DİSK/Limter-İş sendikasının 28-29 Ocak’ta yaptığı 11. Olağan Genel Kurulu’nun sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgenin tam metni aşağıda: BİRLEŞİK MİLİTAN MÜCADELEYLE KAZANACAĞIZ! Uluslar arası sermayenin, işçi sınıfının tarihi kazanımlarını yok etmeye dönük kapsamlı saldırıları devam ediyor. Uluslar arası sermayenin sözcüleri; sınıf mücadelesinin bittiği propagandası, kapitalizmin ebediliği üzerinde yaygara kopardılar. Ancak yaşanarak görüldü ki, bu süreçte işçiler ve […]
DİSK/Limter-İş sendikasının 28-29 Ocak’ta yaptığı 11. Olağan Genel Kurulu’nun sonuç bildirgesi açıklandı.
Bildirgenin tam metni aşağıda:
BİRLEŞİK MİLİTAN MÜCADELEYLE KAZANACAĞIZ!
Uluslar arası sermayenin, işçi sınıfının tarihi kazanımlarını yok etmeye dönük kapsamlı saldırıları devam ediyor.
Uluslar arası sermayenin sözcüleri; sınıf mücadelesinin bittiği propagandası, kapitalizmin ebediliği üzerinde yaygara kopardılar. Ancak yaşanarak görüldü ki, bu süreçte işçiler ve emekçiler açısından yıkım, eşitsizlik ve adaletsizlik giderek derinleşti.
Özelleştirme politikası ile birlikte geliştirilen taşeronlaştırma uygulaması üretimin parçalanmasına ve işçilerin örgütsüzleşmesine yol açtı.
Dünya nüfusunun yarısı, yani 3 milyardan fazla insan günde 2 dolardan daha az, 1,5 milyar insan ise 1 dolardan daha az bir gelirle “yaşıyor”. Buna karşılık dünya nüfusunun yüzde 10’u, dünya toplam gelirinin yüzde 70’ini alıyor.
37 milyon insan dünyanın tüm gelirinin yarısından fazlasına el koyuyor. En tepedeki yüzde 1’lik grup, en az 1 milyon dolar sermayeye sahip.
Oysa 800 milyon insan aç yaşıyor. Yılda 11 milyon çocuk açlıktan ölüyor.
Oysa Dünyada 1,5 milyar kişi içme suyundan, 2 milyar kişi elektrikten yoksundur.
ABD ve Avrupa’da yıllık parfüm harcamalarına denk düşen 13 milyar dolar ile en yoksul ve yoksulların gıda ve sağlık ihtiyaçları karşılanabilir.
Oysa dünya ölçeğinde silahlanmaya harcanan paranın yüzde 1’inden daha az bir miktarla dünyadaki tüm çocukların okuması sağlanabilir.
Ülkemizde;
Herkesin görebileceği kadar açıktır ki, rejim krizi sürmektedir. Öte yandan işçi sınıfı ve ezilenlerin özgürlük talebi bir kördüğüm durumundadır, politik istem ve umutları ise kilit altındadır. İşbirlikçi sermaye oligarşisi, kendini yaşatmayı sürdürmede arzuladığı “siyasal ve toplumsal istikrarı” elde edememekte, bunun için kitle desteğini sağlayamamaktadır.
İşçilerin, emekçi memurların, öğrencilerin, esnafların, emekçi köylülerin daha büyük kitlesi düşük ücret, yüksek vergi, paralı eğitim, paralı sağlık, iflas, tarımsal yıkım-köyden göç zemininde yoksulluk sınırının altında bir yaşama itilmekle yüz yüzedir. Kitlesel yoksulluk, kitlesel işsizlik yadsınamaz bir olguya dönüşüyor.
2007’de egemen kliklerin demokrasi ve refah vaatleri, ırkçı ve şovenist demagojileri, AB hayalleri gerçeklere, sert iktisadi ve toplumsal çelişkilere çarparak sarsıntılar ve aşınmalar yaşarken, özgürlük, adalet, halklara eşitlik talebi işçi sınıfı ve ezilenlerin yeni bölüklerine yayılma olanağına sahip olacaktır. Antifaşist, anti şovenist, antiemperyalist etkilerin büyümesinin nesnel koşulları güçlenmektedir. Sınıf çalışmaları güven verici özellikler sergilediği ve bu olanaklara kilitlendiği oranda yürüyüşünü sürdürecektir.
