Üniversite farklı fikirlerin, aykırı fikirlerin, muhalif fikirlerin kendini özgürce ifade ortamı bulduğu bir alandır. Böyle olmasa, bütün üniversiteler İstanbul Üniversitesi gibi yönetilse, dünyada bilimsel gelişme diye bir şey olmazdı. Üniversite, tıpkı Meclis kürsüsü gibi, dokunulmaz bir alan olduğu için, egemen güçlerin baskı ve zulmünden uzak kalmayı başarabilmiştir. Üniversite için aykırı fikir, varlığının olmazsa olmaz koşuludur. […]
Üniversite farklı fikirlerin, aykırı fikirlerin, muhalif fikirlerin kendini özgürce ifade ortamı bulduğu bir alandır.
Böyle olmasa, bütün üniversiteler İstanbul Üniversitesi gibi yönetilse, dünyada bilimsel gelişme diye bir şey olmazdı.
Üniversite, tıpkı Meclis kürsüsü gibi, dokunulmaz bir alan olduğu için, egemen güçlerin baskı ve zulmünden uzak kalmayı başarabilmiştir.
Üniversite için aykırı fikir, varlığının olmazsa olmaz koşuludur.
İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak, Balçiçek Pamir’e verdiği röportajda, kendisini bir üniversite rektörü olarak değil, kışla komutanı olarak gördüğünü anlatmış.
Kolunda gamalı haçı eksik.
Neyle övünüyor adam, gençleri sürekli kamerayla izletmekle.
Başka ne diyor? Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal’in üniversitede ders veremeyeceğini.
Be adam sen kimsin. Kimse senin üniversitende ders verme talebinde bulundu mu?
Bırak ders vermeyi, seninle aynı çatı altında olup aynı havayı solumayı kabul eder mi!
Sen kimsin ki?
Bilim adamı bile olduğun şüpheli.
Sen devletin memurusun.
İstanbul Üniversitesi’ne bekçi olarak atanmışsın.
Senin hikayeni Orhan Kemal yıllar önce çok ustaca anlatmıştı.
Adın sadece Murtaza değil, Mesut.
Hoşgörüsüzlüğünle çok Mesut olduğunu anlatmak için konulmuş herhalde.
Öğrencinin hakkını savunamayan, onu robot gibi gören, kendisi gibi düşünmeyen herkesten korkan bir bekçi.
Senin adın bilim adamları listesinde almayacak. Sadece Emekli Sandığı çeklerinde yer alacaksın.
Senin ve senin gibilerin yönettiği üniversitelerde zaten düşünürlere, yazarlara ders verdirilmez, konuşma yaptırılmaz, yumurta attırılır, tekme attırılır.
Senin yönettiğin üniversite, olur olmaz her şeye tepki verir ama bir gazetecinin öldürülmesine sessiz kalır.
Çünkü sizler demokrat değilsiniz. Sizler elinizdeki gücü korumak, boğaz manzaralı evinize bir yenisini eklemekten başka bir şey düşünmezsiniz.
Siz, bilimin utancısınız.
Aslında ne olduğunuzu ben de çok iyi biliyorum, siz de. Onun için sen sadece bir rektörsün, bir bilim adamı bile değil.
Onun için Türkiye deyince dünyanın dört bir köşesinde Orhan Pamuk, Yaşar Kemal akla geliyor, sen değil.
Sen bir memursun.
Sen Sezer’in onayından geçmiş, “temiz kağıtlı”, bir profesörsün.
Sen öldükten bir yıl sonra kimse seni anmayacak, hatırlayamayacak.
Onlar ise yazdıkları her satırda hatırlanacak. Balzac gibi, Dostoyevski gibi, Tolstoy gibi.
Çünkü, onlar halkların kardeşliğinden, demokrasiden yana. Sense baskıdan, yasaktan yanasın.
Sen ve senin gibiler sayesinde Türkiye gençlerine tarihini öğretemiyor.
Bizim zenginlik, çeşit, övünç ama kimi zaman da utanç gördüğümüz tarih sana sadece korku veriyor.
Bu ülkenin tarihinden korkuyorsun, inancından korkuyorsun, gencinden korkuyorsun.
O yüzden korku, öfke ve nefret dolu gençler yetişmesine hizmet ediyorsun.
Unutma, herkes rektör olabilir, zor olan insan olmaktır.