Türkiye halklarının geleceğini doğrudan etkileyecek olan bir “seçim” Dünya Bankası patronu şahin-liberal Wolfowitz tarafından geçtiğimiz haftalarda yapıldı. Dünya Bankası’nın yeni Türkiye direktörü seçildi. Yeni direktör Alman asıllı kıdemli bir Dünya Bankası uzmanı olan Ulrich Zachau oldu. Uzun yıllar Latin Amerika’da görev yapan Zachau “Strateji ve Operasyonlar Direktörü” olarak çalışmış. Zachau, başta Arjantin, Uruguay ve Brezilya […]
Türkiye halklarının geleceğini doğrudan etkileyecek olan bir “seçim” Dünya Bankası patronu şahin-liberal Wolfowitz tarafından geçtiğimiz haftalarda yapıldı. Dünya Bankası’nın yeni Türkiye direktörü seçildi.
Yeni direktör Alman asıllı kıdemli bir Dünya Bankası uzmanı olan Ulrich Zachau oldu. Uzun yıllar Latin Amerika’da görev yapan Zachau “Strateji ve Operasyonlar Direktörü” olarak çalışmış. Zachau, başta Arjantin, Uruguay ve Brezilya olmak üzere bu Latin Amerika’daki neoliberal dönüşüm hamlelerinin altına imzasını atmış. Zachau’nun bir diğer ilgi alanı da Doğu Bloku ülkelerinin vahşi kapitalist barbarlığa geçiş süreci. Yani o bir “dönüşüm” uzmanı.
Zachau, meslektaşları tarafından “sıkı bir neo-klasik” olarak tarif ediliyor. Neoliberal dönüşüm hamlelerinin yarattığı toplumsal yıkımlar karşısında da “Bazen haklıydık, bazen tamamen haklı değildik. Ama yine de iyiydik, denedik” diyecek kadar soğukkanlı bir dönüşümcü!
Şahin-liberal Wolfowitz, Zachau’yu Türkiye şefi yaparken ülkemizin iki önceliği olması gerektiğini buyurmuş: Birincisi eğitim, diğeri de özel sektörün gelişmesi. Yani Zachau’nun ajandasında neler yazdığı bir sır değil ve zaten onun uzmanlık alanları: Kamu hizmetlerinin özelleştirilerek özel sektöre devredilmesi ve uluslararası işbölümüne uygun insan gücünün yaratılması.
Bu atama kararı Türkiye’ye ulaştığı anda gazetelerin başka köşelerinde, bambaşka(!) birkaç haber göze çarpıyordu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası yıllık sektör getirileri çarpıcı veriler sunuyordu.
”Eğitim, sağlık ve diğer sosyal hizmetler” sektörlerinde yer alan şirket hisseleri yıllık yüzde 53.47 oranında getiri ile Borsa’da tavan yapmıştı. Bu sektörü yüzde 45.43 getiri ile ”Ulaştırma, haberleşme ve depolama” sektöründeki şirket hisselerinin takip etmekteydi.
Yani Türkiye’de eskiden kamunun sunduğu “hizmetler”, eğitim, sağlık, haberleşme, bugün sermayeye en çok gelir getiren metalar haline dönüşmüştü bile. Başka bir haberde Dünya Bankası çalışanı ve Mesa Hastanesi İşletme Direktörü Oğuz Engiz de Türkiye’de özel sağlık sektörü yatırımlarının arttığını söylüyordu. Engiz, özellikle son 5 yılda büyük bir sıçrama gerçekleştirerek özel sağlık sektörü yatırımlarının 1 milyar doları aştığını duyuruyor, bu durumun yabancı yatırımcının Türkiye’ye yönelmesine neden olduğunu “müjdeliyordu”. Bu “müjdeli” haberler verilirken, Zachau yeni görevine atanıyordu. Halkın sağlık hakkı sermayeye meze yapılırken “büyük dönüşüm uzmanı” “süreci tamamlamak için” yola çıkıyordu.
Başka bir “müjdeli” haber de gazetelerin yine başka bir köşesinde yer aldı. Avupa’da karın tokluğuna çalışan IT(İletişim-bilgi teknolojisi) personeli bulmakta zorlanan; bu elemanları buldukları Hindistan’da ise istedikleri kaliteyi bulamadıklarını söyleyen yabancı IT devleri dümeni Türkiye’ye kırmaya başlamıştı. Bu trendin en canlı örneği ise Türkiye’yi Ar-Ge üssü ilan eden Hollanda’nın bir numaralı yazılım devi Cat Logic’ti ve Microsoft da yoldaydı. Dışbank’ı alan Fortis’in de bu sektöre gireceği konuşuluyordu. Ancak Türkiye’yi hizmet sektörünün bu büyüyen kolunun ucuz emeğe dayalı taşeronu haline getirmek için bir şey eksikti. Wolfowitz’in Zachau’yu göreve yolcu ederken bahsettiği öncelikler bu haberlerle daha da anlamlandı: “Eğitim şart!”
Şimdi okurlarımızdan sevinenler olabilir. “Yav bizim çocuklar tekstilde heba olacaklarına bilgisayar başında çalışsınlar fena mı olur” diyenler hiç boşuna sevinmesin. Bu IT şirketlerinin Türkiye’ye girişi istihdam yapısını çok değiştirmeyecek, zira öncelikle beyaz yakalı çekirdek işgücüyle yola çıkacaklar. Yani bizim çocuklardan bir bölümü merdiven altı atölyelerde sürünmeye devam ederken, “üniversiteye gitti de yırttı” diye sevindiklerimiz de çok düşük ücretlerle merdiven üstü IT taşeronlarında sömürülecekler. Bu arada “merdiven altına” itilecek olanlar tüm eğitim olanaklarından mahrum kalacaklar. Çünkü en yoksulların eğitimi artık sermayenin önceliği değil.
“Strateji ve Operasyonlar Direktörü” Zachau’nun gelişinin anlamı açık: Eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm kamusal hizmetlerin sunumunun özelleştirilmesi ve genel olarak sermaye ihtiyaçlarına göre düzenlenmesinin tamamlanması. Bugünlerde herkes önümüzdeki sene yapılacak iki seçimi konuşurken baştaki saptamamızı tekrarlamakta fayda var: “Seçim” Dünya Bankası’nın merkezi Washington DC’de, şahin-liberaller tarafından yapıldı bile…