Eğitim Emekçisi Arkadaş Şubat ayında toplanacak olan Program Kurultayımız, sendikal harekette önemli bir tıkanıklığın yaşandığı, özellikle işçi sendikalarının işçi ve emekçilerin sorunlarını çözebilecek güç ve iradeden yoksun durumda olduğu, sendikal örgütlenmenin oldukça zayıfladığı bir süreçte biraraya gelecektir. Bürokratik, sınıf işbirlikçisi sendikal önderlik işçi sınıfının önünde önemli bir engel haline gelmiştir. Bu nedenle sendikalar işçiler için […]
Eğitim Emekçisi Arkadaş
Şubat ayında toplanacak olan Program Kurultayımız, sendikal harekette önemli bir tıkanıklığın yaşandığı, özellikle işçi sendikalarının işçi ve emekçilerin sorunlarını çözebilecek güç ve iradeden yoksun durumda olduğu, sendikal örgütlenmenin oldukça zayıfladığı bir süreçte biraraya gelecektir. Bürokratik, sınıf işbirlikçisi sendikal önderlik işçi sınıfının önünde önemli bir engel haline gelmiştir. Bu nedenle sendikalar işçiler için çekim merkezi olmaktan uzaktır. Hâkim sendikal önderlik işçi sınıfı ve üretim ilişkilerinde kapitalizmin yarattığı tahribatı anlama ve buna uygun çözümler üretme yeteneğinden de yoksundur. Bazı işkollarında sınıf bilinçli sendikal önderlerin gayretleri de bu tabloyu değiştirebilecek bir güç açığa çıkaramamıştır henüz.
Emekçi memur hareketi içinde ise fiili meşru mücadele hattı ile ortaya çıkan mücadeleci çizgi, devletin “sendika yasası” adı altında çıkarttığı yasakçı yasa ve kendi desteği ile büyüttüğü işbirlikçi kontra sendikalarla büyük oranda dağıtılmıştır. Ayrıca üretim alanlarında yaşanan taşeronlaştırma, özelleştirme saldırıları da KESK ve Eğitim Sen’in örgütlenmesinin altını boşaltmakta önemli bir yer tutmuştur. Ancak bu saldırıları değerlendirirken, emekçi memur hareketinin kendi içinde yaşadığı gelişmelere ve sorunlara da bakmak gereklidir. Özellikle sendikal mücadelenin başından itibaren mücadelenin en ön saflarında yer alan sınıf sendikacıları ve devrimcilerin karşılaştığı tasfiye saldırısı, reformist, bürokratik sendikal anlayışların kendi grupsal çıkarlarını her şeyin önünde görmeleri mutlaka değerlendirilmesi gereken gerçeklerdir. Yaşanan bu süreçte Eğitim Sen’in yetkiyi kaybetmesi, KESK içinde hâkim sendikal anlayışların da sendikamızı bu şekilde daha fazla yönetemeyeceklerini görmelerini sağlamıştır. İşte Program Kurultayı böyle bir süreçte toplanacaktır.
Program Kurultayı, emekçi memur hareketinin yaşadığı sorunlara, içinden geçmekte olduğumuz döneme ve geleceğe dair önemli tartışmalar örgütlememizi sağlayacak bir araçtır. Kurultayımızın bu amaca hizmet edecek bir tarzda toplanabilmesi için başta ilerici, devrimci üye ve temsilciler olmak üzere her bir üyenin üzerine önemli görevler düşmektedir. Her şeyden önce kurultay süreci; geçişimizle hesaplaşacağımız, başarılarımızı anlayıp öne çıkaracağımız, hata ve zaaflarımızla yüzleşeceğimiz, onları aşma iradesini göstereceğimiz bir süreç olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca; bu süreçte işçi sınıfı ve emekçi memur hareketinin önündeki stratejik, taktik ve örgütsel görevlere yoğunlaşılması, mücadelenin çıkarlarının, grup çıkarlarının önünde olduğu bir kez daha hatırlanması gereklidir. Oysa Eğitim-Sen MYK’sı, şimdiye kadarki tavrıyla bu süreci hiç de bizim gibi algılamadığının ipuçlarının veriyor. Eğer eğitim emekçileri gerekli müdahaleleri yapmazsa, program kurultayının daha önce yaşanan kurultaylara benzemesi ve sonuçsuz bir kurultaya dönüşmesi kaçınılmazdır.
