Anti-militarizm, savaş ya da şiddet karşıtlığı olmanın çok ötesinde toplumsal alanın bütün yapı ve ilişkilerinde güç-merkezliliğin, ataerkilliğin ve amaçlı-amaçsız şiddetin tasfiye edilmesi ve yeni bir dünyanın tamamen barışçı ilişki ve yapılar ekseninde kurulması anlamına geliyor. Uluslararası ilişkiler ve hukuk dediğimiz şey aslında birbirine sistematik yaptırım ve şiddet uygulayabilme imkanına sahip güçlerin hiyerarşik konumlanışı üzerinden yürüyor. […]
Anti-militarizm, savaş ya da şiddet karşıtlığı olmanın çok ötesinde toplumsal alanın bütün yapı ve ilişkilerinde güç-merkezliliğin, ataerkilliğin ve amaçlı-amaçsız şiddetin tasfiye edilmesi ve yeni bir dünyanın tamamen barışçı ilişki ve yapılar ekseninde kurulması anlamına geliyor. Uluslararası ilişkiler ve hukuk dediğimiz şey aslında birbirine sistematik yaptırım ve şiddet uygulayabilme imkanına sahip güçlerin hiyerarşik konumlanışı üzerinden yürüyor. Özellikle militer ve paramiliter güçlerin bu kadar doğrudan siyasetin aktörü olduğu ve toplumsal yapıda bu denli kanıksandığı, her gün yeniden üretildiği yaşadığımız coğrafyada “anti-militarist” kimliğin çok daha insani ve ahlaki bir temele dayanması gerekiyor. Bu anlamda Türkiye gibi, askeriyenin, düzenin temel dinamiklerinden biri olarak siyasi, ekonomik ve hukuksal açıdan özerk durumda örgütlenebildiği, askerliğin zorunlu olduğu ve dahası devlet-vatandaş arasındaki ilişkilerin doğrudan ya da dolaylı şekilde askeriye tarafından belirlendiği bir ülkede anti-militarist mücadelenin önemli ayaklardan birini de “vicdani redcilik” oluşturuyor.
Soner Torlar: Ülkemizde özellikle Osman Murat Ülke, Mehmet Tarhan ve son olarak da Halil Savda’nın mücadelesiyle sesini duyuran vicdani redciler ve savaş karşıtları olarak bir “Vicdani Red Platformu” oluşturdunuz. Bu platformun kuruluş nedenleri ve amacı kısaca nedir?
Kudret Köksal: Emperyalist-kapitalizm, insanlığı ve dünyamızı hızla bir yıkıma, ve hatta yok oluşa doğru sürüklüyor. Dünyamızın ve insanlığın bütün kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek uğruna, doğayı, insanı ve diğer tüm canlıları hızla ve acımasızca talan ediyor… Ve bunu yaparken en önemli kozuna; militarizme ve savaşlara başvuruyor.
Emperyalist-kapitalizm, bu amaçla insan hayatının her alanını ve her safhasını militarize etmekle kalmıyor, insan bilincinin depoladığı bütün insani-ahlaki değerleri de yok ediyor.
Bütün bu toplumsal militarizasyon, erkek egemen kültürün yüceltilmesi ile at-başı gidiyor. Dolayısıyla militarizmin en yaygın kurbanları da, daima kadınlar ve çocuklar oluyor.
Giderek ve hızla ultra-militer yapılar oluşturuluyor ve emperyalist-kapitalizmin insanlık üzerindeki hegemonyasının, bu ultra-militer yapıların savaş güçleri ve becerileriyle sürekli kılınması için trilyon dolarlar harcanıyor.
İşte daha yeni ve hemen dibimizde; komşumuz Irak’ta çok kısa bir sürede yüz binlerce insan gözlerimizin önünde ve çaresizliğimizin kahredici acıları karşısında katledildi, katlediliyor. Çocuk ölümleri, işkenceler, tecavüzler, toplu imhalar, her gün yeniden ve yeniden bilinçlerimize zerk ediliyor ve militarist saldırganlık, giderek bilinçlerimizde de sıradanlaştırılmaya çalışılıyor.
