(Sosyalist Sol sözcülerinden, El Socialista gazetesi yayın yönetmeni Juan Carlos Giordano ile söyleşi) Arjantin solunun büyük partilerinden MST sancılı bir bölünme sürecinde seyrediyordu bir süredir. Tartışmanın bir yakasındakiler, mevcut sol topluluklardan hiçbirinin 2001 isyanında sahneye çıkan kendiliğinden kitle hareketini yönlendirebilecek güçte olmadığından, ama bu işin de başarılması gerektiğinden hareketle, tüm güçlerini solda acil birlik hayalini […]
(Sosyalist Sol sözcülerinden, El Socialista gazetesi yayın yönetmeni Juan Carlos Giordano ile söyleşi)
Arjantin solunun büyük partilerinden MST sancılı bir bölünme sürecinde seyrediyordu bir süredir.
Tartışmanın bir yakasındakiler, mevcut sol topluluklardan hiçbirinin 2001 isyanında sahneye çıkan kendiliğinden kitle hareketini yönlendirebilecek güçte olmadığından, ama bu işin de başarılması gerektiğinden hareketle, tüm güçlerini solda acil birlik hayalini gerçekleştirmeye adamış gibiydi. Karşı yakadakiler ise ortadaki sorunu tespitte ortaklaşıyorlasa da, önerilen reçeteye pek sıcak bakmıyorlardı: Kitlelerin isyanı, reformist partilerin artık çare olamadığının göstergesi ise şayet, reformistlerle birlik olmanın anlamı var mıydı?
Kongreye sundukları tebliğlerin sıra numarasından hareketle MST-1 ve MST-2 adıyla anılan iki kesim, medeni bir ayrışma yoluna girmişti sonunda. Bir taraf «Alternativa Socialista», diğerleri «El Socialista» gazetelerini yayımlayacak; seçim neticelerinden ve yerel meclislere seçilmiş üyelerden kaynaklanan devlet yardımları bir biçimde paylaşılacaktı.
Ama uygulamada bir anlaşmazlık çıkınca, ipler koparıldı. Akçalı işlerdeki anlaşmazlıktan dolayı Alternativa kanadı mahkeme yolunu tutunca, yoldaşlık hukukuyla halledilebilecek meselenin burjuva yargısına götürülmesine kızan El Socialista da miras kavgasını terk edip kendini apayrı yeni bir örgüt olarak kurmak için sıvadı kolları.
«Ülkemizde Bir Devrim Yaşandı»
MST-El Socialista isminin resmen tarihe karıştığı ve Sosyalist Sol adlı yeni bir partinin kuruluşunun açıklandığının ertesi günü öğlen saatlerinde, El Socialista gazetesinin yayın yönetmeni Juan Carlos Giordano ile Hypolito Irigoyen caddesindeki parti binasında buluştuğumuzda, tüm bu tartışmaların başlangıç noktasına uzanan, 19-20 Aralık günlerinde yaşananların adını nasıl koymamız gerektiğini konu alan soruyla başlıyorum söyleşiye. Juan Carlos, «bir devrimdi» diyor, «ülkemizde bir devrim yaşandı» diyerek sürdürüyor:
«Halk tarafından iki sene önce seçilmiş ve iki sene daha başta kalması beklenen bir demokratik hükümetin devrim yoluyla, doğrudan eylem yoluyla, harekete geçmek ve sokakları kazanmak suretiyle alaşağı edilmesiydi».
Merkez Sol İhânet Edince…
Kökleri Menem yıllarına uzanan, 19-20 öncesi hareketlenmelerle toprağı sallamaya başlayan, ve o malum kırılma noktasında tüm gücüyle patlayan bir devrim bu:
«Ülkemizin en çok tepki gören hükümetlerinden birine başkanlık yapan Carlos Menem 1999’da yerini ilerici söyleme sahip bir merkez sol hükümete bırakmıştı.
