Sadece tütüncülüğümüz için değil, sağlığımız için de; TEKEL İHTİYAÇTIR! Hastalıklara ve sonuçta ölümlere neden olan sigaraya karşı açık bir mücadele 1950’li yıllarda başlatılmıştır. 128 ülkede üretilen, ama dünyanın her köşesinde tüketilen tütünün üretimini ve ticaretini kendi denetimleri altına almak isteyen şirketler, insan sağlığını hiç düşünmeden buradan kazanacakları paralara gözünü dikmekte ve bu amaçla her türlü […]
Sadece tütüncülüğümüz için değil, sağlığımız için de; TEKEL İHTİYAÇTIR!
Hastalıklara ve sonuçta ölümlere neden olan sigaraya karşı açık bir mücadele 1950’li yıllarda başlatılmıştır. 128 ülkede üretilen, ama dünyanın her köşesinde tüketilen tütünün üretimini ve ticaretini kendi denetimleri altına almak isteyen şirketler, insan sağlığını hiç düşünmeden buradan kazanacakları paralara gözünü dikmekte ve bu amaçla her türlü yol ve yöntemi kullanmaktadır. Amerikan Harvard Üniversitesi daha yeni yaptığı bir çalışmada şirketlerin sigarada nikotin oranını bilinçli olarak arttırdığını ortaya koymuştur. Çalışmada sigaralardaki nikotin miktarının attırılması için tütündeki nikotin miktarının fazlalaştırıldığı ama sigaraların görünümlerinde bu artışı kamufle edecek yöntemlerin de bulunduğu açıklanmaktadır. Üniversitenin dekan yardımcısı Howard Koh; üretilen sigaraların tütün bağımlılığını yaygınlaştırmak için neredeyse bir uyuşturucu/ bağımlılık yaratma aracına dönüştüğünü , bu sigaraları üreten şirketlerin tüketicileri uyarmayarak yanılttıklarını ifade etmektedir. Amerikan Hastalıkları Önleme ve Kontrol Merkezi de ABD’ de yaşanan ölümlerin önlenebilir bir numaralı sebebi olarak tütünü göstermektedir. ABD’de yaklaşık yılda 440 bin kişi sigara nedeniyle ortaya çıkan hastalıklardan ölmektedir. (1) Üstelik, bu sonuçlar 1981 yılından sonra sigaraya karşı büyük mücadele yürütülen bir ülkede elde edilmiştir. Sigaraya karşı yürütülen kampanyalar ABD’ de ve AB’ de sigara tiryakilerinin sayısında düşmeye neden olurken, şirketler bu açığı gelişmekte olan ve yoksul ülkelere yönelerek çözmüşler ve hatta daha fazla sigara satma imkanı bulmuşlardır. Şirketlerin yürüttükleri sigara tanıtım kampanyalarından özellikle kadın ve çocuklar etkilenmektedir. Örneğin, Türkiye’de yapılan araştırmalarda sigara tiryakisi olma yaşının 10 yaşına kadar düştüğü görülmüştür.
Türkiye toprakları tütün yetiştirmeye uygundur ve Türkiye’de yetiştirilen tütünler uzun yıllar dünyanın aranılan gözde tütünleri olmuştur. Şirketler daha kısa bir sürede bağımlılık yaratan sigaralarına Türkiye’de üretilen tütünleri uygun bulmamaktadır. Geliştirdikleri sigara harmanlarına uygun düşmeyen tütünlerimizin üretimini, denetimini ve ticaretini sağlayan TEKEL onların en büyük engeli olmuştur. Oysa TEKEL çok acılı dönemin sonunda kurulmuş Türkiye için önemli bir kurumdur; devre dışı bırakılması da kuruluşu kadar sancılı ve acılı olmaktadır. Bitirilmesi için harcanan onca çabalara rağmen TEKEL, halen Türkiye tütün pazarının %39 ‘unu elinde tutmaktadır. Alkol bölümü ayrılarak satılan ve daha sonra yabancı dev bir şirketin eline geçen TEKEL’in Sigara bölümünün yok edilmesi için en büyük çabayı sarfeden şirket 2005 yılında toplam sigara satışları içindeki payını %42’ye yükselten Philipp Morris’tir ve dünyadaki sigara tiryakilerinden her altı kişisinden biri bu şirketin sigarasını içmektedir. TEKEL’in özelleştirilmesi için açılan ihalelere kartel oluşturacağı gerekçesiyle rekabet kurulunca sokulmayan şirket, TEKEL’in yok edilmesi veya parçalanarak satılması hedefine neredeyse ulaşmış durumdadır. TEKEL’in önümüzdeki ay ve aylarda parçalanarak satılması için rekabet kurulundan onay çıkmıştır. TEKEL’in yok edilmesi demek insanlarımızın sağlığının çok uluslu dev sigara şirketlerine daha da fazla teslim edilmesi demektir. Tıpkı Tütün Yasasından sonra tütün üreticilerimizin çok uluslu dev sigara şirketlerine teslim edildiği gibi.
