Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Sezer, yayımlanmasını uygun bulmadığı 5574 sayılı “Türk Petrol Kanunu’nun 2, 4, 19 ve geçici 1’inci maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için TBMM Başkanlığı’na geri gönderdi. TBMM tarafından 17 Ocak’ta kabul edilen kanunun, 1’inci maddesinde, yasanın amacında, eski yasada bulunan “amacın gerçekleştirilmesinde ulusal çıkarlara uygun olma” ölçütüne yer verilmediğini kaydeden Sezer, 3’üncü […]
Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Sezer, yayımlanmasını uygun bulmadığı 5574 sayılı “Türk Petrol Kanunu’nun 2, 4, 19 ve geçici 1’inci maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için TBMM Başkanlığı’na geri gönderdi.
TBMM tarafından 17 Ocak’ta kabul edilen kanunun, 1’inci maddesinde, yasanın amacında, eski yasada bulunan “amacın gerçekleştirilmesinde ulusal çıkarlara uygun olma” ölçütüne yer verilmediğini kaydeden Sezer, 3’üncü maddede, petrol hakkının elde edilmesi için yapılan başvurunun değerlendirilmesinde, istemin ulusal çıkarlara uygun olması gerektiğinin belirtilmediğini ifade etti.
Yasanın diğer maddelerinde de, ulusal çıkarların nasıl korunacağına ilişkin kurallara yer verilmediğini vurgulayan Sezer, Anayasa’nın 2’nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunun belirtildiğine işaret ederek, şunları kaydetti:
“Yasaların kamu yararı amacıyla çıkarılması ve uygulamada kamu yararının öncelikle gözetilmesi hukukun evrensel kurallarının ve hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Kamu yararının da, öncelikle ulusal çıkarları içerdiğinde kuşku bulunmamaktadır. Anayasa’nın 176’ncı maddesinde, Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri içeren Başlangıç bölümünün Anayasa metnine dahil olduğu; 2’nci maddesinde de, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Başlangıç bölümünde yer verilen temel ilkelere dayanan bir Devlet olduğu vurgulanmıştır.
Anayasa metnine dahil olan, temel görüş ve ilkeler içeren Başlangıç bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk ulusal çıkarları karşısında korunma göremeyeceği açıkça belirtilmiştir.”
Anayasa’nın 11’inci maddesinde, Anayasa kurallarının yasama, yürütme, yargı organlarını, yönetimi, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan üstün kurallar olduğu açıklandığına dikkat çeken Sezer, “Üstünlük ve bağlayıcılık özelliği, tüm anayasal kuralların, bu bağlamda ulusal çıkarların, uygulamada yürütme organı ve yönetimce, öncelikle ve özenle gözetilmesi gerekeceğini göstermektedir. Başka bir anlatımla, ulusal çıkarların korunacağının Yasa’da açıkça düzenlenmemiş olmasının, devlet organlarının, kamu kurum ve kuruluşlarının ve kamu görevlilerinin Anayasa’dan kaynaklanan yükümlülüklerini ve görevlerini ortadan kaldırmayacağı açıktır” dedi.
Bu organ, kurum, kuruluş ve görevlilerin, Anayasa tüm eylem ve işlemlerinde ulusal çıkarları ve kamu yararını önde tutmak, koruyup güçlendirmek yükümlülüğünde olduğunu belirten Sezer, “Petrol ve doğalgaz gibi stratejik önemi çok yüksek ürünler sözkonusu olduğunda bu yükümlülüğün daha da artacağı kuşkusuzdur” değerlendirmesini yaptı.
Sezer, incelenen yasanın amacını düzenleyen 1’inci maddesi ile başvuruların değerlendirilmesine ilişkin kurallar içeren 3’üncü maddesinde, ulusal çıkarların korunacağına ilişkin açık kural bulunmamasının, bu konuda yapılacak uygulamalarda ulusal çıkar ve kamu yararının gözetilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırdığını vurguladı.