Geleneksel partilerden olan Radikal Yurttaş Birliği’nden (UCR) Fernando de la Rua ile rüşvet karşıtı ve ilerici söylemiyle büyük prestij kazanan Carlos Chacho Alvarez’in oluşturduğu ittifak, pek çoklarını ümitlendirdi. İnsanlar, Menem’den farklı birşeyler yapacağını, birşeyleri değiştireceğini umuyorlardı bu ittifakın. Ama yeni hükümet daha onuncu gününde IMF’nin emriyle elini halkın kesesine uzattı. Çünkü Arjantin o kadar yüksek bir dış borca sahipti ki, bunu kendi ulusal gelirleriyle ödemesi mümkün değildi; bundan dolayı da IMF ve emperyalizme tamamen bağımlı hale gelmişti.
Askeri diktatörlüğün özel borçları devlet adına üstlendiği yetmişlerden itibaren gelen tüm hükümetler işçilerin, halk ve toplum kesimlerinin gelirlerini toplumun en üst sınıflarına, büyük şirketlere ve bankacılara transfer edip dururken, bu yağmadan büyük bir parçayı da IMF’ye ve diğerlerine olan dış borçlara harcıyorlardı. Burada farklı bir yol izlemesi beklenen İttifak hükümeti kendisinden beklenenleri yerine getirmek bir yana 1999-2001 arasında kuvvetli bir işçi karşıtı politika izledi.»
Menem yıllarından sonra şimdi de merkez sol hükümet eliyle sürdürülen işçi karşıtı politikalarına karşı biriken tepkiler büyük ayaklanmaya kısa zaman kala iyice yoğunlaşır. İsyanın bir hafta öncesinde Genel İş Konfederasyonu (CGT) ülke ölçeğinde bir genel grev ilan etmiştir bile. Menem hükümetindeki ekonomi bakanlığı koltuğunu De La Rua altında da koruyan Domingo Cavallo’nun Aralık ayı başlarında banka ödemelerini durdurmasıysa benzine fırlatılan kibrit gibidir.
Eski ve Köhne Olan Herşey Çöpe!
Bu mülksüzleştirme saldırısı sonucu işçiler, halktan insanların banka kasalarındaki paralarına ulaşamaz hale gelince öyle bir tepki patlar ki, hükümet sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalır. Tabii, buna aldırış etmeyen binlerce ve binlerce kişinin sokaklara dökülmesi sonucu fiilen geçersizleşecek bir sıkıyönetim. Argentinazo maruf isyanda sol partilerin, örgütlerin payı nedir, yine Juan Carlos’un sözleriyle sürdürelim:
«İşçi sınıfı üzerindeki Peronist hegemonyadan kaynaklanan güçlüklere karşın sol bu isyanda önemli konumdaydı» diyor El Socialista’nın yöneticisi, «doksanlı yıllardaki Menem ile beraber peronist bir hükümet ilk defa yağmacılık ve yolsuzlukla anılır olunca peronizm çalışanların gözündeki konumunu yitirmeye başlamış, milyonlar geleneksel partilerin dışında bir yöne eğilim gösterir olmuştu. Biz ta seksenlerden itibaren eğitim ve sağlık fonlarının yükseltilmesi, istihdam ve ücretlerin artırılması için ülkemizin tek çıkış yolunun dış borçların iptali olduğunu söylüyorduk. Doksanlarda özelleştirme onyılı başlayıp da petroller, gaz, elektrik, trenler, telefon ne varsa ülkeden kaçırılınca buna karşı çıkıp ‘özelleştirmeleri durdurmak, ulusal mirasımızı geri almak gerek’ diyorduk. Bunlar ulusal kampanyalar yoluyla solun açtığı bayraklardı ve Argentinazo patladığında insanlar eski ve köhne olan ne varsa ona karşı, PJ ve hükümetteki UCR’ye karşı, CGT’nin ihanet eden sendika yöneticilerine karşı bunu taşıdılar. Bankalara, özelleştirmelere karşıydılar.»