Her derde deva; tütün
1492 yılında Amerikan kıtasının keşfiyle beraber kıta yerlilerinin kullandığı şifalı bitkiler sömürgecilerin ilgisini çekmiş, Avrupa’ya getirilen bu bitkiler büyük bir şaşkınlık, merak ve ilgi yaratmıştır. İşte o şifalı bitkilerin başlıcasıdır, tütün.
1550-1600 yılları arası, tütünün nerdeyse bütün dünyaya doğru yaygınlaştığı ve geniş çapta propagandasının yapıldığı bir dönem olmuştur. Diş ağrısından kansere, susuzluktan açlığa, balgam söktürücü özelliğinden sindirim ve boşaltım sistemi üzerindeki yararlarına, midedeki asitleri ayarlamasından anne karnındaki çocuğun beslenmesine kadar tütünün faydaları bizzat bilim insanları tarafından açıklanmıştır.(2) Görüldüğü gibi, tıp ile tütün arasındaki 500 yıllık ilişki başlangıçta bugün olduğu gibi düşmanca değildir. Tıp, tütünü önce büyük bir coşku ve hayranlıkla karşılamış, 19. yüzyılın başında yavaş yavaş olumsuz yanlarını görmeye başlamış , 20.yüzyılda ise ilişki bir daha asla barışamayacakları hasmane bir noktaya gelmiştir.(3)
Türk gibi tütün içmek
17. yüzyıl başlarında İngiliz, Venedik ve İspanyol gemiciler aracılığıyla Osmanlı topraklarına giren ve giderek yaygınlaşan tütün karşısında Osmanlı’nın ilk tepkisi yasaklamak olmuştur. Yasaklamaların daha büyük bir baskıya dönüştüğü dönemse bilindiği gibi kendisi de tütün tiryakisi olan IV. Murat dönemidir ve binlerce insan tütün nedeniyle öldürülmüştür. Baskı ve yasaklamalarla tütünün üretilmesi ve tüketilmesine engel olamayan Osmanlı, çareyi tütünden vergi almakta bulmuştur.
Osmanlı’nın borçlarını ödeyemez duruma düşmesi nedeniyle, 1881-1924 yılları arası tütünün üretimi, denetimi ve ticareti üzerinde imtiyaz sahibi olan Reji Şirketi, bu imtiyazı almasının gerekçelerinden biri olarak da Türklerin tütüne olan düşkünlüklerini göstermektedir. Osmanlı imparatorluğunda kişi başına tütün tüketiminin çok yüksek olduğu -kişi başına yılda 937 ile 1500 gr arası olduğu tahmin ediliyor- Reji taraftarlarınca her fırsatta dile getirilmiştir. İftar topu atıldığında Müslüman işçilerin oruçlarını tütün içerek açmaları, erkeklerin yanı sıra kadınlar ve çocukların da tütün içmeleri, Rejinin tütüne gözünü dikmesinin gerekçelerinden biri olmasının yanında; (4) Avrupalılar arasında “Türk gibi tütün içmek” deyiminin oluşmasına ve giderek yaygınlaşmasına neden olmuştur.
