Hrant Dink’in göz göre göre öldürülmesi mi daha asap bozucu, yoksa olayın hemen akabinde resmi ağızlardan verilen demeçlerin kaypaklığı mı…bilemiyor insan. “Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor” mesajı kadar mekanik ve bilindik taziyet ve kınama sözleri çarçabuk sarfedilip laf hep “tam da Ermeni soykırımının tanınması için ABD’de kritik bir dönemece girilmişken…” mealinde tesbitlere getiriliyor. Sanki mesele […]
Hrant Dink’in göz göre göre öldürülmesi mi daha asap bozucu, yoksa olayın hemen akabinde resmi ağızlardan verilen demeçlerin kaypaklığı mı…bilemiyor insan.
“Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor” mesajı kadar mekanik ve bilindik taziyet ve kınama sözleri çarçabuk sarfedilip laf hep “tam da Ermeni soykırımının tanınması için ABD’de kritik bir dönemece girilmişken…” mealinde tesbitlere getiriliyor. Sanki mesele hadisenin kendisi değil de, zamanlamasıymış gibi. Belli ki Pamuk’un Nobel’i almasına sevinemeyenler, aynı nedenlerle Dink’in katledilmesine de üzülemiyor. Ortadaki tek samimi hissiyat, hadisenin yurtdışında bulacağı yankının milli çıkarları zedeleme ihtimaline karşı duyulan endişe, tedirginlik.
Yarım ağız taziyetler resmi ağızlara mahsus değil, tabii ki. Zaten hep iktidarın dilini konuşagelmiş kalem erbabı da aynı telden çalıyor. CNN-Türk’ün radyo yayınında biraz evvel dinlediğim Oktay Ekşi, onun hemen peşisıra basın açıklaması yapan Erdoğan’la neredeyse harfiyen aynı şeyleri söyledi, “meslekdaşının” suikastinin Ermeni lobisinin emellerine alet edilebileceğine dikkat çekmeyi zinhar ihmal etmedi. Bir tek, ölümüyle T.C.’yi zor duruma düşürdüğü için Dink’e sitem etmedikleri kaldı, ölüye hürmeten! Bunun mübalâğa olduğunu düşünenlere, Madımak cehenneminden kıl payı sağ kurtulan Aziz Nesin’e yöneltilen “kışkırtma” ithamlarını hatırlatmak yeterli olsa gerek.
Bu yarım ağız taziyetlerdeki samimiyetsizlik o kadar kanına dokunuyor ki insanın, hani neredeyse “iyi oldu vatan hainine!” diye tepkisini alenen dillendirecek birine bir nebze daha fazla saygı duyası geliyor. Kaç yerinden kurşunladığı halde mucize eseri kurtulan Akın Birdal’a mahkeme salonunda “seni kurşun manyağı yaparım” diye tehditler savuran “yavuz hırsız”ın fütursuzluğu, ona bu cüreti veren kendileri değilmiş gibi vakur pozlara bürünenlerin riyakârlığının yanında – insanın dili varmıyor ama – daha muteber kalıyor. Hasbelkader Birdal gibi kefeni yırtıp tetikçisiyle yüzleşmek için duruşmaya gelebilecek olsaydı, Türklüğe hakaretten kendisine 6 ay mahkumiyeti reva görenlerin huzuruna çıkıyor olmayacaktı sanki Dink.
Ve fakat bütün faturayı resmi makamlara ve onların medyadaki dalkavuklarına kesmek hakkaniyetli olmaz. Zira Dink’in akîbetinin vebali, hayattayken ona yeterince sahip çıkmayan, adliye önlerinde Kerinçsiz ve çetesine meydanı boş bırakan herbirimizin boynuna.
“Bu kurşunlar aslında Türkiye’ye sıkılmıştır” hamaseti Nasreddin Hoca’nın kedi/ciğer fıkrasını anımsatıyor bana o yüzden. Hrant Dink olan, onunla özdeşleştirilen Türkiye nerede? Yok, o Türkiye bu Türkiye ise Hrant Dink nerede?
Kenan Erçel
Ocak 19, 2007