Fida Elma ya da Hacer Kaya’ ya sorabilseydik, “Nedir derin devlet?” diye… Hani “öte” den bizi duyup da cevaplayabilselerdi… Naile’ ye, Halise’ ye, Zehra’ ya, Emine’ ye, Hatun’ a, Fatma’ ya sorabilseydik, “Nedir?” diye… Hani sulara kapılmış da bulunmamış narin bedenlerinden bir ses gelebilseydi… Alıştığımızdan az farklı tanımlarlardı. “Derin devlet, 12-15 yaşlarındaki çocuklarını, kızlarını; Şanlıurfa’da […]
Fida Elma ya da Hacer Kaya’ ya sorabilseydik, “Nedir derin devlet?” diye…
Hani “öte” den bizi duyup da cevaplayabilselerdi…
Naile’ ye, Halise’ ye, Zehra’ ya, Emine’ ye, Hatun’ a, Fatma’ ya sorabilseydik, “Nedir?” diye…
Hani sulara kapılmış da bulunmamış narin bedenlerinden bir ses gelebilseydi…
Alıştığımızdan az farklı tanımlarlardı.
“Derin devlet, 12-15 yaşlarındaki çocuklarını, kızlarını; Şanlıurfa’da Çırpı Deresi’nin derinlerine gömen, oradan Fırat’ın derinliklerine sürükleyendir. Bizi ölüme taşıyandır, hayatımızı suya düşürendir” derlerdi.
Ya, bir de böyle.
Bu mana “Derin devlet” yoksul evlatlarını derenin derinliklerine atıp boğmuştur!
Bakın, nasıl olmuştur:
1. Devlet, o meşhur, o gözbebeği Ceylanpınar Tarım İşletmeleri’ndeki birtakım işleri “özelleştirmiştir”.
2. Devlet, kendi işletmesinde dahi, insanların köle gibi çalıştırılmasına göz yummuştur.
3. Çocuk yaşlardaki kızların, hem de sigortasız çalıştırılmasına göz yummuştur.
4. Bu çocukların günde iki, üç YTL’lik yevmiyelerle köleleştirilmesine göz yummuştur.
5. Bu çocukların, sağmaya gittikleri koyunlar gibi, belki daha beter koşullarda, kamyonlarla, kamyonetlerle taşınmasına, 43 çocuğun, genç kızın bir kamyonet kasasına sıkıştırılmasına, yağmur altında oraya tıkıştırılmasına göz yummuştur.
6. Bunlar yetmezmiş gibi, aracın güzergahındaki köprünün, yıkıldıktan sonra da öyle kalmasına, bir işaret, bir uyarı dahi konulmamasına, bunun yol sanılmasına göz yummuştur.
7. Ama derinim, devletim, su üstünde kalanım; çocuklar derinlere yuvarlandıktan sonra, Valisi, Komutanı, Emniyet Müdürü ile oradadır.
8. Bu bir suç duyurusudur!
Bu memlekette bir “kölelik” düzeni var.
Birkaç yazıyla dertlerini deştiğim bankacılar mesela, “modern kölelik” sektöründen.
Neler yazdılar, anlattılar. Aktaracağım yine.
Sık sık dertlerine değindiğim “Silahlı Kuvvetler proletaryası” mesela, “militer kölelik” sektöründen.
Ve yukarıdaki, daha doğrusu, derinliklerdeki o çocuklar açık açık “ilkel kölelik” düzeninin en alttakileri.
“Devletin nitelikleri” diye durmadan laiklik filan tartışanlar, hukuk devleti ve demokratiklik unsurlarını zaten haşat edip duranlar veya hep orada takılı duranlar, asla ama asla “sosyal devlet” niteliğini, yani o büyük, derin yalanı mesele etmiyor.
Çünkü, hakiki demokrasi ile hakiki hukuk devletinin güvencesindeki hakiki sosyal devlet; bu kölelik sektörlerini, bu ağalık, bu buyurganlık, bu imtiyaz, bu esaret, bu rehinelik, bu aşağılama, bu ufalama, bu kişiliksizleştirme, bu istismar etme, bu angarya ve ekonomik, sosyal, insani şiddet sektörlerini utanç vesilesi ederdi en azından.
Derine gömdüğü çocukları seyreden bakanlardan;
Askerini intihara sürükleyen komutanlardan;
Tahsilsiz minicik çocuklarını koyun ağıllarında, tahsilli gençlerini bankalarda mankalarda köleleştirenlerden hesap sorardı.
Ama öyle değil.
Katille gurur duyabilen elemanları; mafya ve çete liderlerine öpücük yollayan istihbaratçıları, caniden tetikçi, bombacıdan muhbir, muhbirden suikastçı çıkaran bir derinliği var devletin.
Utancı yok.
Derinliği var.
O derinliğe çocuklarını gömüyor!