Ama sol söylemin bu etkisi, kendiliğinden patlayan hareketin sol çevrelerin eseri olduğunu göstermiyor Juan Carlos Giordano’ya göre. Kendileri dahil olmak üzere sol partilerin işçi delegeler arasında, karınlarını doyurmak gibi acil ihtiyaçları bulunan işsizler arasında, öğrenciler arasında uzun zamandır politik çalışma sürdürüyor olmalarına karşın bu ayaklanmanın sol tarafından başlatılmadığını, solun kendiliğinden başlayan bu ayaklanmaya gerçek değişimlerin ancak toplumun harekete geçmesiyle mümkün olacağı inancıyla ortak olduğunu söylüyor.
İşçilerin Alternatif Hükümeti
Genel olarak solun, özelde MST’nin önerisine gelince, şöyle:
«Argentinazo sırasında önce Cavallo devrildi, sonra De La Rua devrildi. Geçici hükümet geldi ve o da devrildi. 28 Aralık’ta Rodriguez Saa geldi, o da düştü; meclis Duhalde’yi oylarken elinden gelen tek şey iktidar boşluğunu yalnızca biçimsel olarak doldurabilmek olmuştu. Solun o dönem mecliste iki sandalyesi vardı, Luis Zamora ve Birleşik Sol adına Patricia Walsh. Biz, işçilerin, halk kesimlerinin alternatif hükümetini oluşturmayı amaçlayan bir genel grev çağrısında bulunduk. Bu gelip gidenleri izleyecek herhangi bir hükümeti desteklemek, insanların «Que se voyan todos» sloganını haykırdığı başkanlardan farklı olmayacak birini seçmeyi kabullenmek yerine, yapılabilecek tek şeyin işçilerin alternatif hükümeti olduğunu söylüyorduk. Bu, rüşvete karşı, dış borçları iptal edecek, işçi ücretlerini yükseltecek bir hükümet olacaktı ve ancak mücadele yoluyla, toplumsal hareketlerin eylemi yoluyla kurulabilirdi»
«İlericilik 2001’de İflas Etti»
– Burada ilerici bir hükümetten mi söz ediyoruz, yoksa alternatif hüküme
t olarak tanımı bir devrimi mi işaret ediyor?
«Devrim yaşandığında biraz da raslantıyla ilerici bir hükümet vardı zaten. Kitleler, milyonlar açısından baktığında De la Rua değil ama Chacho Alvarez ilerici bir isim olarak anlaşılıyordu. Eski PJ’den rüşvet karşıtı bir söylemle kopmuş, itibar kazanmış, FREPASO’yu kurmuş ve ilericiliği temsil ediyodu. İlericilerin durumunu gösteren diğer örnek de Buenos Aires kentindeki Anibal Ibarra olmalı. Frepaso kökenliydi ve ilericilikle özdeşleşmişti. Cromanon katliamına bu açıdan baktığında ilericiliğin ölümüdür o».
Juan Carlos’un sözünü ettiği katliam, 30-31 Aralık 2004 gecesi Buenos Aires’teki bir diskoda çıkan yangındır. Valilik ve hükümetin, diskolardaki güvenlik önlemlerini yeterince denetlemeyerek toplu katliama sebep olduğunu iddia eden halk harekete geçmiş, ölenlerin aileleri örgütlenmiş, valinin hapsedilmesini isteyen rockçı gençlerle polis arasında sokak çatışmaları çıkmış, sol eğilimli Buenos Aires valisi Anibal Ibarra mahkeme kararıyla görevden alınmıştır sonunda. Juan Carlos devam ediyor: «ölenler ne PJ, ne diktatörlük tarafından öldürüldüler. Ama gece hayatındaki büyük işletmelerin ve polisteki mafyalaşmanın suyuna giderek insan canıyla oynayan ilericilik 195 gencin yaşamına maloldu. İnsanlar ilericiliği tecrübe ettiler orada»
«Solun Öyle Bir Gücü Yoktu»
– İsyan günlerine dönersek, Argentinazo’da eksik olan neydi öyleyse?