Kendi coğrafyamızda bile, kendi kardeşlerimiz “orta yoğunluklu savaş” tanımlaması ve bu tanımlamanın getirdiği “meşruiyet” karşısında hunharca katlediliyor. Bütün kaynaklar, insanımızın posasını çıkartmak pahasına bu katliamlar için akıtılıyor.
Yine de yetmiyor…
Bugün Anadolu ve Mezopotamya halkları, çok daha kapsamlı ve çok daha yaygın imha edici saldırı ve yağmaların tehdidi altındadır.
Bunun böyle gitmemesi gerektiği ise son derece açıktır. İnsanoğlunun tüm bu kirliliği, tüm bu vahşeti zihninden ve hayatından söküp atabilmesi için yeni bir söyleme, yeni bir etik duruşa, yeni bir davranış biçimi geliştirmesine ihtiyacı olduğu da, aynı şekilde son derece açıktır.
İşte Vicdani Red kavramı, tam da böylesi bir duruşu ifade ediyor.
Özellikle duyarlı sayılabilecek kamuoyunda bile vicdani red kavramının bireysel bir tercihten ibaret olduğu yönünde bir görüş var gibi. Devletin sistematik şiddetinden yakınan sol çevrelerde bile “askerlik”le ilgili bir karşı söylem bulunmuyor…
Aslında bugün bakıldığında, birbirinden hayli kopuk ve kişisel duruşlar olarak ortaya çıkan bu tavrın, tüm toplumun bilincinde yaygınlaştırılması, yani toplumsal bir davranış biçimi haline getirilebilmesi, ancak egemen yapının kutsallaştırıp dayattığı bütün tabuların, kurumsal ve zihinsel bütün mekanizmaların kırılması ve dayatmaların aşılması ile mümkün olabileceği aşikârdır. İşte bu da, böylesine yaygın bir teslimiyet ortamında, son derece radikal bir duruş olan Vicdani Red tavrının topyekün bir tavır haline getirilmesi ile mümkün olabilecektir. İşte “Vicdani Red Platformu”nun kuruluş nedeni de budur.
Bu topraklarda çok çeşitli nedenlerle askere gitmeyi reddeden yaklaşık 450.000 civarındaki red’cileri toparlayabilmek, yeni red’ciler kazanabilmek ve bu uğurdaki bütün kişisel çabaları tek bir şemsiye altında birleştirebilmek suretiyle, bu tavrın toplumsallaşması için etkin ve müdahil olabilmek…
Peki “Vicdani redci” kimdir? Taleplerinin meşruiyetini nereden alır?
Platform, basına ve topluma deklere ettiği kuruluş bildirisinde amacını net bir şekilde açıklamıştır. Uluslararası Af Örgütü’nün Vicdani Red tanımlaması, bu tanımlamanın yeterince kapsayıcı olduğu düşüncesiyle aynen kabul edilmiş ve bildirgeye aktarılmıştır.
Buna göre Vicdani Red Platformu’nun amacı şudur:
“Vicdani ya da geçerli bağlılığından dolayı Silahlı Kuvvetlerde görev yapmayı ya da savaşlarda ya da silahlı çatışmalarda doğrudan ya da dolaylı görev yapmayı reddeden kişi, Vicdani Red’cidir. Bu, bütün savaşlara katılmayı reddetmese bile, bir savaşın amaçları ya da yürütülme biçimine katılmadığı için reddetmesini de içerir.
Ayrıca vicdani reddini kaydedemeyen ya da kaydetmeyi reddeden ve sivil alternatif hizmetini yapamayan ya da yapmayı reddedenleri de düşünce mahkumu olarak kabul eder.
