İran’ın tarihi Bam kentindeki binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan depremden sonra art arda gelen kazalar ve patlamalar ülkede ciddiye alınması gereken gergin bir psikoloji yarattı. Bunlara 14 Şubat 2007’de ülkenin güney doğusundaki Sistan Belucistan vilayetinin merkezi Zahedan’daki bir patlama daha eklendi. Devrim muhafızlarını taşıyan otobüsün önüne geçen bomba yüklü aracın havaya uçurulması İran’da şok etkisi yarattı. […]
İran’ın tarihi Bam kentindeki binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan depremden sonra art arda gelen kazalar ve patlamalar ülkede ciddiye alınması gereken gergin bir psikoloji yarattı. Bunlara 14 Şubat 2007’de ülkenin güney doğusundaki Sistan Belucistan vilayetinin merkezi Zahedan’daki bir patlama daha eklendi. Devrim muhafızlarını taşıyan otobüsün önüne geçen bomba yüklü aracın havaya uçurulması İran’da şok etkisi yarattı. Zira bundan önceki kaza ve patlamaların tamamı teknik meseleler olarak bilindiği için, böylesi saldırı biçimindeki bir patlama peşinden şoku getirdi. Zira İran’da her ne kadar zaman zaman bölgesel bir takım gerimler ortaya çıksa da çok uzun bir süredir bu tarz olaylar yaşanmıyordu.
Tahran’daki yetkililer, on sekiz devrim muhafızının öldürüldüğü Zahedan’daki bombalı saldırının, bir iç gerilim unsuru olmadığını vurgulamak için sadece dış mihrakların desteğindeki haydutların işi olabileceğini söylüyor. Çünkü son yıllarda Sistan Belucistan vilayetinde yaşanan saldırılarda, baskın ya da güvenlik güçleriyle çıkan çatışmalarda sınır üçgeninden ülkeye uyuşturucu sokan ve yıllardır güvenlik güçleriyle kovalamaca oynayan şebekelerin parmağı vardı.
Fakat daha sonra bu eylemi üstlenen ve arkasından siyasi bir söylem geliştiren, Allah’ın Askerleri adlı bir örgütün sesi duyulmaya başlandı. 2003 yılında, Şiilerin çoğunlukta olduğu İran’daki Sünni topluma daha fazla hak tanınması talebiyle ortaya çıkan bu örgüt Belucistan’ın büyük bölümünü kapsayan Pakistan’da da faaliyet gösteriyor. Pakistan bu örgütün El-Kaide ile bağlantılı olduğunu her fırsatta dile getiriyordu. Uzun bir süredir ülkedeki, iktidar karşıtı her eylemin Amerika Birleşik Devletleri tarafından teşvik edildiğini ve desteklendiğini söyleyen İran da şimdilerde bu söyleme katılmaya başladı. Hatırlayacak olursak İranlı yetkililerin batılılarca asılsız olduğu söylenen iddialarına karşın, birçok belge ve yazışmaya dayanarak ABD’li araştırmacı yazar Seymour Hersh Amerikan gizli servislerinin ülkeyi karıştırıp rejimi zayıf düşürmek için İran’daki muhalif grupları desteklediğini ortaya çıkarmıştı.
Washington yönetiminin bu amaçla, sürekli kullandığı ve eğitip eylem yapmak üzere İran’a sızdırdığı Kürtlere ek Belucilere büyük önem verdiği, aynı zamanda son yıllarda saldırıların arttığı Huzistan’daki Arap azınlığın da ABD’den destek aldığı öne sürülmekteydi.
Allah’ın Askerleri adını alan örgüt, zaman zaman İran’dan bağımsızlık hayalleri kuran Arap ve Kürtler’in aksine, kendilerini İranlı saydıklarını ve sadece fakir Sistan Belucistan bölgesinin fırsat eşitliğine kavuşturulması için mücadele ettiklerini söyleseler de Tahran yönetimi bu açıklamaları kabul edilebilir görmüyor. Ve her çatışmanın ABD’ye ve ülkeyi zayıflatmaya çalışanların işine yaradığı konusundaki ısrarını sürdürüyor.
ABD Şahinleri: Oyuna devam!!!