«İki şey eksikti. Birincisi, örgütlü işçi sınıfı. İşçi hareketi belirleyici bir rol üstlenmedi. Daha çok güvencesiz işçiler, orta sınıflar ve özellikle de daima daha duyarlı olan Buenos Aires orta sınıfı vardı. Sıkıyönetim ilan edildiğinde öğrenciler hemen harekete geçtiler. Ama CGT ve CTA’nın ihaneti dolayısıyla bildiğimiz işçi sınıfının sendikalarıyla, kendi delegasyonlarıyla tayin edici bir katılım sergilemesi mümkün olmadı. Eğer işçi sınıfının 10-12 milyonluk nüfusu burada güçlü bir rol oynamış olsa, sonuç bambaşka olurdu. Şimdi işte güneyde, petrol işçilerinin grevi var. Santa Cruz’da, Comodoro Rivadavia’da 24 saat iş bıraktılar ve petrol-gaz üretiminin yüzde yetmişini durdurup hükümeti fena durumda bıraktılar. Trenleri, metroyu, su ve aydınlatmayı, kapitalist sistemin herhangi bir parçasını durdurmaya kalktıklarında işçi sınıfı yine bu güçte.
Bir diğeri, bazılarımızın gücü biraz daha fazla, diğerlerimizinki biraz daha az olmakla beraber sol o kadar da güçlü değildi. Milyonlara, işçi sınıfına seslenip istediğimiz çağrıyı ulaştırabilecek güçte değildik. Sol şunu demiş olsaydı, insanlar şöyle yapardı durumu yok yani. Sanılanın aksine solun konumu öyle değildi. Solun özeleştiri yapması, biraz kendine çekidüzen vermesi gereken bir nokta varsa o da şu ki, ülkedeki bu kadar deneyime, sosyal, politik taleplere karşın farklı bir hükümeti yerleştirebilmeye yetecek güce ulaşamadık biz bir türlü»
«IMF Borçları Ödenmemeliydi»
Sosyalist Sol örgütünün sözcüsü işçi sınıfının örgütlü katılımındaki eksikliğin Argentinazo’dan bir işçi hükümeti çıkmasını engellediğini anlattıktan sonra, konu Argentinazo’dan çıkan hükümete geliyor elbette. Solda kimilerinin büyük bir değişimci olarak görüp bağlandığı, kimilerinin ise Videla yahut Menem ile aynı sıraya yerleştirmekten sakınmadığı Kirchner’i nasıl değerlendirmeli, örneğin De La Rua’nın dengi mi saymalıyız? Yanıt, «farklı, çünkü görev yaptıkları politik durum farklı» açıklamasıyla başlıyor, şöyle devam ediyor:
«En akademik tanımlarla baktığında, De La Rua ile Kirchner’in aynı çıkarları savunduğunu söyleyebilirsin. Arjantin’de Kirchner döneminden en fazla yararlananlar ile De la Rua döneminden en fazla yararlananları kıyasladığında aynı kesimler çıkıyor. Bankalar, büyük işletmeler. IMF’ye olan borçların tamamının ödenmesi bir facia mesela. Reel ekonomideki büyümeden kaynaklanan gelirler büyük işletmelere akıyor. Emperyalizmle, özel olarak da ABD ile göbek bağı kurmakla suçlanan Menem’in yarattığı bağlantılar başka bir form altında Kirchner yönetimince de ilerletiliyor. Ama iktidara geldiği dönemin dünya koşullarının da etkisiyle Kirchner’in ikili bir söylemi var. Söylediği başka, yaptığı başka. Bir yandan eski politikacıları yüklenip diğer yandan eyalet valileriyle işbirliği yapıyor; bir tarafta sendika ağalarına çatıp öte tarafta Moyano ile ortaklık kuruyor».
IMF’ye olan borçların ödenmesi, ikili söylem ve nihayet politik ittifaklar. Bunlar, Kirchner söz konusu olduğunda pek çok kesim tarafından dile getirilen eleştiriler.
Kirchner’in İnsan Hakları Söylemi İkiyüzlülük
– Ama insan haklarındaki iyileşmeler ve zorbaların hapsedilmesi yönündeki gayret genel bir takdir görmüyor mu?