Üretilen petrol ve doğalgaz ürünlerinin ne kadarının ülke gereksinimi için kullanılacağı ne kadarının dışsatım konusu yapılabileceğinin yasada düzenlenmediğini bildiren Sezer, “Başka bir anlatımla, Yasa’da, ülkemizde üretilen petrol ve doğalgazın bir bölümünün, ulusal güvenlik ve ulusal çıkarlar gereği ülke gereksinimi için ayrılmasını zorunlu kılan bir kurala yer verilmediği saptanmıştır” dedi. Bu hükme yer verilmemesinin de Anayasa’ya aykırı olduğunu kaydeden Sezer, “İncelenen yasada, devletin petrol ve doğalgaz arama ve işletme hakkından vazgeçerek bunu yerli ya da yabancı gerçek ya da tüzelkişiler eliyle yapma amacında olduğu anlaşılmaktadır. Durum böyle olunca, ülkemizde üretilen petrol ve doğalgazın bir kısmının ülke gereksinimi için ayrılmasının, ulusal çıkarlar yönünden önemi daha da belirginlik kazanmaktadır” değerlendirmesini yaptı.
Petrolün, dünyanın stratejik değere sahip en önemli ürünlerinden biri olduğunu; dünyadaki tüm anlaşmazlıklar, çatışmalar ve savaşların enerji kaynaklarına egemen olabilmek için yapıldığını anlatan Sezer, eski yasada bulunan düzenlemeye şöyle dikkat çekti:
“Dünyadaki gelişmeler, petrol kaynaklarındaki rezervlerin giderek azalması ve enerji kaynaklarına olan gereksinimin artması petrolün stratejik önemini daha da artırmaktadır.
Ülkemizde üretilen petrolün yarıdan fazlasının ülke gereksinimi için ayrılmasına ilişkin kural, önemli bir uluslararası gelişmenin sonucunda 6326 sayılı Petrol Yasası’na konulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ve sonrasında, uygulanan ambargo nedeniyle uçaklarına yakıt bulmakta zorlanınca, ulusal çıkarlarını korumak için 28.03.1983 günlü, 2808 sayılı Yasa’yla yukarıda açıklanan düzenlemeleri yapmak zorunluluğunu duymuştur.
Stratejik önemi bu kadar yüksek olan petrolün, tümüyle dışsatım konusu yapılabilmesini olanaklı kılan düzenlemelerin ulusal güvenlik yönünden risk taşıdığı ortadadır.”
İncelenen yasada, yabancı devletlerin doğrudan ya da dolaylı yönetiminde etkili olabilecekleri şirketler ile yabancı bir devlet için ya da yabancı bir devlet adına hareket eden kişilerin Türkiye’de petrol etkinliklerinde bulunmaları, mülk edinmeleri ve tesis kurmalarının yasaklanmadığına dikkat çeken Sezer, şunları kaydetti:
“Böylece, stratejik öneme sahip bir ürün konusunda yabancı devletlerin belirleyici olmasının önündeki engeller kaldırıldığı için ulusal güvenlik yönünden yaratılan risk daha da artmaktadır. Yasada ülke gereksinimi için pay ayrılma zorunluluğunun getirilmemesi, ülkeyi tümüyle uluslararası şirketlerin ya da yabancı devletlerin kararına bırakmak anlamına gelir ki, bu durumu ulusal güvenlikle, ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaksızdır.”
Yurt içi tüketimi karşılamakta yetersiz olan az sayıdaki kaynaktan elde edilen petrol ve doğalgazın tümünün yurt dışına satışına olanak tanınarak, daha sonra ülke gereksiniminin tümünün dışalım yoluyla karşılanmasının ulusal gelire ve ülkenin uluslararası kriz dönemlerindeki enerji gereksiniminin giderilmesine olumsuz etki yapacağını anlatan Sezer, “Ayrıca, incelenen yasanın 19’uncu maddesinin yedinci fıkrasının ilk tümcesinde, petrol üreticisinin ödeyeceği devlet payının, kuyubaşı fiyatından hesaplanacağı belirtilmiştir. Devlet’in gereksinim duyduğu petrolün piyasa fiyatından satın alınması zorunlu iken, petrol üreticilerinin ödeyeceği devlet payının kuyubaşı fiyatından hesaplanması ulusal çıkarlarla bağdaşmamaktadır” ifadesini kullandı.