Sendikalar yasası, TİS ve Grev, Lokavt yasaları olan 2821-2822 sayılı yasalar değiştirilerek, örgütsüzleştirme daha da derinleştirilmek isteniyor.
Uygulama tarihi ertelenmiş ve kısmen iptal edilmiş olsa da, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası işçiler, emekçiler ve tüm ezilenlerin ortak mücadelesi ile püskürtebilir, püskürtülmelidir.
Tecrit bir devlet politikası haline getirilmiştir. Tecrit uygulamaları işçi sınıfı ve ezilenlerin birleşik ve sürekli mücadelesi ile kırılıp tamamen kaldırılabilir.
Kürt halkının demokratik talepleri emekçi yurtseverliği ekseninde mutlaka hedefini bulacaktır.
Tüm yukarıda yazdığımız sorunlar yaşanırken burjuva sendikal hareketin durumu ve konumlanışı zevahiri kurtarmaktan ibarettir.
Sendikal politikalarda; egemen sendikal anlayışlar tıkanmıştır. Sınıf işbirlikçisi teslimiyetçi sendikal anlayış artık kendi durumunu dahi koruyamaz hale gelmiştir. En kabadayısından 600 – 700 bin işçinin örgütlü olduğu işçi sendikaları, vurgulanan koşullar ve keskin sınıf çelişkilerine rağmen faşist, gerici burjuva reformist sendika ağa ve bürokrasisi marifetiyle bir iskelete dönüştürülmüştür.
Bu gelişmeler yaşanırken aynı zamanda iş ve sosyal güvenceden yoksun, sayısal olarak işçi sınıfı içinde giderek büyüyen sendikasız işçilerin varlığı egemenleri rahatsız ediyor. Özellikle mücadelesi içerisinde olduğumuz tersane işçileri ve tekstil sektörü bu kategorinin içerisinde önemli bir yere sahiptir. Bu alanda fiili-meşru mücadele hattından yürünerek militan bir işçi hareketi yaratmanın olanakları mevcuttur.
Sonuç olarak, sendikamız genel kurulu;
*- Üretim ve taşeronlaştırma ile üretimin parçalanması sonucu çalışanlar arasındaki iletişim, örgütlenme ve düşünsel değişimlerin önü kesilmektedir. İşçi ve emekçilerin taleplerini ortaklaştırarak birleşik mücadele perspektifi ile hareket etmek gerektiği düşüncesiyle, sadece kadrolu işçilere dayalı sendikal örgütlenme yerine sınıf sendikacılığını rehber alarak iş yerlerinde kadrolu, taşeron işçi vb. suni ayırımlar bir tarafa bırakılarak işçileri aynı sendika çatısı altında buluşturmak gerektiğini öngörmüştür. Ortak mücadele; dar-kesimsel mücadele ile kendisini sınırlamaktan kurtarmalı, ülke ve dünya işçi ve ezilenlerinin sorunları ile ilişkilenmelidir.
Tüm bu gerekçeleri dikkate alarak; sendikamız Limter-İş Sendikamız, tüm çalışanlara sendika ve grev hakkını içeren, toplu iş sözleşmeli demokratik “Ortak Çalışanlar Yasası”nın çıkartılması için mücadele etme kararı almıştır.
*- Sınıf sendikacılığını rehber edinen ve sınıf mücadelesini tersanelerle sınırlı görmeyen sendikamız, şimdiye kadar ezilenlerin taleplerini sahiplenerek;
Dünyanın her hangi bir yerinde başta işçi sınıfı olmak üzere emekçilerin ayak seslerinden ilham alacak kadar enternasyonalist, işçi sınıfına sosyalist bilinç taşıyan, fiili meşru mücadele hattından yürüyen sendikamız, sınırsız-sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya uğruna mücadele eder.
Sendikamızın tarihi, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinde direngen ve mütevazı bir adımdır.
