Tüm sağlık çalışanlarına tek ve eşit statü, güvenceli iş! Dr. Erkan SÜMER Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Genel Sekreteri Sağlık alanında yaşanan kamu sağlık kurumlarının tasfiye edilmesi ve sağlığın piyasalaştırılması süreci, sağlığı bir hak olmaktan çıkartmakta ve sağlıktaki eşitsizlikleri alabildiğine derinleştirmektedir. Koruyucu sağlık hizmetleri ve sağlık ocakları tasfiye edilerek tedavi edici sağlık hizmetleri […]
Tüm sağlık çalışanlarına tek ve eşit statü, güvenceli iş!
Dr. Erkan SÜMER
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)
Genel Sekreteri
Sağlık alanında yaşanan kamu sağlık kurumlarının tasfiye edilmesi ve sağlığın piyasalaştırılması süreci, sağlığı bir hak olmaktan çıkartmakta ve sağlıktaki eşitsizlikleri alabildiğine derinleştirmektedir. Koruyucu sağlık hizmetleri ve sağlık ocakları tasfiye edilerek tedavi edici sağlık hizmetleri bir karlılık alanı olarak piyasaya açılıyor. İthal hekim, market eczaneler, hastane zincirleri gibi girişimlerle sağlık ortamının niteliğine uygun kriterler yerine piyasanın kuralları gereği uluslararası sermayenin talepleri doğrultusunda düzenlemeler yapılması, doğası gereği bir ekip hizmeti olan sağlık hizmetini üreten tüm sağlık emekçilerini derinden etkilemektedir.
Dünya çapında çok geniş bir alanı kapsamakta olan tarihin en büyük, en kapsamlı ve en yıkıcı biçimlerde gelişmekte olan işçileştirme/ yeniden işçileştirme süreci sağlık çalışanlarını da içine alarak yaşanmaktadır. Tıpkı tüm üretim ve hizmet sektörlerinde olduğu gibi, sağlık alanında da bu işçileştirme süreci güvencesizleştirme temelinde hayata geçirilmekte, sağlık alanında da çeşitli biçimler altında ( taşeron, vakıf, dernek, sözleşmeli, 4/B, 4 /C gibi ) güvencesiz çalıştırma biçimleri esas çalıştırma biçimi haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu uygulamalar, iş güvencesi başta olmak üzere var olan tüm hakların ortadan kaldırılmasını ve mevcut örgütlenme ve mücadele biçimlerini etkisizleştirmeyi hedeflemektedir.
Sağlıkta dönüşüm programının önemli parametrelerinden birisi olan koruyucu sağlık hizmetlerinin ve sağlık ocaklarının tasfiye edilmesi ve aile hekimliği uygulaması 11 pilot ilde başlatılmış olup bu bölgelerde 1. basamakta hizmet üreten sağlık çalışanları sözleşmeli çalışma biçimlerine mahkûm edilmiştir.
Programın bir diğer yıkıcı ayağı olan kamu hastanelerinin işletmeye dönüştürülmesi ile kamu sağlık kurumlarının tasfiyesi tamamlanarak sağlık alanının piyasaya açılması sürecinde önemli bir süreç hükümetin güncel hedefleri ve programı içerisindedir.
Kamu hastanelerinde işletmeleştirme henüz tamamlanmamış olmakla birlikte, özellikle son 10 yılda yoğunlaşmak üzere kamu sağlık kurumlarında sağlık çalışanlarının neredeyse yarıdan fazlası 657’ye tabi kadrolu personel dışındaki biçimlerde çalıştırılmaktadır.
Son olarak kamudaki 220 bin dolayındaki geçici işçilerin daimi işçi kadrosuna geçirilmesi tartışmalarında da çoğunluğu üniversite hastanelerinde çalışmakta olan sağlık işçilerinin 657 4/B’ye geçirilmesi planlanmaktadır. Varolan durumda ise Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde 20 bin civarında sağlık emekçisi 657 4/B’ ye tabi çalıştırılmaktadır. Bu çalışan kitlesinin örgütlenmesi ve sendikal mücadeleye katılımı önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Bu kapsamda çalışmakta olan sağlık emekçilerinin sendikalara üye olmasının, örgütlenmesinin ve mücadeleye katılmasının önünde hiçbir engel bulunmadığı gibi, bu hak kimi sendikaların açmış olduğu davalar kapsamında sınırlı bir biçimde tartışılamaz.
