Yönetici devlet adamları ve generaller, halkların, kendilerinin neden olduğu, kaderinin »sorumluluğunu« üstleniyorlar. Ama bu durumda sorumluluk ne anlama geliyor? Açlıktan bitap düşmüş ve yorgun bir motorlu araç şoförü, hatalı davranıp kazaya yol açınca, içeri tıkılır. Peki, devlet arabasını hatalı davranıp kazaya uğratan devlet adamına ne olur? Emekli olur. Şoför, hatalı araç kullanması nedeniyle bir insan […]
Yönetici devlet adamları ve generaller, halkların, kendilerinin neden olduğu, kaderinin »sorumluluğunu« üstleniyorlar.
Ama bu durumda sorumluluk ne anlama geliyor?
Açlıktan bitap düşmüş ve yorgun bir motorlu araç şoförü, hatalı davranıp kazaya yol açınca, içeri tıkılır.
Peki, devlet arabasını hatalı davranıp kazaya uğratan devlet adamına ne olur?
Emekli olur.
Şoför, hatalı araç kullanması nedeniyle bir insan ölürse, uzun yıllar için cezaevine tıkılır. Peki, bir komutan savaşta boç yere onbinlerce askerini ölüme gönderirse ne olur?
Güzel bahçeli bir eve sahip olur. Kafasında şapkacığı, üstünde kadife ceketiyle, gül eker, En sevdiği gülleri. Ve hatıratını yazmaya başlar.
Falanca bakan »sorumluluğu üstleniyorum« der. Çağdaşları bu büyüklük ve cesaret karşısında bembeyaz kesilirler.
Ama bu lafın arkası boştur. Cezası olmayan, yaratılan dehşete eşdeğer dehşet cezası olmayan bir sorumluluktur onunkisi, boş bir laf.
Şoför hakkında mahkemeler hüküm verir.
Devlet adamı ve general hakkında ise tarih. Hadi diyelim en kötü durumda »gönül rahatlığı ile tarihin hükmüne« razı olurlar. Ne kadar harika, değil mi? Ne korkunç, di mi?
Demek bakan bey sorumluluğu üstlendi, ha? Dur, bir dakika! Yanlış yaparsa kaç yıl yatacak?
Ya da kaç defa asılmayı arzu ederdiniz?
Ekselansları bu soruya hangi yanıtı verirdiler acaba? »Hükmü, tarihe bırakıyorum.
Evet, sorumlular sahiden de yaptıklarının hükmünü ancak halkın kendisi tarihi yazdığında almışlardır.
Çeviri: Murat Çakır, Aralık 2006