Geçen dönemde ABD’de yapılan seçimlerden sonra bir çok yorumcu ve analist, ki buna ülkemizdeki “iyi niyetli”ler de dahil, Cumhuriyetçilerin kayıplarını bundan sonra daha yaşanır bir dünyanın müjdecisi olarak yorumlamışlardı. Fakat ortada ne söylendiği gibi bir seçim malubiyeti vardı ne de daha yaşanabilir bir dünya fikrine destek verecek Amerikalı yöneticiler. Ve hemen ardından hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eden Amerikan Elitleri önce göstermelik bir Irak Raporu hazırlatıp ardından bu raporu ve önerilerini hiçe sayan bir dizi karar aldı. Irak’a binlerce asker daha gönderildi, şimdiler de Afganistan için de hazırlıklar yapıldığı duyulmaya başladı. İran körfezine yakın bölgelere konuşlandırılmak üzere donanma harekete geçirildi. Arada, geçerken Somali bombalandı. Orta Doğu’daki üslerin etkinliği arttırıldı ve buralara hava savunma sistemleri yerleştirildi… Bu askeri hareketliliğe politik olanlar da kuşkusuz eklenebilir.
Sonuç: Her geçen gün daha da belirginleşen bir hedef; İran.
İran’ı Irak’taki çatışmalara karışmakla itham eden Washington yönetimi, İran’ın ürettiği bombaların Irak’ta en az 170 Amerikan askerinin ölümüne yol açtığını öne sürerken kanıt olarak Iraklı militan grupların kullandığı patlayıcı ve mühimmatı sunuyor.
Dwelle’nin aktardığına göre; açıklamalar, kimliğini gizleyen Amerikan subayları tarafından Bağdat’ta, yine Amerikan karargahı tarafından belirlenmiş bir grup medya mensubuna yapılıyor. Üzerinde Farsça yazıların yer aldığı mühimmat ve patlayıcılar sergileniyor. Ne soru sorulmasına ne de detaylı görüntü alınmasına izin veriliyor. Dünyanın bu basın toplantısıyla gündeme getirilen iddialara inanması isteniyor.
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell da bütün dünyayı benzer şekilde inandırmak istemiş, uydu görüntüsü çekilen Irak çöllerindeki hangarlarda kitle imha silahları üretildiğini Birleşmiş Milletler’de dile getirmişti. Ne yazık ki saçmalık ve komiklikler her zaman güldürücü olamayabiliyor.
Irak’ta rastlanılan İran yapımı silahlarla ilgili olarak, batı basında üzerinde ortaklaşılan mantıklı, bir dizi söylem var. Şöyle ki: Irak’ta ortaya çıkarılan İran yapımı silahları bir başka açıdan değerlendirelim: Şii Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi (SCIRI) örgütünün Bedir Tugayları isimli askeri kolunun varlığı biliniyor. Bedir Tugayları on yıllardır İran’daki üslerinden Irak’taki merkezi hükümete karşı mücadele etti. Hiçbir batılı yetkili bu konuda bir olumsuzluk dile getirmedi. Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi, bugün Irak’taki en önemli Şii örgütü konumundadır. Bu örgütün elinde halen İran yapımı silah ve mühimmatın bulunmasından daha doğal ne olabilir? Öte yandan, bu silahların Irak’taki kargaşa ortamında kim tarafından kullanıldığı kestirilemeyecek durumdadır. Son haftalarda İran’a kaçtığı iddia edilen, Mukteda El Sadr’a bağlı “Mehdi Ordusu” da bu silahlardan payına düşeni el de etmekte zorlanmamış olsa gerek.
Askeri Mahkemeler
Bütün bu tartışmalar sürerken ABD yönetimi, hem kendi ülkesini hem de dünyayı korumaya ne kadar kararlı olduğunu herkese göstermeye devam ediyor. Daha önce Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin hukuka aykırı bulduğu terör suçlarına bakacak özel askeri mahkemelerin kurulmasında ABD Başkanı George Bush, önündeki son engeli de bertaraf etti. Kongreden geçirilen tasarının ardından Beyaz Saray, “yabancı düşman savaşçıların çıkarılacağı mahkemelerin kurulması” yönünde bir kararname çıkarttı. İdam kararı vermeye de yetkisi olan bu mahkemeye Avustralyalı Taliban militanı David Hicks, Kanadalı Ömer Kadir ve de El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in eski şoförü Ahmet Salim Hamdan, ilk çıkarılacak olan zanlılar.
Görüldüğü gibi saldırı ve sömürü tüm hızıyla sürüyor. Bütün bu gelişmeler ışığında ABD’li demokratları bir can simidi olarak algılamanın her açıdan son derece yanlış olduğu görülüyor. Bu hem teslimiyeti körükleyecek, hem sorunların çözümünde sahip olunan öz değerlerin ve öznelerin önemini yitirmesine neden olacak, hem de belirsizliğe her geçen gün daha çok sürüklenmemizi sağlayacaktır.
Irak gibi bir deneyim dünyanın kalbine saplanmış hain bir hançer olarak dururken yeni bir hançeri kimse kaldıramaz. Şu çok açık ki: Tüm dünya kamuoyunun hiç olmadığı kadar dürüst, gözü açık ve sağduyulu olması gerekiyor. Peki ya bizim???