Çok şükür, Papa Benedikt’i bu topraklara özgü misafirperverlikle konuk etmeyi başardık, başına bir kaza bela gelmeden memleketine yolcu ettik, İstanbul’dan alkışlarla uğurladık. Papa, uçağa binerken, “Kalbim İstanbul’da kaldı” demiş. Böyle derken, İstanbul’a hayranlığını mı vurgulamak istedi, yoksa İstanbul’un beş yüz yıldır hıristiyan kenti değil müslüman kenti olmasına hicranını mı dile getirmek istedi, bilinmez. İkisi de […]
Çok şükür, Papa Benedikt’i bu topraklara özgü misafirperverlikle konuk etmeyi başardık, başına bir kaza bela gelmeden memleketine yolcu ettik, İstanbul’dan alkışlarla uğurladık.
Papa, uçağa binerken, “Kalbim İstanbul’da kaldı” demiş.
Böyle derken, İstanbul’a hayranlığını mı vurgulamak istedi, yoksa İstanbul’un beş yüz yıldır hıristiyan kenti değil müslüman kenti olmasına hicranını mı dile getirmek istedi, bilinmez.
İkisi de olabilir. Umulur ki, İstanbul’a hayranlığını dile getirmiş olsun.
Papa’nın ziyareti dolayısıyla Ankara ve İstanbul’da gerçekten olağanüstü günler yaşandı. Binlerce polis uykusuz kaldı, trafik durdu, hayat da durdu. İstanbul’da 10 yıl önce Habitat Zirvesi dolayısıyla 100’ü aşkın devlet başkanı vardı, onda bile trafik durmamış, şehrin günlük hayatı kesintiye uğramamıştı. Bu defa İstanbul’da belki de bir daha görülmeyecek bir trafik çilesi yaşandı. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bile trafikte “Papa eziyeti”ne katlanmak zorunda kaldı.
Türkiye’ye daha önce de Papalar geldi; ancak, hiçbirinin ziyareti bu denli ilgi çekmedi, din motifli diplomasiye malzeme olmadı.
Bu defaki ziyaretin neden bu denli ilgi çektiği malum. Papa, üç ay önce verdiği vaazında Hıristiyanlığın akla dayandığını savunurken, İslamiyet’i “akıl dışı şiddet dini” ilan etmiş, ABD Başkanı Bush’un başlattığı “çağdaş Haçlı Savaşı”na omuz vermişti. Türkiye’de İslamcılar bulsalar bir kaşık suda boğacak derecede kinlenmişlerdi Papa’ya. Haftalardır, “Ya özür dile ya da gelme” diye mitingler düzenliyor, Ayasofya’yı basıp korsan namaz kılıyorlardı. 25 yıl önceki Papa’yı vuran Mehmet Ali Ağca, Papa Benedikt’e mektup yazarak, “Bu işleri bilen biri olarak söylüyorum, can güvenliğin tehlikede, Türkiye’ye gelme” diye uyarmıştı.
Papa bunlara aldırmadan geldi. Karşılanması muhteşemdi. Daha önce, asli kimliğinin dürtmesiyle, “Ben davet etmedim” diyerek Papa ile görüşmeyeceği havasını basan Başbakan Tayyip Erdoğan, Papa’yı uçağın merdiveninde karşıladı. Papa, İstanbul’da Sultanahmet Camii’nde kıbleye dönüp dua etti; Rum, Ermeni ve Süryani patrikleriyle birlikte ayinlere katıldı, “kalbini İstanbul’da bıraktı”.
Sermaye medyası ziyaretten mutlu; Cumhurbaşkanı Sezer ve Başbakan Erdoğan’ın çok iyi misafirperverlik gösterdikleri, Papa’nın üç ay önceki sözlerinden dolayı özür dilediği, dinler arası diyaloga katkıda bulunduğu, Türkiye’nin AB üyeliğine destek verdiği yorumlarıyla insanları kandırmakla meşgul.
Oysa Papa ne özür diledi, ne dinler arası diyaloga katkıda bulundu, ne de Türkiye’nin AB üyeliğine destek verdi; geliş nedeni ve tarafların beklentileri çok farklıydı.
Papa’nın geliş nedeni farklıydı. Çünkü, özellikle bu çağda din Tanrı’ya adanma yolu yordamı değil; Papalık ise dinsel bir kurum hiç değil. Papalık, tarih boyunca sınıflar mücadelesinde hep ezenlerin tarafında saf tuttu; Katolik Kilisesi bünyesinde 1622 yılında kurulan “Congregatio de Propaganda Fide”nin öğretisi doğrultusunda, emekçileri hep kaderlerine şükretmeye çağırdı. Soğuk Savaş döneminde komünizme, şimdi de (doğru ya da yanlış) ezilen halkların direnme ideolojisi konumuna yükselen İslamiyet’e karşı savaşın ideolojik bayraktarı oldu. Papa Benedikt, bu savaşın psikolojik harp cephesinin bilgili bir komutanı görünüyor. Bilenlerin söylediğine göre, Katolik tarihinde ilk kez bir Yahudi sinagogunu ziyaret etti; şimdi de Hıristiyan dünyasındaki bölünmüşlüğü sona erdirme gayretinde.