«Lopez’in kayboluşunun üzerinden iki ay geçti. Biz, Buenos Aires eyalet polisi içine yerleşmiş ve kökleri diktatörlük dönemine giden unsurlar ve faşist çetelere, Etchecolatz veya Patti gibi zorbaları bir biçimde destekleyen oluşumlara işaret ediyoruz. PJ bu kadar sene boyunca bunları yargılamak yerine kimi zaman ödüllendirdi. Patti ve Rico örneklerinde olduğu gibi bizzat kendi gövdesi içinde yer verdi bunlara. Kirchner’e gelince, bahsettiğim ikili söylemin kendisini en güçlü ortaya koyduğu zemin bu. Çünkü Kirchner bir yandan kendisini dokunulmazlıklara karşı gösterirken, diğer yandan bu zorbaları yeniden emekli maaşlarına kavuşturan af kararını iptal etmiyor ve baskı aygıtını dağıtmıyor.»
«Buenos Aires Polisi Ordu Gücündedir»
– Baskı aygıtı derken silahlı kuvvetlerden ve polisten söz ediyoruz sanırım.
«Elbette. Örneğin Buenos Aires polisinden söz ediyorum. 50 bin adamlık bu güç, faşistlerle örülmüş gerçek bir ordu gibidir»
– Buenos Aires eyalet polisi sıklıkla bahis konusu oluyor. Lopez gündemi vesilesiyle son aylarda yeniden gündemde. Daima Buenos Aires eyalet polisinden konuşmamızın özel bir sebebi var mı, örneğin diğer eyaletlerin polislerinden belirgin bir fark taşıdıklarını, daha baskıcı olduklarını söyleyebiliyor muyuz?
«Buenos Aires eyalet polisini bu kadar ünlü yapan hadise, eski vali Eduardo Duhalde’nin ‘dünyadaki en iyi polis örgütü’ açıklamasının kısa bir süre sonrasında yaşananların bu teşkilatın ‘lanetli polis’ adını almasına yol açması. Duhalde, ‘dünyanın en iyisi’ demişti. Hemen ardından ünlü gazeteci Jose Luis Cabezas öldürüldü ve bu kurum ‘lanetli polis’ olarak anılmaya başlandı. Diğer polisler, bölgeseller de farklı sayılmaz. Hatta tamamen aynıdır. Ama diktatörlük yıllarındaki toplama kamplarının önemli bir kısmı Buenos Aires eyaletindeydi ve dünkü soykırımcılar ile bugünkü baskıcıların ekseriyeti halen ordu gücündeki bu eyalet polisi tarafından korunuyor. Ama yapı olarak baktığında Cordoba, Rosario, Santa Fe olsun bir şey değişmez. Polis suçun ortağı, faili, daha da vahimi suçu dayatan taraf».
«Mücadele Gerekçeleri Hâlâ Ortada»
– Her şey yerli yerindeyse Ayaklanmadan bu yana geçen 5 yılda değişen ne?
«Gazetecilerin ve uluslararası seviyedeki pek çoklarının itibar ettiği bir görüşe göre büyük ulusal değişimler yaşanıyor. Kirchner’in kendini önceleyen hükümetlere benzer yanları yok ve farklı bir Arjantin yaratmak yolunda bir ilerleme var. Ama bizim durduğumuz yerden baktığında aynı sorunlar ve mücadele gerekçeleri Kirchner yönetiminde de sürüyor.»
– Kirchner hükümetinin Bolivya ve Venezüella ile ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
«Pek çok uluslararası anal
istten ve hatta bizzat ABD emperyalizminin sözcülerinden, Arjantin’deki kendi elçisinden, Kirchher ile ilişkilerinin mükemmel olduğunu duymak mümkün. Çünkü Kirchner, Bolivya ve Venezüella’nın aşırı gitmesini engelleyici bir aygıt olarak destekleniyor. Chavez yönetimindeki Venezüella emperyalist merkezlerden ve hele de Bush’dan bağımsızlaşmak yolunda ciddi bir gösteri yaptı. Bolivya’daki farklı ayaklanmalar, hükümetten değil ama aşağıdan yükselen gayret, önemli mücadeleler, hükümeti farklı bir yöne getirdi. Kirchner böyle değil. O daha ziyade Lula ve Tabare’nin temsil ettiği ılımlı, stütükocu, sosyal barışçı, ABD ve emperyalizm ile uyumlu kesime yakın. Tam da bu yüzden Kircher geçenlerde ABD’ye gittiğinde Wall Street’in çanını çaldı. Avrupa’ya gittiğinde kral Juan Carlos ve Repsol, telefonica gibi Avrupalı tekellerin emanetçisi Zapatero ile ilişkiler kurdu.»