ABD başta olmak üzere, emperyalist haydutların ve uşaklarının emekçi düşmanı politikalarına ve ABD haydutlarının çıkar ve menfaatleri için Irak’a, Lübnan’a, Afganistan’a asker elbisesi giydirilmiş emekçi çocuklarının gönderilmesine karşı durmuş,
Evleri başına yıkılmak istenin gecekondu emekçilerinin barınma haklarını savunmuş, Öğrenci gençliğin parasız, bilimsel, demokratik ve anadilde eğitim taleplerinin yanında olmuş, Cezaevi katliamlarına ve tecrit saldırılarına cepheden karşı durmuştur.
Şovenizme karşı; yoksul aynı zamanda direngen Kürt halkının onurlu demokratik barış elini tutmuş, ABD’nin Ortadoğu halklarına karşı hançeri rolünü oynayan İsrail Siyonistlerine karşı onurlu Filistin halkının yanında yer almıştır.
Sel, deprem gibi doğal afetlerde emekçilerin yanında olmayı görev saymıştır,
*- Sekiz saat çalışma hakkının kazanıldığı mücadele günü olan 1 Mayıs 1886‘dan yüz yirmi sene sonra tersanelerde yeniden günde on saatten fazla çalışılıyor. Uzun çalışma saatlerine karşı mücadele yeniden güncel olmuştur. Genel Kurulumuz, 1 Mayıs’ı tarihsel özüne uygun olarak kutlamayı ve 1 Mayıs’ın ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü‘nün, “Ücretli İzin ve Resmi Tatil Günü” olması için mücadele etmeyi kararlaştırmıştır.
*- TMY‘ye göre hak mücadelesi yürütecek her işçi, her grevci teröristtir. Kamu güvenliği gibi her yana ç
ekilir gerekçelerle grev hakkı engellenmektedir.
Sendikamız Genel Başkanı Cem Dinç ve Sekreteri Zafer Tektaş bu yasa kapsamında 21 Eylül tarihinde sendikamız basılarak gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Tutuklu sendikacılara özgürlük kapsamında 11. Genel Kurulumuz mücadele etme kararı almıştır.
Saldırılara karşı tüm emekçi güçleri sendikamızla dayanışmaya, sermayenin saldırılarını püskürtmek ve yeni kazanımlar elde etmek için birleşik mücadele cephesini yaratmak, ülkemizdeki tüm tutuklu sendikacıların ve özelde tersane işçilerinin söz, eylem ve örgütlenme haklarını savunmak ve özgürlük mücadelemizin önündeki engelleri kaldırmak için çalışmayı,
*- Kürt halkının barış ve demokratik çözüm isteklerine askeri operasyonlarla yanıt veren rejim, Türk işçilerini, emekçilerini Kürt işçi ve emekçilerine düşman etmeye, linç politikalarıyla barış elini reddediyor.
Onurlu, demokratik barış talebinin Türkiye emekçilerinde cevap bulması için gereken tüm çabayı harcamayı,
*- Anti demokratik ve şoven yasaların tahrikiyle ezilenler ve işçi sınıfı bölünmeye çalışılıyor. 301. madde uygulamaları üzerinden halkların düşmanlığı ve faşist terör körükleniyor. Ermeni aydını gazeteci barış dostu, halkların kardeşliği savunucusu Hrant DİNK katledildi.
Terörle Mücadele Yasasına, 301. maddeye, emperyalist savaşa, Ortadoğu’nun işgal ve ilhakına, ırkçılık ve şovenizme karşı anti-emperyalist savaş karşıtı cephede birleşerek ortak hareket etmeyi,
*- 2821-22 sayılı yasalar işçi sınıfımızın söz, eylem ve örgütlenme ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Bu kölelik yasalarına karşı mücadelenin ancak fiili-meşru hattan kazanılabileceği düşüncesiyle;
– 4857 sayılı kölelik ve 2821-22 sayılı örgütsüzleştirme yasalarının iptali,
– Noter Şartı, işkolu ve işyeri barajlarının kaldırılması,
– İşçiye sendika seçme özgürlüğü ve referandum hakkı tanınması,
– Sendikalaşma nedeniyle işten atılmaların yasaklanması,
– Grev ertelemeye son verilmesi,
– Genel Grev, dayanışma grevi, siyasi grevin yasallaştırılması,
– Lokavt yasaklanması,
– Kamu Personel Rejimi Yasasının geri çekilmesi için
Çalışmalar yürütülmesini karar altına almıştır.