Avrupalı entelektüeller tütünle ilk tanıştıklarında, zihinsel faaliyetleri hızlandırdığı gerekçesiyle ona tutkuyla bağlanmışlardır. Goethe ise tütün karşıtıdır ve bu konuda bambaşka düşünmektedir. “Tütün, diyor, insanı aptallaştırır, düşünmeyi ve yazmayı engeller. Zaten tütün aylaklar içindir, canı sıkılan, hayatlarının üçte birini uyuyarak, üçte birini yiyip içerek ve gerekli gereksiz başka işler yaparak ziyan eden ve daima vita brevis deyip durmalarına rağmen kalan son üçte birle ne yapacaklarını bilemeyen insanlar içindir. Böylesi tembel Türkler için pipolarla sevgi dolu bir ilişki içinde olmak ve havaya savurdukları dumana zevkle bakmak akıllıca bir eğlence, çünkü vakit geçirmelerini sağlıyor..”(3) Goethe’nin söylediği kırıcı sözler bir yana bırakıldığında, Türkleri tütün içmekle özdeşleştirdiği görülmektedir ki, bu Avrupalılar arasında ortak ve yaygın bir kanıdır. Anadolu insanı tütünü aşırı tüketmesi ve sevmesiyle isim yaptığı gibi ürettiği tütünlerle de meşhur olmuştur. Anadolu insanı gibi Anadolu toprakları da tütünü sevmiştir.
Damak tadı değiştiriliyor
Dünyada pazar olanağı sağlayan tütün türleri Oriental, Virginia ve Burley tütünleridir. Ülkemizde yetiştirilen tütünler Oriental tipi tütünlerdir ve bunlara şark tipi tütün de denmektedir. II. Dünya Savaşına kadar Avrupa ülkelerinde tüketilen sigaraların %90 ‘ı oriental tütünden yapılmış sigaralardan oluşuyordu. Sa
vaş yıllarında Amerikan askerleri aracılığıyla Virginia ve Burley tütünlerinin ağırlıklı olduğu Amerikan harmanı sigaralar yaygınlaştırılmaya çalışıldı.(5) Bu bilinçli bir politikaydı ve amaçlanan Avrupalı tiryakilerin damak tadını değiştirmekti. Bu amaçla, Amerikan uçaklarının Avrupa’ya attığı yardım paketlerinde, Amerikan harmanı sigaralar da çıkıyordu. Savaş sonrasında da bu politika devam ettirildi. Avrupa ülkelerinin birçoğuna çok ucuza veya bedava tütün ve sigara verilerek Amerikan harmanı sigaralar yaygınlaştırıldı. Örneğin iki yıl süreyle Marlboro sigarası Almanya’da bedava dağıtıldı.(5)
Üç şirket dünya pazarına göz dikiyor..
1965 yılına kadar ülkelerin neredeyse tamamına yakını tütün ve sigara üretimini ve ticaretini kendi ulusal devlet tekelleri aracılığıyla yaparak kontrol altında tutmaktaydılar. 1960’lı yılların ortalarından itibaren bağımlılık yapıcı özelliği gizli olarak kuvvetlendirilmiş sigaralar dünya pazarlarında görülmeye başladı. Bu değişikliklerin nikotin bağımlılığı temelinde yapıldığı bugün kanıtlanmış durumdadır. Ürün olarak niteliği değiştirilen sigaralar; içe daha kolay çekilmekte, nikotini akciğerler yoluyla kana daha hızlı ve etkili dozda ulaştırmakta, daha kuvvetli ve sönmeye dayanıklı bir yapıya kavuşmaktadır. Düşük zifirli, düşük nikotinli sigaralar olarak da mild (yumuşak) ve light (hafif) gibi yanıltıcı sıfatlarla ve insan sağlığına daha az zararlı sigaralar olarak tanıtılarak pazarlanmışlardır. Hedef kitle çocuklar ve kadınlardır.