Sendikalardan Mahalle Konseylerine
– Toplumsal hareketlerde ne değişti, o günden bu yana?
«Mahalle konseyleri Argentinazo’da önemli rol oynamıştı. Mahalle örgütlenmeleri Arjantin düşünüldüğünde çok yeni, farklı bir deneyim sayılır. Arjantin’de önceden hiçbir zaman yoktu bunlar. Eskiden herşey sendikalar, işçi delegeleri, sendikalarda kurulan komisyonlar üzerinden giderdi. Ama ayaklanma sırasında mahalle konseyleri kuruldu ve insanlar sendika bürokratlarına muhtaç olunmayan bir mücadele yolunun varlığını gördüler. İnsanlar evlerinden, işyerlerinden aşağı iniyor ve köşebaşındaki toplantılara katılıyordu. San Telmo mahallesindekiler Lezama parkında toplanıyorlardı mesela; San Telmo’da bir yerde daha vardı, Caballito’daki de çok kalabalık oluyordu. Buenos Aires dışında, eyaletlerde de belirdi bu konseyler ve sonunda mahalleler-arası ulusal bir ağ kuruldu.»
«Küba’yı Savunuyoruz Ama Farklarımız Var»
– 2001 ayaklanmasıyla gündeme gelen bu yeni tip toplumsal örgütlenmelerin geleneksel sosyalist hareketle, Arjantin solunun önemli bir kısmını oluşturan Troçkist hareketle ilişkisi nedir?
«Troçkizmin birçok farklı rotası oldu. Biz, Latin Amerika’daki Morenocu akımın, en önemli Troçkist liderlerden olan Nahuel Moreno’ya dayanan akımın parçasıyız. Şimdi bu yakınlarda bir yayınevi, Arjantin solunun tarihteki on büyük liderini anlatan bir kitap hazırlıyor ve bunlardan birisi de Moreno. Çünkü Moreno, Latin Amerika ölçeğinde etkili, çok büyük bir Troçkist hareket kurdu.
Bizim belirleyici özelliğimiz, temel çalışma alanımızın işçi hareketi olması, Rusya’dakiyle hiçbir alakası olmayan bir sosyalizmi işçilerin tam demokrasisine dayalı olarak kurmaya çalışmamız. Küba devrimini emperyalizme karşı savunmakla beraber Fidel Castro rejiminden de farklılıklarımız var.»
«Chavez’den Büyük Toplumsal Değişimler Beklemek Doğru Değil»
– Ama bu farklılıklara yaptığınız vurgu El Socialista’nın, henüz ayrıldığı MST tarafından sekterlikle suçlanmasına yol açmıştı yanılmıyorsam.