Yine ayrıca, vicdani nedenlerden dolayı, askerlik hizmetinden muaf olmayı sağlayacak makul adımları atmasına rağmen, izinsiz olarak Silahlı Kuvvetlerden ayrıldıkları için hapsedilenleri de düşünce mahkumu olarak kabul eder.”
Biraz da Vicdani Red’din ülkemizdeki tarihçesi hakkında bilgi verir misiniz?
Elbette. Ancak bilinmelidir ki bu kavram ülkemizde henüz daha çok yenidir. İlk Vicdani Red çıkışları 1990’lı yılların başlarına dayanıyor. İlk olarak Vedat Zencir ve Tayfun Gönül adlı Vicdani Red’ciler, askere gitmeyeceklerini kamuoyuna, bu yıllarda deklere ediyorlar. Ama daha öncesinde Reddini açıklamamış olsa bile, şu ya da bu nedenlerle askere gitmeyen yüz binlerce insan var bu topraklarda. Örneğin 12 Eylül dönemi demokratik-devrimci güçler açısından tam bir red dönemi. Ve tabii sonrasında Kürt gençleri…
Ancak olay daha sonraları Osman Murat Ülke, Mehmet Tahran ve Halil Savda gibi bazı kişisel-cesur duruşların kamuoyuna yansımasıyla birlikte gün yüzüne çıkıyor ve tartışılmaya başlanıyor. Ancak bunun diyeti hiç de öyle küçümsenecek gibi değil. Duruşmalar, hapishaneler, işkenceler, tacizler, aşağılamalar; baskılar, baskılar, baskılar…
Türkiye’deki anti-militarist mücadelede ya da daha doğrusu evrensel anti-militarist mücadelenin bu topraklarda yürütülmesi sürecinde “Vicdani Red Platformu” nereye oturuyor, kendine ne gibi hedef ve görevler tarif ediyor?
Bu sorunun cevabı, yine platformun kuruluş bildirgesinde net bir şekilde açıklanmıştır. Bu bağlamda Vicdani Red Platformu’nun hedef ve görevleri şöylece özetlenebilir:
-Savaşların insan kaynaklarını kurutmaya yönelik olarak bütün kişisel Vicdani Red çıkışlarını destekler, Vicdani Redcilerin yanlarında olur,
-Militarizme karşı durmayı ”
halkı askerlikten soğutmak” gibi suç sayan yasalara karşı çıkar ve bu yasaların kaldırılması için mücadele eder. Vicdani Redcileri “emre itaatsizlikte ısrar” suçlamasıyla yargılayarak, çeşitli sürelerde ve mütemadiyen hapis cezalarıyla karşı karşıya bırakan Askeri Ceza Kanunu’nun 87. ve 88. maddelerine karşı çıkar, Askeri Ceza Kanunu’nun değiştirilmesi için mücadele eder,
-Şiddetin bir yöntem olarak benimsetilmesine, dayatılmasına ya da sunulmasına karşı durur, zorunlu askerliği reddeder,
-Vicdani Red ve militarizme dair haber yaptıkları, yazı yazdıkları için haklarında dava açılan , cezaya çarptırılan ya da hapse atılan gazetecilerin, yazarların yanında olur,
-Cinsiyeti, cinsel yönelimi, dinsel tercihi, milliyeti ve politik görüşleri ne olursa olsun, askerlik yapmayı reddeden ve bu nedenle mağdur olan herkesin yanında yer alır,
-Gönüllü askerlerin bile lâyık olmadıkları askeri yargıya karşı çıkar ve hukukun tekliğine dikkat çekmek suretiyle askeri yargının kaldırılması için mücadele eder. Bu bağlamda askeri yargı kararlarını uygulamayan tüm vicdani redci’lere sahip çıkar, onları destekler,
-Bir Vicdani Redciler iletişim ağı oluşturur ve ayrıca tüm Vicdani Redcileri bir eylem ağı içerisinde toparlar, buluşturur, eyleme sevkeder,
-Vicdani Redcilerin direnişleri karşısında hükümetlerin son çare olarak öne sürdükleri “askerlik sürecince sivil hizmet” uygulamasını bir angarya ve bir dayatma olarak gören ve bunu kabul etmeyen total redcileri de destekler ve bünyesine katmaya çalışır,
-Savaş ortamının içinde yer almış olmakla birlikte, karşısındakini düşman değil, ama dostu-kardeşi olarak gören ve bu nedenle kendisine verilen askeri emirleri kabul etmeyen, reddeden ve uygulamayan silahlı bireyleri de destekler ve bütün silahlı bireylere “kardeşine ateş etme, kardeşini öldürme” çağrısı yaparak, onlara kucak açar ve saflarına çağırır.