Bu sigaraların üretilmesindeki öncü şirket Philip Morris’tir. Diğer Amerikan şirketi R.J. Reynolds ve bir İngiliz Şirketi olan British American Tobacco (BAT) açılan bu yolda yürürler ve bu üç şirket 35 yılda dünya pazarının üçte ikisini ele geçirir. Sadece Philip Morris’in 2005 yılı net geliri 98 milyar ABD dolarıdır. (6)
İtalya, Fransa, Avusturya ve Türkiye , 1974 yılına kadar bu üç büyük dev şirketin resmi olarak pazarına giremediği dört ülkeydi. 1974 yılından sonra Türkiye hariç bu ülkelerin pazarlarına girmeyi başarmışlardı. Sıra Türkiye ‘ye gelmişti. (5)
Dev sigara şirketlerine Türkiye pazarının kapıları açılıyor…
Türkiye’yi yönetenlerin şaşılacak biçimde çok uluslu dev sigara şirketlerine ülke pazarını açmakta çekimser davranmaları belki de geçmişte acılarla dolu Reji döneminin yaşanmış olmasının bıraktığı derin izlerdi. Tabi ki, burada 70’li yılların toplumsal muhalefetinin belirleyici özelliğini unutmamak gerekir.
70’li yılların, özellikle ikinci yarısından sonra kaçak olarak sokulan yabancı sigaralar her köşe başında satılır olmuştu. Dev sigara şirketlerinin ülke pazarlarını eline geçirmek için uyguladıkları bilinen klasik bir taktikti, bu. Onlara ilk olumlu sinyal, 1979 yılında Süleyman Demirel Hükümeti’nin programında, sigara kaçakçılığının önüne geçilmesi ve döviz kaybının önlenmesi gerekçesiyle yerli ve yabancı sermayeye sigara üretimi ve dağıtımı konusunda imkan verilmesinin, yer almasıyla verildi. (7) Ardından, 24 Ocak 1980’de IMF’nin istikrar programı açıklanarak dev sigara şirketlerine Türkiye pazarının kapıları ardına kadar açıldı. 1984 yılında Türkiye’ye yabancı sigara ithaline izin verildi. 1986 yılında 1177 sayılı tütün ve tütün tekeli yasası değiştirilerek tütünde devlet tekeli kaldırıldı ve yerli ve yabancı sermayenin TEKEL ile ortaklık kurarak tütün mamülleri üretmelerine imkan tanındı .
TEKEL’e kendi kuyusu kazdırılıyor…
1988 yılında çıkarılan bir kararnameyle yabancı menşei tütünde ithal yasağı kaldırılmasının ardından aynı yılın Aralık ayında TEKEL, sigara tiryakilerinin talebinin Amerikan harmanı (blended) sigaralara kaydığı gerekçesiyle Amerikan harmanı TEKEL 2000 sigarasını piyasaya çıkarıyordu. Harmanının %85’i Virginia ve Burley, %15’i oriental tütünlerden oluşturulan bu sigaraların çıkışı başarıymış gibi sunuldu. TEKEL’in düşürüldüğü bugün ki acı durumla ilgili yapılan tartışmalarda da ne ilginçtir ki, halen TEKEL’in bu tip sigaraları çıkarmakta geç kaldığını söyleyenler çıkabilmektedir. Halbuki, ABD’de yayınlanan Tobacco International dergisinin 15 Mart 1992 tarihli sayısında, Amerikan harmanlı sigaraları yaygınlaştırmak amacıyla çalışmalar yapan -Amerikan Tütün Üreticilerinin Birliği- Tobacco Associates’in Başkanı Türkiye’nin kısa süre içinde ABD’nin tütün pazarı haline geldiğini açıklıyordu. Birliğin Başkanı , 60 milyon üstünde insanın yaşadığı ve her yıl 600 milyon dolar tütün ihraç edebilen Türkiye’ye kendi makineleri ve çalışanları ile kendi Amerikan harmanlı sigaralarını üretebilmelerini sağlamak için gittiklerini söylüyordu. İki buçuk yıllık bir çalışmadan sonra dünyadaki başka sigaralara oranla en çok Amerikan tütünü içeren TEKEL 2000 sigarasının doğduğunu ve böylece Türkiye’nin ABD’den en çok tütün ithal eden ülkelerden biri haline geldiğini açıklıyordu. Ayrıca Amerikan harmanlı sigara üretimini gerçekleştirmek için gittikleri ülkelerde , uzmanlığı olan değişik insanlarla yakınlık kuran bir sistem geliştirdiklerini belirtiyordu.(5)
TEKEL’in Tekel’liği kalmıyor…
Ağustos 1990 tarihinde DPT’den izin alarak Philip Morris-Sabancı Holding birlikte İzmir Torbalı’da sigara fabrikası kurmaya başladı. 3 Mayıs 1991 tarihinde ise Resmi Gazetede TEKEL’in katılımı olmaksızın tütün mamülleri üretimine izin verildiği kararı yayınlandı. Philsa Sigara Fabrikası 1992 yılında Torbalı’da üretime başlıyordu.(7) Ardından R.J. Raynolds ve BAT- Koç ortaklığı fabrikalarını kurdular. Böylece, Amerikan harmanlı sigaraların pazar payı hızla artarken oriential tütün Anadolu topraklarından kovuluyordu.
