80 yıldır tersine alışmıştık; Türkiye konuşur, MİT dinlerdi. 80 yıl sonra aniden MİT konuştu; bu kez de pür dikkat kesilen kamuoyu dinlemeye geçti. Kamuoyunun önde gelen kalemleri, MİT Müsteşarı Emre Taner’in imzasını taşıyan değerlendirme yazısındaki deruni manayı çözmeye koyuldular. Şifre çözme işlemi hala sürüyor, ortaya konan performans değme kripto uzmanlarına taş çıkartacak cinsten. Öyle olmasına […]
80 yıldır tersine alışmıştık; Türkiye konuşur, MİT dinlerdi. 80 yıl sonra aniden MİT konuştu; bu kez de pür dikkat kesilen kamuoyu dinlemeye geçti.
Kamuoyunun önde gelen kalemleri, MİT Müsteşarı Emre Taner’in imzasını taşıyan değerlendirme yazısındaki deruni manayı çözmeye koyuldular. Şifre çözme işlemi hala sürüyor, ortaya konan performans değme kripto uzmanlarına taş çıkartacak cinsten. Öyle olmasına öyle de, Müsteşar Taner’in sözlerinde giz yok ki, her şey açık-seçik.
Müsteşar göre eski bitmiş, dünya yeni zamanlar dünyası, kuralsızlık ve kaos kokuyor. Yeni paylaşım savaşlarının cereyan ettiği coğrafyanın merkezinde yer alan Türkiye’yi tehditler kadar fırsatlar da bekliyor; lakin Türkiye beklerse ulus-devletinin dibini görür, hamle etmeli ki “muğlak ve tehlikeli dönemden başarıyla daha da güçlenmiş olarak” çıkabilsin. Hani Taner’in pozisyonunu Toroğlu yorumluyor olsaydı, “zemin kaygan, top yuvarlak, defansı orta sahada kur, en iyi savunma hücumdur” der bitirirdi işi. Şifre çözeceğiz diye gizemleştirmek de nesi; işte size açıklamanın ana fikri…
Bunları Müsteşar’ın açıklamasını önemsizleştirmek maksadıyla söylemiyorum; tersine, bu alışılmadık açıklama 87 yıllık Cumhuriyet’in bir dönüm noktasına girdiğinin önemli bir diğer göstergesidir; gerek devletin (üniter-ulusal) gerekse de rejiminin (laik cumhuriyet) niteliği konusunda yeni ayarların yapılması hususu Türkiye iktidar bloğunun gündemindedir. Mevcut yapının sürdürülebilir olmadığı noktasında, mevcut iktidar erkini elinde bulunduranlarla, şurasında yada burasında yer tutmaya çalışanlar bakımından tam bir mutabakat olduğu anlaşılmaktadır. Yukardan cepheleşmenin her iki kanadı da ortak bir vizyonu, bir imparatorluk vizyonunu paylaşmaktadır; fark, birinin reel-politik diğerinin ütopik olmasındadır.
Reel-politik vizyonun siyasal temsiline DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar aday olduğunu açıklamıştır. Buna göre, sınırları yeniden çizecek (yada silikleştirecek) olan ana dinamik piyasadır; büyük imparator (ABD) ve onun bölge müttefikleriyle uyum içinde olmak da bu açılımın önkoşuldur. Ütopikler ise süngü zoruyla sınırları yeniden çizebilecekleri sanısındadır. ABD’nin bölgede zaten çıkmaza girdiği ve bu yöndeki bir oldu-bittiyi kabul edeceği beklentisi içindedirler. Bu en iyi ihtimaldi; en kötü ihtimal ise zaten Metal Fırtına ve Kurtlar Vadisi Irak’ta senaryolarına meze olmuş vaziyette. Özetle ütopikler, teritoryal temeli olan sahici bir bölge imparatorluğu düşlerken, reel-politikler için imparatorluk borsa merkezlerinin hükmettiği “sanal” bir varlıktan ibarettir.
Bunlar evdeki hesaplar; çarşıda halklar var!