Türkiye’de üretilen ham petrol ve doğalgazın yurt dışına satılmasına sınır getirilmesi; bu üretimin belli bir kısmının “memleket ihtiyacına” ayrılması konusunda yasaya kural konulmasını isteyen Sezer, en azından yasa ile bu konuda Bakanlar Kuruluna, durumun gerektirdiği önlemleri ve kararları alma yetkisi verilmesinin ulusal çıkarlara ve kamu yararına daha uygun düşeceğini bildirdi.
Yasanın devlet hissesini düzenleyen 19’uncu maddesine işaret eden Sezer, üretim tutarına bağlı olarak, üretilen ham petrolden yüzde 2-12, doğalgazdan yüzde 3-12 arasında kademelendirilen oranlarda devlet payı alınmasının öngörüldüğünü anımsattı. Bu düzenlemeyle, petrolün türüne, yerine, tutarına, kalitesine ve üretim yöntemine bağlı olarak devlet payının düşürüldüğünü vurgulayan Sezer, devlet payı oranının yüzde 2’ye, hatta kimi durumlarda yüzde 1’e kadar düşürülmesine olanak sağlandığını belirtti. Yasanın geçici 1’inci maddesine de
ğinen Sezer, eski yasa ile alınan arama ve işletme ruhsatlarının da incelenen yasa kurallarına bağlı olmasının sağlandığını kaydetti.
Dünyada birçok ülkede, yüksek olan devlet payının daha da yukarılara çekilmesi için uğraş verilirken, Türkiye’de bu oranın yüzde 2’ye, kimi durumlarda yüzde 1’e kadar düşürülmesinin haklı bir nedene dayanmadığını ifade eden Sezer, “Ayrıca, petrol ve doğalgaz kaynaklarına yönelik rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde, bu kaynakların işletilmesinden alınan Devlet payının düşürülmesini gerekçelendirmek de güçtür. Bu nedenle, devlet payı tutarının düşürülmesine neden olacak 19’uncu maddesindeki düzenleme ulusal çıkarlar ve kamu yararı ile bağdaşmamaktadır” dedi.
Yasanın 19’uncu maddesinin son fıkrasında, “Karalarda elde edilen devlet hissesinin yüzde 50’si işletme ruhsatının bulunduğu ilin il özel idaresinin açtıracakları hesaba aktarılır” düzenlemesine yer verildiğine işaret eden Sezer, hükümetin bundan önce yaptığı, yerel yönetimlere özerklik sağlayan İl Özel İdare Yasası’na dikkat çekti. Bu durumun Anayasa’nın 123, 126, 127’inci maddelerine aykırı olduğunu belirten Sezer, “Kimi özel idarelere petrol ve doğalgaz üretiminden alınan devlet payının yarısının aktarılması, idarenin bütünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacak sonuçlar doğuracak niteliktedir” değerlendirmesinde bulundu. Ayrıca, devlet payının yarısının işletme ruhsatının bulunduğu ilin özel idaresinin hesabına aktarılmasının, ülke kaynağının tüm toplumun çıkarı yönünde kullanılması yerine, bir ya da birkaç ilin hizmetine sunulmasının, petrol zengini iller yaratarak bölgesel dengesizlikleri artıracağını belirterek, şunları kaydetti:
“Düzenleme, doğal kaynaklar üzerindeki bölgecilik akımlarını besleyecek ve tekil devlet yapısına zarar verecektir. Ülke kaynakları ulusun tümüne ilişkindir. Karada elde edilen ve tüm ulusa ilişkin olan petrol ve doğalgaz üretiminden alınan devlet payının yarısının, öteki bölgelerin ve illerin gereksinimi ve devletin mali kaynaklarının, kimi koşullarla yurdun tüm bölge ve illerinin kalkınmasında kullanılması gerektiği gözardı edilerek, doğrudan bir ya da birkaç ile özgülenmesi makul ve adil bir çözüm olarak görülemez. Düzenlemenin haklı dayanağı bulunmamakta ve bu uygulama kimi sakıncaları da kendi içinde taşımaktadır.”
Kaynak: Hürriyet