Reji Hortlatılıyor…
IMF ve Dünya Bankasının Türkiye tarımı için sunduğu reçete tarımsal yapının dağıtılması, çiftçilere verilen desteklerin kesilmesi ve şirketlerin önünün açılmasıydı. Tütün ve tütüncülüğümüz için bunun anlamı ise TEKEL’in devre dışı bırakılarak özelleştirilmesi, destekleme alımlarından vazgeçilmesi ve tütün üretiminin tıpkı Reji döneminde olduğu gibi şirketlerin denetimine bırakılmasıydı. Uluslar arası finans kuruluşlarının dev sigara şirketleri lehine olan bu isteklerini hükümetler yerine getirmekten hiçbir zaman çekinmediler. 9 Aralık 1999 yılında IMF ile yapılan 17. Stand-By düzenlemesi kapsamı içinde 22 Haziran 2000 tarihli ikinci ek niyet mektubunda, TEKEL’in reforma tabi tutulacağı, destekleme alımlarından vazgeçileceği ve TEKEL’in ticari varlıklarının satışına 2001 yılında başlanarak 2002 yılında bitirileceği; 18 Aralık 2000 tarihli üçüncü ek niyet mektubuyla TEKEL’in tüm işletme birimlerinin ÖİB devrine izin verilen ÖYK kararının 2001 yılı sonuna kadar ,Tütün Kanununun ise 2001 yılının Ocak ayına kadar çıkarılacağın sözü veriliyordu. 30 Ocak 2001 tarihli dördüncü ek niyet mektubuyla önceki niyet mektuplarındaki sözler daha da güçlendiriliyor, yalnızca TEKEL’in işletme birimlerinin değil kendisinin ÖİB’ye devredileceği belirtiliyordu.(5)
5 Şubat 2001 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile özelleştirilme işlemleri üç yıl içinde tamamlanması öngörülerek TEKEL Özeleştirme İdaresi Başkanlığına devredildi.
15 Mayıs 2001’de DSP-MHP-ANAP hükümetinin ” Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” açıklanıyordu. Garip ama, IMF’nin isteği olan ve niyet mektuplarıyla bu isteklerin gereklerini yerine getirileceği yönünde verilen sözler, “Ulusal Program” olarak sunuluyordu. Bu programı
n 51. maddesinde tütünle ilgili şu ifadeler yer alıyordu: “Tütün mamulleri ve alkollü içkilerin fiyatlandırılması, dağıtımı ve kontrolü ile ilgili usul ve esaslar Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından düzenlenecektir. 2002 üretim döneminden itibaren devlet nam ve hesabına alım yapılmayacaktır. TEKEL’in üretim ve pazarlama birimlerinin özelleştirilmesinin altyapısı hazırlanmış olacaktır. Fazla üretilen tütünün çürümesi ve yakılması uygulamasına son verilecektir. Sözleşme ve açık artırma sistemiyle üreticinin önündeki belirsizlikler kalkacaktır. Tütün üreticisinin de alternatif ürün projesi ve doğrudan gelir desteği ile desteklenmesi gerçekleştirilecektir.” (5)
IMF’nin Tütün Yasası…
