‘İklim’ kelimesini ilk kez Ertuğrul Özkök’ten duydum. Hrant Dink’in öldürülmesinin akabinde çok üzgün ve süzgün bir ses takınarak telefonla bağlandığı (ekstradan) Tarafsız Bölge’de. “Bu iklimi yaratanların sorumluluğu’ mealinde konuşuyordu. Çok etkilendim! Eminim ‘iklim’ kelimesini bu anlamda başka kullananlar da olmuştur, ola gelmiştir. Ama Özkök kullanınca bambaşka bir etki yaratıyor. Bi de Atlas bebe için yazılan […]
‘İklim’ kelimesini ilk kez Ertuğrul Özkök’ten duydum. Hrant Dink’in öldürülmesinin akabinde çok üzgün ve süzgün bir ses takınarak telefonla bağlandığı (ekstradan) Tarafsız Bölge’de. “Bu iklimi yaratanların sorumluluğu’ mealinde konuşuyordu.
Çok etkilendim! Eminim ‘iklim’ kelimesini bu anlamda başka kullananlar da olmuştur, ola gelmiştir. Ama Özkök kullanınca bambaşka bir etki yaratıyor. Bi de Atlas bebe için yazılan şiirlerden çok etkileniyorum.
İklim Yaratanların Sorumluluğu kelimesini madeni para’layacak isek, Türkiye’nin en büyyük gazetesinin yayın politikasını, o politikayı belirleyenleri, onların ennn başını, yani Özkök’ü yabana atamayız. Yabana/mabana ne kelime? İklimatör Genel Ağbi filan demek isterim Özkök’e. BU Ağbiler Çetecilik Toplumu’nda öylesine ayrıcalıklı/mühim/gündem oturtan bir yeri var ki Ertuğul beylerin.
Hrant Dink verdiği son röportajda Hürriyet’in ‘Vatandaş Dimitri Duruşu’ manşetinden nasıl (kötü) etkilendiğini anlatıyordu diyelim. O manşetiyle Hürriyet, Hürriyetliğini yapıyor; Vakıf mallarına el koymuş bulunan ve
bi türlü tüyü bitmemiş Ermeni-Rum yetiminin-dulunun ‘bağışlanmış’ varlıklarından elini çekmeyi içine sindiremeyen Türkiye Cumhuriyeti’ni Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikâyet etmeme yüce gönüllülüğünü gösteren bir Rum Vakfı yöneticisi olan Dimitri beyi alkışlayıp, takdir ediyordu. Yani, azınlıkların analarının ak sütü gibi helal varlıklarına el koyan Türkiye Cumhuriyeti’ni AİHM’ye şikâyet etmemek şahane, haklarını aramak ise tü kakaydı! Verilen mesaj- tam da buydu!
Geçenlerde radyoda Gazi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir araştırmada Kurtlar Vadisi dizisinin gençleri şiddete ittiğinin kanıtlandığını dinledim, diyelim.
Şimdi İletişim Fakülteleri medyalamamıza ‘nefer’ yetişmek için çırpınan yalakalama enstitüleri değil de, bağımsız/bağlantısız/bilimsel kurumlar olsalar: son üç-dört yılda Hürriyet’in, Faltaylı’nın yönetiminde Sabah’ın manşetleri taranarak sırf BU İKİ BÜYÜĞÜN nasıl koyu bir milliyetçilik taslayarak, karanlık bir iklim yarattığını, hatta ve hatta ırkçılık sınırlarını nasıl ihlal ettiklerini- (üstelik yalnızca manşetlerle: iç yazılar/sayfalar da kımıl zararlısı kaynıyorlar zira) kolayca kanıtlayabilirlerdi. Şıpın işi.
Diyelim: Kurtlar Vadisi dizisinin şiddet yaratma bağlantıları üstüne söyleyecek bir çift lafı olamaz eminim Hürriyet gazetesinin. Özkök’ün
‘ekiple’ (çeteyle mi demeliyim?) Los Angeles’lara uçarak Sharon Stone’la bir yemek/iki poz uğruna (o esnada Kanal D’de gösterilen) diziyi nasıl (s)ağırladığını hatırlatmak isterim tutarlılık adına.
Tek (güçlü) başına Hürriyet gazetesi, Orhan Pamuk’u Ciddi 1 Nefret Nesnesi haline getirmeyi başarmıştır. Sn. Özkök’ün yazılarındaki Orhan Pamuk
örgüleri de, BU ‘yangına körükle gitmenin’ kör parmağım gözüne kanıtlarıdır.