Bugün, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) 4/B’lileri üye yapmalı, yeni ve hatta örgütlenme düzlemini değiştirecek yenileyici bir dinamik olarak bu topluluğu sürece katabilmelidir. Bilinmelidir ki, 4/B’lileri ya da başka bir güvencesiz çalıştırılan kesimi örgütleyen ve onların hak ve çıkarlarını geliştirecek bir sendikal sürecin, kadrolu sağlık çalışanlarının yetki-KİK-toplugörüşme düzlemine sığabilmesi ve sadece o düzlemde kalınarak etkinleştirilebilmesi mümkün değildir. Burada vurgulanması gereken iki önemli nokta ise, bu kesimlerin örgütlenmesi tartışmalarının basitçe bir katılım olarak algılanmaması ve hangi sendikaya (işçi / kamu sendikası) üye olacakları sınırlılığında yapılmamasıdır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, 4/B ile tanımlanan statü, esasında bu kapsamda çalışan sağlık emekçilerine içinde bulunduğumuz geçiş sürecinde bir başka güvencesizlik biçimini dayatmakta olup, aslında 4/B’nin yasal çerçeve ve kapsamına da aykırılık taşımaktadır. 657 sayılı yasanın 4/B maddesinde tanımlanan statü, esas olarak memurluk ve kadro kavramıyla ilgisi olmayan bir istihdam biçimidir ve geçici durumları ifade etmektedir. Yasa maddesinde ” Kalkınma planı, yıllık program ve iş programlarında yer alan önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart olan, zaruri ve istisnai hallere münhasır olmak üzere, (abç) özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde, kurumun teklifi üzerine Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı’nın görüşleri alınarak Bakanlar Kurulu’nca geçici olarak sözleşme ile çalışmasına karar verilen ve işçi sayılmayan kamu hizmeti görevlileridir” biçiminde tanımlanmaktadır.
Devlet, yerine getirmesi gereken ana hizmetlerden birisi olan sağlık hizmetini “istisnai hallere münhasır” ve “geçici iş” olarak görmekte ve bu hizmeti “geçici sözleşme” ile çalıştırdığı hemşire, röntgen teknisyeni, laborant, tıbbi sekreter ile hayata geçirmekte beis görmemektedir. Çok açıktır ki bu durum, bu ülkenin dört bir yanında binbir zorlukla, 24 saat sürekliliği olan ve hiçbir biçimde “istisnai ve geçici” gibi sıfatlarla nitelendirilemeyecek bir hizmet olan sağlık hizmetini veren sağlık emekçileri olan bizler açısından kabul edilebilir bir durum değildir.
Yaşanmakta olan bu güvencesizleştirme süreci aynı zamanda varolan örgütlenme ve mücadele biçimlerini ve mevcut sendikal örgütlenme düzlemlerini etkisizleştirerek gelişmektedir. Her yapılan yeni düzenleme atipik biçimlerde sunulmakta ve sendikal hak ve özgürlükler mücadelesine yeni bir dinamik olarak katılımının önü kesilmeye çalışılmaktadır.
Sağlık alanında da geçmişte de yaşadığımız “çakılı personel, vakıf-dernek çalışanları, 11 SSK Hastanesindeki hekimler dahil tamamı sözleşmeli olan ve orman işçilerinin sözleşmeleri ile çalıştırılanlar, taşeron şirket aracılığı ile çalıştırılan sağlık çalışanları, 4/B’ler, 4/C’ler gibi örneklerin hepsi bu süreci karakterize etmektedir. Bu atipik biçimlerde çalıştırılan sağlık çalışanlarının, “ne işçi ne de memur olduğu, sendikalara üye olamayacağı gibi kafa karışıklıklarıyla örgütlenmelerinin önü kesilmeye çalışıldı.
Bugün sağlık alanındaki sendikalar olarak önümüzdeki görev, kafa karışıklıklarına düşmeden, mevcut yasaklayıcı yasaların sınırlarına kendini hapsetmek yerine meşru temelde kendi yasalarını kendisi yapmaya yönelen, sağlık alanındaki örgütlenme düzleminin geliştiği ve genişlediğinin ayırdına varan, bunu gerçek ve bilimsel temelde tanımlayan ve buna uygun olarak örgütlenme ve mücadele düzlemini değiştiren bir çizgiyi geliştirmektir.
Bu çerçevede değerlendirildiğinde, temel hedefimizin tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin örgütlenmesi, hak ve çıkarlarının korunması ve geliştirilmesidir. Bu noktadan hareketle, “TÜM SAĞLIK ÇALIŞANLARINA TEK VE EŞİT STATÜ, GÜVENCELİ İŞ VE KADRO” talebi bugün, kadrolusundan sözleşmelisine taşeronuna, hekiminden hemşiresine teknisyenine kadar tüm sağlık çalışanlarının ortak talebi olmalıdır. Bu üst b
aşlık ve talep, işçi ya da memur sendikası veya meslek odası ya da derneği sağlık alanındaki tüm örgütlenmelerin ortak kesen düzlemi olarak görülmelidir.