[1] Son askeri darbenin yıldönümü olan 24 Mart, Buenos Aires’de iki ayrı kitlesel eylemle anıldı. Birinci mitingin katılımcıları saat 15’de toplanarak Plaza de Mayo’ya yürüyecek, ikinci mitingin katılımcılarıysa saat 16’da toplanarak -ve birincilerin yürüyüş yolunu da içeren bir rota izleyerek- aynı meydana çıkacaklardı. Ancak birinci mitingin bir saatte bitmesi söz konusu olmadığından -ve ikinciler de […]
[1]
Son askeri darbenin yıldönümü olan 24 Mart, Buenos Aires’de iki ayrı kitlesel eylemle anıldı. Birinci mitingin katılımcıları saat 15’de toplanarak Plaza de Mayo’ya yürüyecek, ikinci mitingin katılımcılarıysa saat 16’da toplanarak -ve birincilerin yürüyüş yolunu da içeren bir rota izleyerek- aynı meydana çıkacaklardı. Ancak birinci mitingin bir saatte bitmesi söz konusu olmadığından -ve ikinciler de toplanmakta geciktiklerinden- ikinci mitingin saati biraz ertelenmiş oldu. Plaza de Mayo’da önce birinciler miting yaptı, onlar tamamen gittikten sonraysa ikinciler…
Birinci mitingi Plaza de Mayo annelerinin Kuruluş Çizgisi adıyla bilinen kanadı, kayıp çocukları hareketinin bir bölümü, sivil toplum kuruluşları, insan haklarını savunan çevreler, hukukçular düzenliyordu. CTA konfederasyonundaki sendikalar, sosyal demokrasinin bir parça solunda yeralan Sosyalist Parti (PS), dansçılar, karnavalcılar, palyaçolar, 2001 ayaklanmasını başarıya ulaştıran kahramanlıkları ve lojistik kabiliyetleri sebebiyle halkın süvari birlikleri olarak anılan motorsikletçiler, bazı Hıristiyan çevreler, Libres del Sur gibi Chavezci-Peronist-Milliyetçi-Bolivarcı topluluklar bu mitinge katıldılar. Diktatörlüğe karşı verdiği mücadele sayesinde 1980’de Nobel barış ödülü kazanan Perez Esquivel bu mitinge katılanlar arasındaydı.
İkinci miting ise sol çevrelere dayanan ‘Bellek, Gerçek, Adalet Buluşması’ tarafından düzenlenmişti. Kayıp çocukları hareketinin ikinci kanadının, komünist, Troçkist, Maocu parti ve örgütlerin, anarşistlerin, otonomların, feministlerin, bazı işçi ve mahalle örgütlenmelerinin, eşcinsel ve lezbiyen çevrelerin, Yahudi gençlerin tercihi bu ikinci miting olmuştu.
Plaza de Mayo annelerinin Hebe de Bonafini önderliğindeki kanadıysa her iki mitingin de organizasyonunun dışında kalmıştı.
Birinci miting hem en genel anlamda demokrasiyi savunmakla beraber sosyalizm gibi dertler taşımayan sosyal-liberalleri, hem de Latin Amerika ülkelerinde iktidarda bulunan sol çizgiyi sahiplenen milliyetçi-peronist toplulukları içermekteydi. Arjantin bayrakları ağırlıktaydı ve alana mavi-beyaz renkler damga vurdu. İkinci miting ise mevcut hükümeti eleştirenleri buluşturmaktaydı ve hakim renk kırmızıydı.
Birinci mitingin en kalabalık korteji, sol peronist halk ve mahalle örgütlerinin şemsiyesi olan Libres del Sur’a aitti. Libres del Sur geçtiğimiz haftalarda da Hugo Chavez’in Buenos Aires mitinginde başrol oynamıştı. Stadyumun bir tribününde sırf onlar vardı, diğer yerlerdeyse başkalarının yanı sıra yine onlar da vardı.
İkinci mitingdeyse Morenocu Troçkist bir parti olan Sosyalist İşçi Hareketi’nin (MST) korteji uzayıp gitmekteydi. Birinci mitingde Peron marşları söylendi, ikinci mitingdeyse Peron’un aşırı sağcılara verdiği desteği anımsatanlar ağırlıktaydı.
Mitinglerin toplam katılımcı sayısına dair tahminler 50-100 bin arasında değişmekle beraber, katılımın geçen seneye göre hayli düşük kaldığı çıplak gözle dahi rahatlıkla anlaşılıyordu. İkinci mitinge katılımın birincinin en az iki katı olduğunu söylemek mümkün. Ancak bu, sosyalist-komünist ve otonom toplulukların başarısından ziyade, Peronist ve milliyetçilerin bu seneki etkinliklere pek itibar etmeyişlerinden kaynaklanıyor.
