Güvercinimizi vurdular… Halkların eşitliği ve özgürlüğünü savunan, emek ve demokrasiden yana olan, yaşadığımız “cehennemi cennete” çevirmek için büyük bir azimle mücadele eden, güzel, yürekli bir insanımızı vurdular… Vuranlar bellidir… Sömürgeci-çeteci sistemin yeni bir katliamıyla yüz yüzeyiz… Sevgili Hrant bir “tüysüz” eliyle vuruldu… Cinayetin zamanlaması ve gerekçesi şüphesizki uzun uzadıya tartışılmaya devam edilecektir. Egemen güçler arası […]
Güvercinimizi vurdular… Halkların eşitliği ve özgürlüğünü savunan, emek ve demokrasiden yana olan, yaşadığımız “cehennemi cennete” çevirmek için büyük bir azimle mücadele eden, güzel, yürekli bir insanımızı vurdular… Vuranlar bellidir… Sömürgeci-çeteci sistemin yeni bir katliamıyla yüz yüzeyiz… Sevgili Hrant bir “tüysüz” eliyle vuruldu…
Cinayetin zamanlaması ve gerekçesi şüphesizki uzun uzadıya tartışılmaya devam edilecektir. Egemen güçler arası ilişki çelişkilerin derinleştiği böylesi bir süreçte cinayetin işlenmesi ise tesadüf değildir… Dolayısıyla Cumhurbaşkanı seçimlerine kadar çelişkilerin şiddetlenerek artması olasıdır…
Bilindiği gibi cinayetle ilgili 3-5 kişi tutuklandı… Hükümet iç ve dış tepkileri hesaplayarak, göstermelik bir kararla Trabzon Valisi ve Emniyet Müdürünü merkeze çekerek, ‘inceleme’ yapmak üzere iki müfettiş görevlendirmesi bile statükocuların tepki vermesine yol açtı… Hükümetin de içinde yer aldığı Egemen güçler arasındaki çelişkiler cinayete ilişkin yeni ifşaatları da ortaya seriyor : Azmettirici olarak yakalanan ‘büyük abi’ Erhan Tuncel’in, Emniyete bağlı haber elemanı olduğu basına yansımış bulunuyor…
Şüphesizki egemen güçler arası çelişkiler ne denli şiddetli olursa olsun , cinayeti kim işlerse işlesin sorumlu olan egemenlik sistemidir. Toplumu zehirlemiş olan resmi ideolojidir… Bir başka deyişle Önemli olan tetikçinin kimliği ve üç beş yandaşı değil, Hrant’ı vurduran zihniyet ve arkasındaki güçlerdir…
Sevgili Hrant’ın eşi Rakel’in ifadesiyle katil yaratan karanlığın sorgulanmasıdır önemli olan… Rakel: “yaşı kaç olursa olsun,17 veya 27, katil kim olursa olsun bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim” diye haykırıyordu… Doğruyu söylüyordu… Gerçektende katiller yaratan, katliamlar yaptıran karanlığı sorgulamadan ciddi hiçbir gelişme sağlanamaz… Söz konusu karanlığın kaynağının ise mevcut sistem olduğu açıktır… Katiller yaratan karanlık ortam, toplumsal-siyasal iklimin kendisidir… Sömürgeci gerici- faşist kurumlaşmayla, resmi ideolojiyle beslenen bir karanlık söz konusudur… Dolayısıyla egemen güçler, bütün kurum ve kuruluşlarıyla suçludur-sorumludurlar… Onların partileri, sarı, devlet güdümlü sendikaları, dernekleri ve medyasıyla ırkçılığı ve linç kültürünü besleyenler, toplumu zehirleyenler tümü sorumludurlar… Aynaya bakıp katili göreceklerine, sorumluluğu 3-5 kişiye yıkarak olayı basite indirgemeye ve kamuoyunu çeşitli komplo teorileri ve senaryolarla yönlendirmeye çalıştılar-çalışıyorlar… Hrant Dink cinayeti, geçmiş cinayetlerde ve katliamlarda olduğu gibi yine aydınlatılmayacak ‘karanlıkta’ bırakılacaktır…
Emek demokrasi ve özgürlükten yana olan güçlerin örgütsel düzeyinin zayıf olduğu böylesi bir süreçte egemen güçler daha rahat oyun geliştiriyorlar…
Devlet güdümlü medya Hrant Dink cinayetinde bir-iki günlüğüne de olsa bayramlık yüzüyle sahne aldı… Ancak hemen toparlanarak ‘resmi ayar’ yapmaya gerçek yüzüyle yine sahibinin sesi olduğunu göstermeye başlayacaktı… Olayı çarpıtacak ırkçılığı resmi ideolojiyi kitlelere şırınga etmeye devam edecekti. Zaten kızıl elmacı-faşist güruhun mahkeme kapılarındaki linç girişimleri ve tehditlerini görmezlikten gelen “vatandaşların haklı hassasiyetleri” olarak sunanlar aynı medya yetkilileri ve köşe yazarları değilmiydi…
Hrant’ın toprağa verildiği gün TBMM Kürt sorununu gizli bir oturumla tartışıyordu… Günlerce süren tehdit dolu demeç ve mesajlarından sonra konuyla ilgili özel gizli oturum yapılıyordu…Kürtlere açıkça sopa gösteriliyor tehdit ediliyordu… Kerkük ve “Sınır ötesi müdahale” şartları tartışılıyordu…
Yine aynı devlet, çeşitli araçlarla, girişimlerle Hrant’ın cenaze törenini etkilemeye çalışıyordu… Hatta bazı yetkililer tabutun bayrakla sarılmasını bile istemişti.. Ancak o gün her şeye rağmen resmi ideolojinin kuşatmasına karşı ilk defa kitlesel bir karşı duruş sergilenmişti… Vicdanlar dile gelmiş kitlesel empati geliştirilmişti. İstanbul kendine yakışanı yapmıştı… Onbinlerce insanımız “Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeniyiz” pankart ve sloganlarıyla Hrant Dink’i uğurlamıştı… Bu yaklaşım geleneksel inkar ve imha siyasetiyle çelişiyordu… Yaşanan gerçekliğe çok renkliliğe çoğulculuğa vurgu yapıyordu… Dolayısıyla bu yaklaşım karanlığı sorgulamanın yolunu açabilirdi…Aynı potansiyelin “Hepimiz Kürt’üz” demesinin belki de arifesi olabilirdi… Şüphesizki, şovenizme karşı irade beyan eden bu potansiyelin gösterdiği tepkinin bir günle sınırlı kalmaması halkların kardeşliği açısından umut verici olacaktır… Kitlelerin Kürt sorununa duyarlı hale gelmesi, empati geliştirmesi egemenlik sitemini zorlayacaktır… Karanlığın sorgulanması halkların kardeşliğini pekiştirecek sınıf mücadelesinin önünü açabilecektir… Belki o zaman yeni Hrant’ları kaybetmeyi engelleyebilir, caydırıcı olabiliriz…