomisiyle, özelleştirmesiyle, yabancı sermayesiyle dışa açılmayı benimsemiş herkes sanki işbirlikçi ve vatan haini…” diye yazıyordu.
Evet, 14 Nisan günü, “yukardan cepheleşme” kurmaylarının beklentileri boşa çıkartıldı; o meydana tepkiselci ırkçı bir milliyetçilik değil, anti emperyalist bir yurtseverlik damgasını vurdu. Medya bu yüzden mitingi görmezden geldi. Ben eminim o miting planlandığı şekliyle Türkiyem Grubunun sahne hakimiyetine terk edilmiş olsaydı, bütün büyük kanallar naklen yayımlarlardı. Böyle bir sahne, hiç kuşku yok ki, DİSK, KESK ve TMOBB’un miting boykotunu da meşrulaştırırdı. Ama işte ne yaparsın, sahne değişiverdi!
Yukardan cepheleşme kurmayları şimdi, “miting şahaneydi, ama kürsü onu temsil etmiyordu” teranesini dillerine dolamış durumdalar. Endişelerini anlamamak mümkün değil. Yükselttikleri milliyetçilik, 14 Nisan günü gerçekleştiği biçimiyle bağımsızlıkçı bir karakter kazanır ve hele de halkçı bir içerikte derinleşirse, işte o zaman, mazlum Anadolu halkının tepesinde patlatmayı tasarladıkları bomba, kendi ellerinde patlamış olacaktır.