22 Mart tarihli Vatan’daki köşeyazısında Asaf Savaş Akat, başlıktaki soruyu soruyor:”Buraya Nasıl Geldik?”… Asaf Hoca yazısında Türkiye ekonomisinde bazı sıkıntılar teşhis edip bu durumu “Buraya Nasıl Geldik?” sorusuyla tahlile yöneliyor. Aslında soruyu Asaf Hoca, kendisine ve televole ekibine yöneltseydi, daha doğru birşey yapardı. Neyi savunurken , neyin hesabını yapmaya başladık, bu kadar kısa sürede “buraya […]
22 Mart tarihli Vatan’daki köşeyazısında Asaf Savaş Akat, başlıktaki soruyu soruyor:”Buraya Nasıl Geldik?”… Asaf Hoca yazısında Türkiye ekonomisinde bazı sıkıntılar teşhis edip bu durumu “Buraya Nasıl Geldik?” sorusuyla tahlile yöneliyor. Aslında soruyu Asaf Hoca, kendisine ve televole ekibine yöneltseydi, daha doğru birşey yapardı. Neyi savunurken , neyin hesabını yapmaya başladık, bu kadar kısa sürede “buraya nasıl geldik?”..Evet, soru böyle sorulmalıydı. Çünkü sorgulanması gereken Asaf Hoca’nın yaptığı gibi 2000’den 2005’e herşeyi güllük gülistanlık gösterip son iki yılı “sorunlu” gösteren bakış açısının sağlıksızlığı. Bu tahlilleri kapattıkları TV ekranlarından, gazete köşelerinden üfürenlerin nasıl şimdi böyle bir tornistana mecbur kaldıkları..Birilerinin de çıkıp “Buraya Nasıl Geldiniz?” sorusunu sormasının tam zamanı..
Niye sapmış?
Şimdi soralım: Niye ekonomi 2000’den 2005’e iyi giderken 2005’ten sonra yolundan sapmış?
Diyor ki Hoca, “2000’den bu yana Türkiye ekonomisi yakın tarihinin tereddütsüz en ciddi dönüşümünü gerçekleştirdi. Enflasyon tek haneye indi. Döviz kuru istikrar kazandı. Kamu borcu geriledi. Ekonomi 5 yıl kesintisiz büyüdü. Tahmin edileceği gibi, bunların toplumsal bedeli de büyüktü. Kamu kesiminin yedi yıllık toplam faiz-dışı fazlası Aralık 2007 fiyatları ile 300 milyar YTL’ye ulaştı. Başarının gerisinde vatandaşın karşılığında hizmet almadan ödediği vergiler yatmaktadır.”
Neyse ki teslim etmiş: “en ciddi dönüşüm”, vatandaşın karşılığını alamadığı vergilerle gerçekleşmiş..Ama Bu “en ciddi dönüşüm” yine de iflah etmemiş, 2005’te su koymaya başlamış, kırılganlaşmış ?..
Devam ediyor: “Özellikle son iki yılda hiç hesapta olmayan bir dizi sorun birbiri ardından boy gösterdi. Yukarıdaki olumlu genel tabloda nahoş görüntüler belirdi.
TL aşırı değer kazandı. Özel kesim tasarrufları düştü. Ekonominin motoru sanayi ve ihracattan hizmetlere ve inşaata geçti. İstihdam artışı yavaşladı. Sürdürülemez bir dış açık belirdi. Enflasyon tekrar tırmandı. Neticede Türkiye hızla en kırılgan ekonomi kategorisine geçti.”
Lütfen ciddiyet..
Peki neden böyle olmuştur ? Cevap geliyor: ” Ekonomiyi bugünkü olumsuz konjonktüre sıkıştıran IMF’nin talepleri doğrultusunda uygulanan yanlış para politikasıdır. Dalgalı kura geçilmesinden bu yana üst üste yapılan büyük para politikası hatalarıdır.”
Böyle olunca çözüm de şapkadan çıkıyor hemen: ” İktisatçıların son altı yılın para politikasını mutlaka otopsi masasına yatırmaları gerekmektedir. Gelişmeler doktorun hastalığa yanlış teşhis koyduğunu açıkça ortaya koymuştur. Ona rağmen aynı tedavide ısrarlıdır. Bence alternatiflere bakma zamanıdır.”
Günah keçisini bulmuştur televoleciler: IMF ve onun yanlış para politikaları..İyi de o “en ciddi dönüşüm” dediğiniz 2000-2005’in mimarı, IMF değil miydi? Onun para politikaları değil miydi? O dönemde eğer sizin dediğiniz gibi “Enflasyon tek haneye indi. Döviz kuru istikrar kazandı. Kamu borcu geriledi. Ekonomi 5 yıl kesintisiz büyüdü” ise bu, IMF’siz politikalarla mı oldu? Bütün bu döneme damgasını vuranın IMF’nin para politikaları olduğunu, yatıp kalkıp söyleyip, bu politikaların ithal patronu Kemal Derviş’i yere göğe sığdıramayan siz değil miydiniz? IMF, 2005’ten sonra mı ortaya çıktı ve yanlış para politikaları uygulatmaya başlattı? Kim ciddiye alacak sizi ?