[2]
Birinci mitingde hükümetin çabalarını takdir eden, ikincisindeyse hükümeti yerden yere vuran bir üslûpla dile getirilmekle beraber, her iki etkinlikte de diktatörlük dönemi zorbalarına «sonuç alıcı cezalandırma» talebi seslendirildi. Bunu biraz açalım…
Arjantin’de şu anda diktatörlük yıllarındaki suçlarla ilgili olarak yaklaşık 250 kişi yargılanıyor. Bunların önemli kısmı tutuklu, bir kısmıysa ev hapsinde veya benzeri bir kısıtlı özgürlük içinde. Ancak hakkında kesin bir yargı hükmü verilerek hapsedilmiş mahkumların sayısı bir elin parmaklarını ancak geçiyor (altı kişi).
Yargı eski polisleri, askerleri, işkencecileri tutukluyor. Ancak onlar hakkında son kararı vermek bir türlü mümkün olmuyor. Hem onları tutuklayarak fiilen hapsetmiş oluyorlar, hem de kendilerini ileride zora sokabilecek bir kesin hüküm vermeye çekiniyorlar. Kesin hüküm alanların genellikle bir sebepten (yaş, sağlık durumu vs…) salıverildiği düşünüldüğünde, belki buna da şükretmeli.
Darbeciler diktatörlük sonlandığında (1983) hemen yargılandılar, 1985’de mahkum edildiler. Ancak 1989 ve 1990 aflarından beri yargıç kararıyla mahkum edilip cezaevine girdikleri olmadı. Farklı gerekçelerle tutuklandılar, cezaevinde kaldılar ama bir türlü hayatlarının sonuna kadar cezaevinde kalmalarını güvenceye alacak karar çıkmadı. Örneğin son olarak diktatörlüğün son başkanı Reynaldo Bignone yeniden tutuklandı geçtiğimiz haftalarda. Ancak bir süre sonra yeniden evine dönmeyeceğinin garantisi yok.
Bu başlıktaki bir diğer şikayet konusu da ev hapsi ve askeri cezaevleriyle ilgili. Asker kökenli tutuklular genellikle askeri üslerde kapatılıyor. Nitekim Bignone de bu kurala uygun olarak Campo de Mayo üssünde tutuklandı. Ancak bunun gerçek bir hapis sayılıp sayılmayacağı konusunda şüpheler var. Seksenli yaşlarına gelmiş generalleri arkadaşlarıyla beraber kalacakları bir askeri mekâna koyup, yanlarına yemek getirip götürsün, hizmet etsin diye bir gardiyan vermenin ödül mü yoksa ceza mı olduğu belli değil. Hükümet bunların sivil cezaevlerine kapatılacağı müjdesini vermişti ama bu konuda atılan adımlar hâlâ yetersiz. Ev hapsini de kimi zaman «evinde korumaya almak» olarak okumak mümkün.
Tüm bunlara ilâveten bir de yargılamaların kaç kişiyi içereceği sorusu duruyor önümüzde. Hükümete yakın kesimlerin sözünü ettiği rakam 750-1000 arasında. Yani, o vakte kadar yargılanmamış olanlara dokunulmazlık veren Son Nokta ile düşük rütbelileri affeden Zorunlu İtaat adlı af yasaları sayesinde 1986-1988’de paçayı kurtaranlar. Bu yasaların 2004’de tamamen iptal edilmesiyle yeniden başlayan yargılamalara konu olanlar esasen bunlar. Kirchner’in kendisi yargıyı ağır davranmakla eleştiriyor, en azından 500 dosyanın bir an önce görülmesi gerektiğinden bahsediyor. Ancak şimdiye kadar deşifre edilmemiş zorbalar konusunda bir yorum yapmıyor.
Radikal sol çevreler ise (özellikle de «Kirchner döneminde soykırımcıların yüzde doksanbeşi serbest» sloganını kullanan PTS) 750-1000 değil, yaklaşık 5 bin kişilik bir hapsedilmesi gerekenler listesinden bahsediyorlar. Ancak tanık ifadelerinden ulaşılamayan bu adamların hapsedilebilmesi için stihbarat servisi arşivlerinin açılması gerekiyor ki o konuda bir gelişme yok.
[3]
Başkan Nestor Kirchner bu seneki 24 Mart anmasına Cordoba eyaletindeki La Perla toplama kampında katıldı. Karargahı Cordoba’da bulunan ve diktatörlük döneminde kuzey eyaletlerinden sorumlu olan üçüncü kolordunun kullandığı La Perla, Buenos Aires dışındaki en büyük toplama kampıydı. 2 bin militanın
kaybedildiği La Perla bu törenle beraber diktatörlük kurbanları anısına bir bellek müzesine dönüştürüldü. Kirchner burada yaptığı konuşmada üçüncü kolordunun diktatörlük dönemindeki komutanı Luciano Benjamin Menendez’i «korkak» ve «katil» sıfatlarıyla andı. Ancak 24 Mart anmasına devlet katlarındaki ilgi geçen seneye kıyasla azdı. Savunma Bakanlığı’ndaki törenden sonra bazı kadın subayların Plaza de Mayo Anneleri Derneği başkanı Hebe de Bonafini’nin yanına giderek geçmişte yaşananlardan dolayı özür dilediğini de yeri gelmişken ekleyelim.
Videolar:
Birinci Miting
24 Mart 2007
Uploaded by kayipbabil
İkinci Miting
24 Mart 2007 (2)
Uploaded by kayipbabil