IMF’nin isteği olan Tütün Yasası 20 Haziran 2001’de mecliste kabul edildi. Cumhurbaşkanı Sezer yasayı veto etti. Bu veto belki de, yasadan dönebilmek için büyük bir fırsattı. Ne yazık ki, hükümet IMF’nin 2002-04 dönemi için düzenlenecek stand-by anlaşmasıyla vereceği 10 milyar dolarlık kredi için şart koştuğu 4733 sayılı “Tütün Yasası”nı 3 Ocak 2002’de meclisten eski haliyle geçirdi. Arkasından da 18 Ocak 2002’de IMF’ye verdiği niyet mektubunda hükümet, “Tütün Yasası”nı çıkararak önkoşulu yerine getirdiğini, ayrıca TEKEL içinde özelleştirme planı hazırlayarak Eylül ayı sonunda Bakanlar Kurulundan geçireceğini taahhüt ediyordu. (5)
Tütün mamulleri ve alkollü içki üretimi ve ticareti ile her iki sektöründe düzenlenmesi ve denetlenmesi TEKEL Genel Müdürlüğü tarafından yürütülüyordu. Tütün Yasası’nın üreticilerin lehine olan TEKEL’i devre dışı bırakması ile, oluşan boşluk Tütün, Tütün Mamulleri Ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) kurularak, doldurulmuştu. Aşırı ölçüde yetkilendirilmiş olan kurum yerli ve yabancı şirket temsilcilerini de kapsamaktaydı.
Sigara şirketleri kazanıyor, üreticiler kaybediyor
Dünya sigara üretimi ve ticareti üç dev sigara şirketinin eline geçerken, tütün üretimi ve ticaretinin denetimi de bu şirketlerle bağlantılı iki şirketli bir kartelin eline geçmiştir. Bu şirketlerden biri Alliance One Şirketi ( Standart ve Dimon şirketlerinin birleşmesiyle oluşmuştur), diğeri ise Universal isimli şirkettir. Dev sigara şirketleriyle işbirliği içinde çalışarak, dünyanın hangi yerinde, ne kadar ve hangi fiyatla tütün ekimi yaptıracaklarına karar veren bu şirketler dünya yaprak tütün üretimini son 25 yılda %60 artırmışlardır. Üreticilerin tütün üretiminden sağladıkları kazançları ise enflasyondan arındırılmış fiyatlarla yılda %1.5 düzeylerinde sürekli olarak düşmüştür.(6)
Doğal koşullarda en çok tercih edilen tütün olan Türk tütünü, nikotin manipülasyonu (kana geçecek nikotin miktarını ve hızını artırıcı işlemler ile içe çekmeyi kolaylaştırıcı, çeşitli uyaranlarla eşleştirici işlemlerin tamamı), Amerikan harmanı sigaralarda geliştirildiği için önemini kaybetmiştir. (6) Çok uluslu Dev sigara şirketlerine açılan Türkiye pazarında oriental tütün giderek önemini kaybetmiştir. Tütün üreticileri ise uluslararası şirketlerin uzantısı haline getirilmiş, devletin aradan çekildiği bir sistemde şirketlere sözleşmeli üretim yapmak zorunda bırakılmışlardır. Sonuç olarak 2000 yılında 583 bin 474 0lan üretici sayısı, 2005 yılında 255 bin 763’e; 208 bin ton olan tütün üretimi 147 bin tona düşmüştür. Peki, tütün üretimimiz ve ekici sayımız düşerken, sigara bağımlıların sayısı da düşmüş müdür?