Televolecilerin hem teşhisleri hem tedavi önerileri iflas etmiştir ve bu saatte de doğru teşhisleri olmadığı için önerileri de yerlerde sürünmektedir.
Televoleciler, göremediler ki, Türkiye’yi 2001 krizine sürükleyen yine IMF’nin uygulattığı sabit kur politikası idi ve o kur yüzünden kısa sürede cari açık büyüdü, sıcak paranın kaçışını getirdi ve kırılacaklar kırıldı, kriz patlak verdi. Türkiye’yi yönetenler, IMF’nin sebep olduğu bu faciayı dünya kamuoyuna şikayet edip moratoryuma gitme, ardından da daha sağlıklı ekonomik politikalar üretme cesaretini göstermek yerine, IMF faciasını sineye çekip onun açtığı kredilere tamah etmekle, onun dümen suyuna girmekle krizi aşmış göründüler .
Gerçekte ise bu IMF patently politikaları uygularken topluma ödettikleri çok büyük bir bedelin rövanşını, seçimlerde barajın altına gömülerek ödediler ama sonuçta, o posasını çıkardıkları, açlıkla terbiye ettikleri toplumu AKP’ye altın tepsi içinde sunmaktan kurtulamadılar..AKP ise bu mirasın tadını çıkardığını sanırken kılavuzu karga IMF olduğu için , 2001 krizi öncesinin kriz koşullarına girmekten kurtulamadı..Gün, o kapana her an yakalanma korkusunun yaşandığı gündür işte!..
Çöpler halı altına..
2002’den itibaren topluma çok ağır bir yoksullaşma, işsizlik faturasını ödeterek, dışa verdikleri görüntü, düşük enflasyon,yüksek büyüme-ihracat, kurda istikrar kamu borcunda azalma v.s. oldu. Ama bunlar televolecilerin etiketlediği gibi “en ciddi dönüşüm”ler değil, çöplerin halının altına süpürülmesiydi, o kadar. Ve kısa sürede bu çöplerin kokularının ortalığı kırıp geçireceği ortadaydı ve nitekim o oldu. Övündükleri büyüme ve ihracat, düşük kurla ithalata giderek bağımlı hale gelen bir sanayi büyümesi ve ihracatıydı. Kısa sürede cari açığın temel nedeni olduğu ortaya çıktı. İstihdam düşmanı bir büyemeydi, adım adım işsizliği artırdığı görülebiliyordu ama o zamanlar Asaf Hoca ve şürekasının gözü bunu görecek durumda değildi.
Kamu net borcu azalmasına azalıyordu ama sağlık,eğitim,adalet,çevre ve her tür sosyal hizmetten uzaklaştırılmış bir kamuyu küçültme politikası sayesinde oluyordu bunlar..Dolaylı vergileri yüzde 70’lere çıkaran bir adaletsizlikle gerçekleşiyordu bunlar..2000’den 2005’e şahlandığı söylenen sanayi ve ihracat nasıl oluyordu da son iki yılda hizmetlere inşaata ricat ediyordu? Şeytan mı gördü bu sanayiciler? Eğer televoleciler başından beri soğukkanlı ve bilimsel bir yaklaşım sahibi olsalardı, o sanayinin ve sanayi ihracatının içten içe çöktüğünü , izlettirlien düşük kur politikasının sanayiyi kemirdiğini, üretim eşiğini aşındırdığını daha 2000’lerin başında, hatta daha once görebilirlerdi. Rota değişikliği son iki yılın ürünü değildir. Sanayiden kaçış çoktan başlamıştır, sürdürenler kerhen sürdürmektedirler. Sadece sanayi değil, finans da böyledir. Neden alıcısını bulan hemen yabancıya satmaktadır? Çünkü rekabet gücü ve direncini kendinde görememekte, onun yerine güçsüzlüğün kanıtı olarak plazacılığa, inşaata sarılmaktadır yerli burjuvazi.
Özet olarak, Sayın televoleciler..Bu çöküş, son iki yılın IMF patentli para politikalarının değil, daha öncesine uzanan her tür IMF-Dünya Bankası patentli, piyasaperest, sosyal devlet düşmanı ekonomik yaklaşımların sonucudur, bu politikaların iflasıdır. Bunu görmeyip hala yakın dönemin IMF para politikalarından sızlanmakta çıkış ararsanız, ormanı göremez, ağacın budağıyla uğraşmaya devam eder ve daha çooook, “Buraya Nasıl Geldik?” başlığı atarsınız..