«Biz sekter ve oportünist eğilimlere karşıyız. Bunların ikisinin de virüs, kanser olduğunu unutmamak gerek. Eğer sektersen büyük fenomenleri görmekte zorlanırsın ve gerçeklerden kopuk halde kendi dar vizyonuna saplanıp kaldığından ortadaki durumu değiştirme şansını kaybedersin. Oportünizm ise devrim istemeyenlerle ittifak kurmaya iter seni ve sonucu aynı kapıya çıkar. Şimdi bak, bizim bazı konularda ayrı düştüğümüz yoldaşların en üst yöneticilerinden Vilma Ripoll, sağın ve Macri’nin temsilcisi Blumberg ile yürüdü. Buenos Aires üniversitesi rektör seçimlerinde kim olduğu bile daha belli olmayan Kirchnerci adayı desteklemeye karar verdiler. Uluslararası düzeye gelince, Chavez ve Evo Morales’in derin sosyal değişimler getirecekleri için desteklenmesi gerektiğini söylüyorlar. Bunlar bizim paylaşmadığımız görüşler. Tabii soldaki diğerleriyle de farklarımız var. Biz, Komünist Partisi ile Birleşik Sol ittifakını kurmuş ve seçimlere öyle girmiştik. Sonra KP, merkez soldakilerle ittifak kurmaya karar verdi ve Birleşik Sol’dan ayrıldı. Biz bu ittifaktayken soldaki diğer bir önemli parti, Sınıfçı ve Mücadeleci Akım (CCC) kanalıyla özellikle işsizler arasında etkisi bulunan Devrimci Komünist Partisi (PCR) seçimlerde boykot çağrısı yapmaya kalktı, ama sonunda ulusal ve halkçı bir politika izleyeceğini düşünerek Rodriguez Saa’yı destekledi. PO’ya gelince kimseyle birleşmiyorlar çünkü milyonlarca işçiye yalnızca kendi partilerinin öncülük edebileceğine inanıyorlar. Öyle olabilseydi PO’nun 2001’de herkesi yönlendirebilmesi gerekirdi. Bu yetersizlik, hepimizin farkında olması gereken bir olgu. PO kimseyle yanyana gelmiyorsa da, bize göre, meslek odalarındaki sendika bürokratlarına karşı, sağa karşı, geniş bir Sol Cephe örmek gerek. İçinde MST’nin de, PO’nun da, bizim de, MAS’ın da, PTS’nin de olacağı, ortaklaştığımız 5-6 noktaya dayanan bir programı olacak bir cephe. 2007’de kurmaya çalışacağımız şey de bu olacak.»
«Düzen İçinde Alternatif Kalmadı»
Biz burada sakin sakin bunları konuşurken yeni bir 2001 ayaklanmasının patlama ihtimali var mıdır?
«3-4 yıl içinde, 7 yıl içinde veya seneye yeni bir Argentinazo gelebilir diyemeyiz daha. Bizim öngörümüz bu değil. Biz istemediğimizden değil, güncel politik koşullardan dolayı böyle. İnsanlar Kirchner’i deniyor. Beklentileri var. Onun insanların gözünde yalancı çıkması, insanların artık ondan vazgeçmesi gerekir. Yeni bir Argentinazo’nun ne zaman çıkacağını, önümüzdeki 3-5 yıl gösterecek. Peki çıkarsa ne olur? Milyonlar sokağa dökülür yine. Ama bu defa nereden bulunacak farklı bir hükümet? PJ değil, UCR değil… paramparça olmuş merkez sol cevap olamaz. Diktatörlüğü izleyen yirmi yılda ülkemizin işçi sınıfı Alfonsin ve UCR’yi gördü, Menem ve PJ’yi denedi, Alianza’yı denedi, Kirchner’i deniyor. Kim kaldı geriye?»
– Bence ARI ve Elisa Carrio var daha…
«ARI fazla sürmez. Ciddiye alınır bir örgütü yok. Ulusal yaşamda yok. Yalnızca medyatik bir figür o kadar. Hiçbir şeyi yönlendiremez, denetim altına sokamaz»
Diktatörlük Kalıntıları…
– Biz hep soldan konuşuyoruz ama son seçimlerde ve sokak eylemlerinde sağın, aşırı sağın da sesi duyuldu. Sağcılar uzun zaman sonra ilk kez ortaya çıktı. Onların gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
«Bunlar diktatörlükten kalan, arada geçen zamanda geleneksel partilerin dağıtmadığı, dokunulmazlıktan yararlanan soykırımcılar, zorbalar. Onların varlığının siyasal sorumluluğu geleneksel partilere ait. Baktığında darbenin yıldönümü 24 Mart’ta halk sokaklara çıkıyor. On, onbeş yıl geçiyor hâlâ çıkıyor. Yeni kuşaklar çıkıyor. Ama cuntacı Bignone hâlâ ayda 1500 dolar emekli maaşı alıyor. Nasıl alıyor? Bunu oylamaya sunalım. Oylamaya sunamıyorlar. Çünkü Arjantin halkının bu konudaki tavrı gayet açık.
Latinbilgi