-Sayıları, bugünlerde açıklanan resmi görüşün tersine 450.000’lere ulaştığı tahmin edilen ve çeşitli nedenlerle askere gitmemiş, gitmeyen, gidemeyen ya da gidemeyecek olan, dolayısıyla “kaçak” duruma düşürülen ve bunun sonucunda “sivil ölüme” mahkum edilen kişilerin, yaşamlarının en üretken ve güzel dönemlerinin çalınmasına gösterdikleri bu tepkiyi yüzde yüz haklı bulur ve onları destekler, bünyesine katılmaya çağırır,
-Uygar olmanın gereği olarak “temel bir insan hakkı olarak” tanınan Vicdani Red hakkının T.C. iç hukukunda anayasal bir hak olarak yerini alması için çalışır,
-Vicdani Red itaatsizliğinin bu coğrafyada tanıtılması, anlatılması ve bu konuda toplumdaki bilinçsizliğin üstesinden gelinebilmesi için çeşitli etkinlikler düzenler, eylemler yapar,
– Heteroseksist ve erkekçi-cinsiyetçi erkek egemen anlayışlara karşı mücadele eder; eşcinsel ve diğer ilgili örgütlenmeleri bünyesine katmaya çalışır,
-Bir yaşam savunusu olan Vicdani Red itaatsizliğinin militarizm tarafından yargılama konusu yapılmasını ve cezalandırılmasını hiçbir koşulda ve hiçbir gerekçe ile kabul etmez,
-Herkesi Vicdani Red Platformu etrafında ve Vicdani Red tavrı çerçevesinde; egemenlerle, sistemle ve savaşlarla yüzleşmeye ve Vicdani Red hakkını kullanmaya çağırır,
-Askerlik yapmak üzere teslim olmamış ve bu nedenle Bakanlar Kurulu kararları ile vatandaşlıktan çıkartılmış, dolayısıyla Haymatloz (vatansız-yurtsuz) duruma düşürülerek, hayat boyu sivil ölüme mahkum edilmiş kişilerin yanında olur ve gaspedilen haklarının iadesi için çalışır,
-Platform, konuya ilişkin her alanda ve her kesimde örgütlenir ve mücadeleyi yükseltir,
-Bu, aynı zamanda Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın aklı-selim insanlarına, bütün zorlukları göze alarak, “savaşlara, saldırılara, işgallere, yağmalara, katliamlara; yani topyekün militarizme karşı örgütlen” çağrısıdır,
-Bu, aynı zamanda politik düşüncesi, dini inancı, cinsiyeti veya cinsel tercihi ne olursa olsun bütün insanlara, insan olmanın onurunu, insan olarak kalmanın onurunu, Vicdani Redci olarak yükseltme, yüceltme ve paylaşma çağrısıdır.
Vicdani Red Platformu örgütlenme sürecinde nasıl bir toplumsal karşılık buluyor, kısaca platformun bileşenlerinden bahseder misiniz?
Şu an platformun 20 civarında bileşeni var. Bunlar arasında siyasi partiler, çeşitli platformlar, kadın dernekleri, feminist kuruluşlar, eşcinsel dernekleri, gençlik kuruluşları, Kürt oluşumları, bireysel vicdani red’ciler ve çok sayıda birey bulunmaktadır.