Sigara içenlerin sayısı yükseliyor…
28 Ocak 2007 tarihli Hürriyet gazetesinde Erkan Çelebi, kendi köşesinde Türkiye’nin 23 milyon sigara tiryakisiyle dünyanın yedinci büyük sigara tüketicisi ülke durumunda olduğunu, sigara tüketiminin yılda 130 pakete ulaştığını yazıyor. Gerçekten de, 1984 yılında sigara ithalatının serbest bırakılmasından, 1994 yılında sigara imalatı, ithali, dağıtımı ve satışı üzerinde devlet tekelinin kalkmasından sonra; yerli tütünden üretilen sigaraların pazar payı % 20 lere düşerken, Amerikan harmanlı sigaraların payı yükselmiş ve bunun doğal sonucu olarak sigara içme alışkanlığı hızla artmıştır. 1980-85 yılları arasındaki beş yılda sigara satışlarında artış görünmezken, bir sonraki beş yılda artış %21 olmuş, 1999 yılına gelindiğinde artış düzeyi %81 lere ulaşmıştır. Sigara satışlarında yaşanan artıştan aslan payını Amerikan harmanlı sigaralar almıştır ve aynı dönem içinde, yani 1985 ve 1999 yılları arasında bu sigaralar 18 kat daha fazla tüketilmiştir. TEKEL’in Pazar payı 1995 -2005 yılları arasında %40 gerilirken, şirketlerin sigara satışları 3 kat artmıştır.(5) TEKEL’in Amerikan harmanlı sigaraları giderek daha çok ürettiği düşünüldüğünde yerli tütünden üretilmiş sigaraların her geçen gün daha az tüketildiği açıktır. 2000 yılından sonraysa sigara satışlarının sabitlenmiş gibi görünmesi ise yanıltıcıdır. 2005 yılında yetkililerin yaptığı açıklamalarda yıllık kaçak sigara miktarı 15 – 20 bin ton olarak tahmin edilmektedir. Yani 2005 yılı itibarıyla ülkemizde kaçak sigaralar dahil tahmini 130 bin ton civarında sigara tüketilmiştir. Yabancı sigaraların ithalatının serbest bırakıldığı 1984 yılından 2005 yılına gelindiğinde sigara içme alışkanlığı tam 2 kat artmıştır.(6)
“Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi”ni Türkiye İmzalıyor..
Şirketler aracılığıyla uygulanan endüstri stratejileriyle niteliği dönüştürülmüş, insan sağlığını daha tehlikeli boyutlarda tehdit eden sigaraların dünya ölçeğinde yaygınlaştırılması tehlikesi karşısında etkin önlemler alınması ihtiyacı doğmuş ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan “Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi” uluslar arası bir anlaşma haline getirilmiştir. Türkiye bu sözleşmeyi 2004 Kasımında 5261 Sayılı Kanun ile kabul etmiştir.(5)
AB uygulaması olan 2001/37/EC sayılı direktif, TAPDK tarafından hazırlanan bir yönetmelikle uyumlaştırılmış ve 6 0cak 2005 tarihinde uygulamaya girmiştir. Bu yönetmelikle, tüketicilerin daha çok bilinçlendirilerek sigara tüketiminin azaltılması hedeflenmektedir ve tütün mamullerinin piyasaya sunulan ambalajlarında genel ve ek sağlık uyarıları, karbonmonoksit, zifir ve nikotin bırakım miktarları yer almaktadır. Yine aynı yönetmelikle, tütün mamulleri üreticileri ve ithalatçılarının tütün ürünleri imalatında kullanılan girdileri ve bunların miktarlarını, marka ve çeşit bazında bir liste halinde TAPDK’ya bildirmeleri gerekmektedir. Yalnız, marka ve çeşit bazında firmalar tarafından verilen bu bilgiler, firmaların ticari sırları olduğu için tüketicilere açıklanmamakta, sadece TAPDK tarafından denetlenmektedir. Amerikan harmanlı sigaraların üretiminde kullanılan soslardaki kimyasalların ambalajlarda yazılarak tüketicilerin bilgi sahibi olmalarının sağlanması gereklidir. Sosların tütünün etkisini fazlalaştıran, damak tadını değiştirerek içimi kolaylaştıran, bağımlılığı artıran ve tütünden ayrı olarak sağlığı tehdit eden özelliklere sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Bazı firmaların sigaranın içine bol miktarda tatlandırıcı ve koku maddesi basarak milleti zehirlediklerini söyleyen TEKEL Sigara Pazarlama A.Ş. Genel Müdürü Adnan Top şöyle devam ediyor; bilinen bazı firmalar özellikle tütünü amonyakla yıkayarak nikotinin kana direkt karışmasını sağlıyorlar ve bu işlemler Türkiye’de sigaranın içindeki kimyasalları tespit edecek laboratuar olmadığı için denetlenemiyor. (8) Halbuki, bu sosları insan sağlığ