Program Kurultayı’mızın nasıl örgütleneceğine dair kurultay yönetmeliği Eğitim-Sen Genel Merkezi tarafında tüm şubelere gönderildi ve kurultay komisyonları çalışmalarına başladı. Ancak bu yönetmelik ve kurultayın hazırlıkları sırasında çok önemli bir hata yapılmaktadır. Kurultay bileşimi yani delege sistemi emekçi memur hareketinin bütününü kapsayabilecek bir bileşim değildir. Yönetmelikte çizilen delege tablosu, kurultayın sadece şube yöneticileri hatta şube başkanları ile sınırlı bir delegasyonla toplanacağını göstermektedir. Toplam delegenin yarısından fazlası MYK ve şube başkanlarından oluşmaktadır. Diğer yarısı da şube komisyonlarında seçilecek birer temsilciden oluşacaktır. Bunun anlamı mevcut hâkim anlayışların kendi kendilerine Eğitim Sen’in geleceğini tartışacaklarıdır. Özellikle delege yapısı ortaya çıktıktan sonra, hiçbir çalışmaya katılmayan insanların komisyonlara katılma yarışına girmeleri bu kaygımızı haklı çıkarmaktadır. Böylece reformist sendikal anlayışlar komisyon temsilcilerini de kendileri belirlemek istemektedir. Kendileri gibi düşünmeyenleri ve özellikle devrimcileri kurultaya katmamanın hesabı yapılmaktadır. Biz bu hesabı son yaşanan Tüzük Kurultayı’ndan hatırlıyoruz. Bu anti-demokratik bir uygulamadır. Her Eğitim-Sen üyesinin ve temsilcisinin sendikamızın geleceği ile ilgili tartışmalara katılma hakkı vardır, olmalıdır.
Hakim sendikal anlayışlar, bir yandan bu delege yapısı ile sadece kendilerini kurultaya taşıma hesapları yaparken, diğer yandan MYK üyelerinin son dönemde gerçekleştirdiği il gezilerinde “Program kurultayına çok fazla anlam biçmemek ve fazla beklenti içinde olmamak lazım” diyerek, eğitim emekçilerinin kurultayla ilgili çalışmalarını fiilen baltalamakta, ilgilerini azaltmaktadır. “Anlamsız” ve “beklentisiz” bir Program Kurultayına hiç kimsenin ihtiyacı yoktur. MYK, kongre kararı olan Program Kurultayını “anlamlı ve demokratik bir şekilde” toplamalıdır.
Sermaye devletinin KESK ve emekçi memur hareketini yıpratma saldırısı sürüyor. Daha dün “çalışsaydılar da onlar yetkili olsaydılar” dediler. 2007 yılı için sefalet ücretleri dayatma lüksünü kendilerinde bulabiliyorlar. Köylüyle, çiftçiyle, işçiyle, emekçi memurlarla dalga geçme cesareti gösteriyorlar. Ekonomik saldırıların yanında siyasi ve ideolojik saldırı yürütüyorlar. Program Kurultayı’mızı bu saldırılara bir cevap olacak şekilde örgütleyelim. Kurultaydan umut, cesaret ve coşku alarak çıkalım. Kurultay çalışmalarını bir avuç profesyonel sendikacının sorunu gibi algılayan ve buna göre oluşturan anlayışla hesaplaşalım. Sendikamızın geleceğinin tartışılacağı bu sürece hepimiz katılalım, görüş ve önerilerimizle geleceğimizi birlikte örgütleyelim.
BUNUN İÇİN;
– Siyasi iktidarın saldırılarına karşı kurultayımızı eğitim emekçilerinin ve tüm işçi/emekçilerin sesinin yükseltildiği bir mevziye çevirelim. Sınırlı sayıda ve şube yöneticilerinden oluşan bir delege bileşimiyle değil, mümkün olan en geniş delege katılımıyla, örneğin 500 ya da 1000 delege ve tüm üyelere açık bir kurultay örgütleyelim.
– Kurultay gündemlerini işyerlerimize taşıyalım, başta tüm temsilcilerimiz olmak üzere, her Eğitim-Sen üyesinin görüş ve önerilerini alalım.
– Program tartışmalarını sadece komisyon üyelerine bırakmayıp, şubelerimizde forum, panel, tartışma toplantıları örgütleyelim.
– Kurultayımızı kitabi, kısır tartışmalarla boğmayalım. Emekçi memur hareketinin güncel sorunlarına yoğunlaşalım.
– Başta Program Kurultayımız olmak üzere sendikalarımızda demokrasinin işlemesi için cesur adımlar atalım. Giderek bürokratikleşmeye yol açan delege sistemi ve antidemokratik bir yöntem olan çoğunluk seçim sistemi ile hesaplaşalım. Demokrasinin ve katılımın önünü açan “doğrudan temsil” ve “nispi temsil seçim sistemini” tartışalım.
– Kurultayımızda sözleşmeli, ücretli, özel okul ve dersane öğretmenleri ile öğrencilere de söz verelim, tartışma olanağı tanıyalım. örgütlenmenin önündeki engelleri, sorunları ve çözümlerimizi tartışalım. Burjuvazinin hizmet alanlarımızı bölme çabasına karşı “Ortak Örgütlenme”nin biçim ve içeriğini tartışalım.
Biz Ezilenlerin Sosyalist Platformu’ndan eğitim emekçileri olarak; üye ve temsilci iradesini hiçe sayan, anti-demokratik ve dar bir Program Kurultayı’nın sorunlarımızı çözmeyeceğini düşünüyoruz. Kurultayım