“Bi Hürriyet yetmez!’ sloganıyla olsa gerek, yola çıkmış bulunan
Faltaylı devraldı daha sonra ‘Orhan Pamuk’u Hedef Tahtası Yapalım’ bayrağını. İşte çarşamba günü gazetelerde çıkan bir araştırma,
Türk halkının yüzde 62’sinin HİÇBİR YAZARI tanımadığını kanıtlıyor.
Yani Pamuk’a bu kadar ‘saydırılıyor’ ise, okumasız, yazmasız bir millet ziyadesiyle doldurulduğundan!
Burda, İklimatör Genel Ağbilerin şahsi Orhan Pamuk nefreti de (haseti mi demeliyim?) devreye giriyor. Gelsin Sabah’ta ‘Havaalanında Tek Başına’ gibi manşetler. Nobel BARIŞ ödülünü alan siyasi bir hanımla, EDEBİYAT ödülünü kazanan BİR YAZARIN- Ayy biri ne kadar popüler, halkı tarafından ne kadar seviliyor (İranlı), öbürü işte böyle sap gibi- kimse gelmiyor karşılamaya etmeye havaalanlarına. Yaygarası.
“Yazarlar yalnız yaşarlar. Yalnız dolaşırlar. Öyle korumalar/mitralyözler/ avanelerle değil. Zira habire kafalarının sesini dinlerler” mi diyeyim? Ne diyeyim? Ne desek boş! Böylesi bir ‘cehalet’ mümkünat haricinde zira.
Pamuk’un 80 yaşındaki annesinden Ermeni meselesi üstüne telefonda “Orhan’a ve bizlere okulda böyle öğretmediler” lafını koparıp manşet yapmalar! Sonra da “Bakın HÂLÂ korunmuyor!” yaygarası altında, Pamuk’a yazıevinde ulaşmanın kolaylığını ihbar ederek latan ya da açık Nobelli yegâne yazarımızı başarıyla hedef tahtası haline getirmeler!
Bu Faltaylı ‘manşet buluşunun’ (boynuzun Özkök kulağını geçtiği andı) bizlere verilen ‘isteğe bağlı’ devlet korumalarını ‘zorunlu’ hale getirtmek gibi ekstra ekstra bir faydası da oldu. (Şahsi anılarımı ‘Dinozor: Barney’ kitabıma saklıyorum.)
Tesadüf bu ya; Dink’in kurban verildiği gün Sabah’ın manşeti Rambo Stallone’nin sözümona oynayacağı beşinci sınıf bir ‘Ermeni davası’ filminin ciddi bir Ermeni düşmanlığı fışkırtarak duyurulmasıydı! Tüm bu ‘sözümona’ ‘şuursuz’ (ya da: milliyetçi çocuk bilinciyle) atılan manşetler ırkçıdır, azınlıklarımızı zor durumda bırakmaktadır, internet kuyularına düşüp zarar/ziyan düşüncelemeler aramanıza hiç de gerek yoktur. Yalnızca iki büyüğümüzün (tekrar ediyorum) manşetlerini taramanız, nasıl tehlikeli sulara Bu İklimatör Ağbiler tarafından DA itildiğimizin kanıtıdır. Göz önündedir. Ortalık yerdedir!
Özkök’ün empati kurmak için sırtüstü eğildiği Samast’ların gittiği kahvelerde, evlerde, mahallelerde babalar/amcalar/dayılar BU manşetleri okumakta, çocuklar da dozun azıcık artırılmış haline internet sitelerinde kavuşmaktadır. Zehri zerk et- yeter.
‘İklimlerden’ söz ederken İklimatörlerden söz etmemek, tüm o Genel Ağbileri, reklamcıları, dizi yazarlarını, şarkıcıları esss geçmek
hiç olmaz. Diyelim Uzan’a yazdığı reklam kampanyalarında ‘faşist
1 ideolog’ olarak yeteneklerini kanıtlamış bulunan, kılığı kıyafetiyle ‘normal’ birinden ziyade Alaattin’in Lambasının Cini’ni andıran (ve şimdi AK Parti’ye ‘hizmet vermesi’ söz konusu olan) Ali Taran’dan filan.
Yani: mutluluğu/mavi kuşu/milliyetçi provokatörleri uzaklarda aramayın. Ennn büyükleri tam da burnumuzun dibinde!