Platform çok hızlı bir şekilde genişleme eğilimi göstermektedir. Ortak bir iradeyle kaleme alınan Platform bildirgesine hiçbir kesimden, herhangi bir karşı duruş gelmiş değildir. Sanırım bu da bildirgenin yeterince kapsayıcı olmasından ileri gelmektedir. Hatta bazı İslamcı kesimlerle yapılan görüşmelerde dahi, olumsuz hiçbir tepki ortaya çıkmamıştır.
Benim kişisel kanaatime göre Vicdani Red Platformu çok geniş açılımlı bir şemsiye olarak düşünülmeli ve bu şemsiyenin altına, komünistlerden liberallere, anarşistlerden eşcinsellere, İslamcılardan savaş karşıtlarına, kadın örgütlerinden gençlik örgütlerine ve hatta askerlik yapmayı sadece kendisi için bir angarya olarak gören ve başkaca hiçbir siyasi, dini ya da benzeri kaygıları olmayan, belki apolitik denebilecek kadar politika dışı çok geniş bir kesime kadar herkes çağrılmalı, yani platform her ne gerekçe ile olursa olsun, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde askerlik yapmayı reddeden herkesi kucaklamalıdır. Ve sanırım bunu başaracaktır da…
Böyle heterojen ve dünya görüşü olarak zıt sayılabilecek toplumsal kesimlerle beraber siyaset yapmak oldukça zor olur diye düşünüyorum. Peki bütün bu kesimleri bir araya getirebilecek olan ortak payda nedir?
Bu ortak payda, bu coğrafyada otoritesini ve egemenliğini vahşice sürdüren Türk Silahlı Kuvvetleri’nde asker olmayı reddetmektir.
Peki sizin, kişisel olarak bu platformda yer alma nedeniniz nedir?
Ben 53 yaşındayım. Kendimi, genç yaşlarımdan beri komünist olarak addederim. Bu nedenle ve bir subay çocuğu olmama rağmen, gençlik çağlarımdan itibaren kapitalist bir ordunun askeri olmayı sürekli reddederim. Hele ki daha sonraları, bu topraklarda asker olmanın, kapitalist orduya hizmet etmek dışında, örneğin 12 Eylül döneminde faşizme de hizmet etmek olduğunu ve yine bu topraklarda yaşayan Kürt kardeşlerimizin katline alet olmak anlamı taşıdığını görünce, çok genç yaşlarda verdiğim bu kararın ne derece isabetli olduğunu, şimdilerde çok daha iyi idrak edebiliyorum.
Ben kişisel olarak kendimi hiçbir zaman bir vicdani redci olarak değil ama, bir siyasi redci olarak tanımladım. Yani konuya, ben de savaş karşıtı bir insan olmakla birlikte, savaş karşıtlarından farklı bir yaklaşımla yaklaştım. Benim için önemli olan emperyalist-kapitalizmin militer saldırılarına ve katliamlarına hiçbir zaman ortaklık yapmamaktı. Ama ben bu saldırılara karşı direnmenin ise tümüyle ve ertelenemez bir hak olduğuna inandım. Dolayısıyla benim askerliği reddetmem tümüyle politik mülahazalar nedeniyle olmuştur. Ama görüldüğü gibi bu durum, farklı görüş ve yaklaşımlarım saklı kalmak kaydı ile, kendimi Vicdani Red Şemsiyesi altında ifade edebilmeme engel teşkil etmemiştir. Bu da yine, platformun ve platform bileşenlerinin konuya ne denli kapsayıcı yaklaştıklarını göstermesi bakımından hayli önemlidir.
Özellikle emperyalist-kapitalizmin coğrafyamıza bu kadar doğrudan ve pervasızca müdahalede bulunduğu böyle bir dönemde bu toprakl
arda anti-militarizmin ciddi karşılık bulabileceğine dair umutluyum. Bu mücadeleyi inatla sürdürdüğünüz ve bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum…