Kendilerini Türk hissedip ‘Ben Türküm’ diyen Kürtleri ve Arapları bile aralarına almak istemeyen; ‘karışmamış Türk kanı’ hayalleri kuran birkaç derneğin faaliyetleri ne zaman başlamıştı Mersin’de. Birkaç gün önce mi, birkaç ay önce mi, yoksa birkaç yıl önce mi? Aşırı milliyetçilik, ‘kafatası ve kan milliyetçiliği’ yeni bir ‘moda’ değildi Mersin’de. Uzun zamandır bu ‘modaya’ uyan birileri […]
Kendilerini Türk hissedip ‘Ben Türküm’ diyen Kürtleri ve Arapları bile aralarına almak istemeyen; ‘karışmamış Türk kanı’ hayalleri kuran birkaç derneğin faaliyetleri ne zaman başlamıştı Mersin’de.
Birkaç gün önce mi, birkaç ay önce mi, yoksa birkaç yıl önce mi?
Aşırı milliyetçilik, ‘kafatası ve kan milliyetçiliği’ yeni bir ‘moda’ değildi Mersin’de. Uzun zamandır bu ‘modaya’ uyan birileri vardı. Bu insanlar örgütleniyorlar, Türk köylerini ‘Kürtler ve Araplar şehri işgal etti’ diye kışkırtmaya çalışıyorlardı.
Atatürk milliyetçiliğinin, Türkiye’nin üniter yapısının çok uzağında bir aşırı milliyetçilik söylemi geliştiriyor ve hızla taraftar buluyorlardı.
Mersin’de önce Kürtleri, sonra Hıristiyanları, sonra Arapları, sonra Alevileri hedef alabilecek bir gericilik, bir ırkçılık akımı, emekli asker ve emekli polislerin kurduğu birkaç dernek eliyle yükseltiliyordu.
* * *
‘Kafatası ve kan milliyetçiliğinin’ yükseltilmeye çalışıldığını Mersin’de ilk gören gazete Güneyde İmece oldu.
Arkadaşımız Feti Ahmet Eroğlu, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Derneği’nin Mersin yetkilileriyle görüştü, geniş bir haber yaptı.
Mersin kamuoyundan tepki gelmedi.
İçişleri Bakanlığı’nın ‘sakıncalı’ ilan ettiği bu dernekten ayrılarak kurulan Kuvvayi Milliye Derneği’nin Mersin yetkilileriyle görüşen ilk gazeteci ise ben oldum.
Derneğin Mersin Şube Başkanı Kemal Canay’ın, “Suç işleyenlerin yüzde 90’ı Kürttür. Türk çocuğu suç işlemez” sözleri bu habere yansıdı.
Kamuoyu bu haberimize de duyarsız kaldı.
Oysa her iki haberde de, Mersin’de neler olduğuna ilişkin önemli şifreler vardı. Güneyde İmece, bu şehrin aynası olarak görevini yapmıştı ama kanaat önderleri, polis yetkilileri, savcılar, işadamları görevlerini yapmamışlardı.
Bu iki derneğin, haberlerimize konu olan ‘aşırı milliyetçilik ve halkı ayrıştırma’ çalışmalarına karşı ne bir tepki gösterildi, ne yasal işlem başlatıldı.
* * *
Mersin’i ‘yöneten’ bürokratlar, işadamları, yerel yöneticiler ve kanaat önderleri “Mersin’in en büyük sorunu göçtür” papalığının ötesine geçip; Güneyde İmece’nin ısrarla verdiği şifreleri dikkatle okusalardı, bugün Mersin’de aşırı milliyetçiliğin nasıl yükseldiği daha iyi tahlil edilebilirdi.
Ama bizim Mersin’de ne bürokratların, ne işadamlarının, ne yerel yöneticilerin ne de kanaat önderlerinin yerel gazete okuma alışkanlığı vardır.
Bizim yaklaşık 2 yıl önce dikkat çektiğimiz, aşırı milliyetçilikle ilgili haberlerimizi okumadıkları için, bugün Yeni Şafak’ın ya da Radikal’in ‘Mersin’de neler oluyor’ diye başlayan haberlerini şaşkınlıkla izliyorlar.
* * *
O şaşkınlık beraberinde sorunu yok sayma tehlikesini de getiriyor…
Radikal’in ‘Mersin’e dikkat’ başlıklı haberinin ardından yapılan yorumları, habere gösterilen tepkileri inceledim.
Hiçbir işadamı, hiçbir kanaat önderi, “Evet, Mersin’de aşırı milliyetçilik yükseliyor” demiyor. Herkes ağız birliği etmişçesine “Mersin’i karalamaya çalışıyor” diyor.
Yani Mersin; sokaklarını, caddelerini, köylerini giderek saran aşırı milliyetçilik tehlikesini, ‘safkan Türkler dışında Mersin’de kimse kalmayacak’ söylemlerini görmezden geliyor.
İşin kolayına kaçıyoruz; topu İstanbul basınına atıp “Mersin’in imajını bozmaya çalışıyorlar” diyoruz.
Oysa ortada bir sorun var; aşırı milliyetçilik yükseliyor, Atatürk milliyetçiliğinin çok uzağında bir milliyetçilik türü insanlarımızı etkisi altına alıyor.
“Hayır böyle bir şey yok” demek yerine, aşırı milliyetçiliğin neden yükseldiğini, nerelerde yayıldığını, daha fazla yayılması durumunda neler yaşanabileceğini tahlil etmemiz gerekmez mi?
* * *
Mersin’de aşırı milliyetçiliğin yükselmesinde yerel yöneticilerin, işadamlarının, bürokratların ve kanaat önderlerinin rolünü inkâr etmemiz mümkün mü?
Bugün Türkmen Yörük köylerinde yaşayan vatandaşlarımız, sözünü ettiğimiz ırkçı derneklerin propagandalarının etkisiyle şunu söylüyorlar:
-Kürtler Mersin’i işgal etti!
Bizim işadamlarımız, bürokratlarımız, yerel yöneticilerimiz de farkında olarak ya da olmayarak bu yanılsamaya katkı sunuyorlar.
Ağzını açan herkes, Mersin’de neyden söz edecekse hemen şunu söyleyiveriyor:
-Çok göç aldık. Göç kent yaşantısını mahvetti!
Yerel yöneticilerin, işadamlarının, bürokratların ve kanaat önderlerinin “Mersin göç aldı, kent bozuldu” lafını olur olmadık yerde, ilgili ilgisiz her konuda kullanmasının, sokaktaki vatandaşın, köydeki vatandaşın üzerindeki etkiyi düşündünüz mü hiç.
Bir başka örnek…
Hürriyet gazetesinde oturduğu yerden ‘Mersin yazıları’ yazan Özdemir İnce, “Bir Türk köylüsü Kürtlerin izni olmadan pazarda bir meyve satamaz” yazıyor, bunu utanmadan yazıyor ama devletin polisi, zabıtası İnce’nin bu yazısını tekzip etmiyor. Daha sonra Özdemir İnce’nin bu yanlış bilgileri, İçişleri Bakanlığı’nın sakıncalı ilan ettiği, ırkçı Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Derneği’nden aldığı ortaya çıkıyor. Aynı Özdemir İnce’ye bir rotary kulübü ‘hizmet ödülü’ veriyor, aynı Özdemir İnce Ticaret ve Sanayi Odası tarafından ‘Mersin’in kültür elçisi ilan ediliyor!’
Özdemir İnce’nin yazılarını okuyan bir köylünün ya da kentlinin Mersin’e, Mersin’de yaşayan Kürtlere bakışı ne olur sizce…
* * *
Sorunları çözmek, sorunu kabul etmekle başlar…
Önce şunu kabul edelim:
Mersin’de aşırı milliyetçiliği yükseliyor daha da yükselecek!
Sonra şunu kabul edelim:
Yerel yöneticiler, bürokratlar, işadamları, kanaat önderleri her açıklamalarında ‘göç sorunundan’ söz ederek; göçün etkisini görmemiş köylerde yaşayan Türklerde bile ‘göç ve Kürt fobisi’ yarattılar.
Bunları kabul ettikten sonra, ‘Mersin’de neler oluyor’ diyen gazeteleri suçlamak yerine kendimize, kentimize bakalım; kentimizi tahlil edelim.
Hayatında hiç Kürt komşusu olmamış bir köylümüz, neden Kürtlere düşman oldu?
Sonra da bu sorunun yanıtını bulmaya çalışalım.
Abidin Yağmur -Güneyde İmece Gazetesi