Özür masalı
Sermaye medyasının propaganda ettiğinin tersine, Papa özür filan dilemedi. Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ziyareti sırasında Diyanet İşleri Ali Bardakoğlu, üzerine basa basa, Papa’nın üç ay önceki sözlerini anımsattı:
“Son dönemlerde İslam dininin tarihi ve kaynaklarıyla şiddeti içerip teşvik ettiği, İslam’ın yeryüzünde kılıçla yayıldığı, müslümanların potansiyel şiddet yanlıları olduğu anlayışını ifade eden İslamofobia’nın giderek tırmandığını hep birlikte müşahade etmekteyiz. Bilimsel ve tarihsel hiçbir araştırma ve belgeye dayanmayan adalet ve insaf ölçüleriyle de bağdaşmayan bu tip itham ve iftiralardan, bu iddialardan adını barıştan alan İslam’ın her mensubunun müteessir ve müşteki olduğunu ilan etmek istiyorum.”
Papa’nın yanıtı, “Türkleri seviyorum. Hıristiyanlar ve Müslümanlar, her biri kendi dinî geleneklerine göre, İbrahim’e bağlı tek Allah’a inanan ailenin fertleridirler” oldu.
Doğrusu, Papa, takiyyeden yana, İbrahim’in müslüman torunlarından geri kalmamış.
AB sürecine destek masalı
Papa, Türkiye’nin AB üyelik sürecine destek de vermedi. Gerçi Başbakan Erdoğan, Papa’nın “Türkiye’yi AB’de görmek isteriz” dediğini açıkladı. Ancak, hemen ardından Vatikan’dan yapılan açıklamada, Erdoğan’a atfen verilen haberin yanlış algılandığı vurgulandı; “Vatikan’ın bu konuda bir ülkeyi destekleme görevi, gücü, etkisi ve politik girişimi olamaz. Papa, sadece Türkiye’nin AB’ye yakınlaşma eğilimine değerler ve ortak ilkeler çerçevesinde temennide bulunur” denildi.
AB komisyonu, Papa’yı sıcağı sıcağına doğruladı. Başbakan Erdoğan “Papa, AB sürecimize destek verdi” diye uydursa da, AB Komisyonu, müzakere sürecini askıya aldı. Türkiye’de en fanatik AB yandaşlarında bile derin bir hayal kırıklığı. “Tren kazası olmadı, tren raydan çıkmadı, sadece yavaşladı” diye teselli ikramiyesi uydursalar da, şimdilik tren durdu. Türkiye’ye üçüncü mevkiin bile layık görülmediği yolculuğun devam şartı Kıbrıs. Komisyon Üyesi Olli Rehn, “Altın gol atabilirsiniz” diyor. Oysa, altın gol, maçın uzatma dakikalarında atılır. Maç bitmiş gibi. Bir dahaki maç ne zaman oynanır, Papa’nın temennisi faydalı olur mu, bilinmez.
Dinler arası diyalog masalı
Papa’nın dinler ve medeniyetler arası diyaloga katkıda bulunduğu yorumu da bir aldatmaca.
Bir kere, Papa bu niyetle Türkiye’ye gelmedi. “Vatikan Devlet Başkanı” Papa, Türkiye Cumhurbaşkanı Sezer’in daveti üzerine Türkiye’ye geldi sanılıyor; ama, öyle değil. Davet sahibi aslında, Fener Rum Patrikhanesi. Hıristiyan dünyası 950 yıldır Katolik ve Ortodoks diye bölünmüş, kıyasıya rekabet içinde; Patrikhane, dünyadaki ortodoksların ruhani lideri olduğu iddiasında.
Patrikhane’nin Türkiye devletinden talepleri var. Heybeliada Ruhban Okulu’na izin verilsin, azınlık vakıfları üzerindeki kısıtlamalar kaldırılsın, Fener Patrikliği’nin Ekümenik (yani bütün ortodoksların lideri) olduğu kabul edilsin vs.
Bu taleplerin doğruluğu yanlışlığı, Türkiye’nin bu taleplere yaklaşımının isabet düzeyi elbette tartışılır. Ne ki, Patrikhane, AB yolculuğundaki Türkiye’nin bu talepleri karşılaması için hıristiyan Avrupa’nın baskı yapmasını istiyor. Türkiye, bölünmez bütünlüğüne yönelik bir tehdit algısı ile bu taleplere ve özellikle ekümeniklik iddiasına karşı çıkıyor. AB ise, Fener Patrikliği’nin taleplerinin kabul edilmesi için AKP’ye baskı yapıyor.
İşte, Fener Patrikliği’nin Papa’yı Türkiye’ye davet etmesinin asıl nedeni, bu taleplerine Papa’nın desteğini almaktı. Papa ise bu daveti, Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasında bin yıldır süren bölünmüşlüğü giderme, Hıristiyanların birliğini sağlama yolunda fırsat olarak görüyordu.
Fener Patrikliği’ni ortodoksların ruhani lideri değil, Eyüp Kaymakamlığı’na bağlı bürokrati
k kurum sayan Türkiye, din motifli bu ince diplomasiye fırsat vermek istemedi. Sonuçta, Fener Patrikliği’nin daveti iptal edildi; Papa, Vatikan Devleti’nin başı olarak, Türkiye Cumhurbaşkanı Sezer’in davetlisi olarak gelmek zorunda kaldı.
Papa, Sezer’in davetlisi olarak geldiyse de, sonuçta kendi bildiğini okudu. Sultanahmet Camii’nde kıbleye dönmesinin hemen ardından Patrikhane’deki ayine katıldı ve Patrikhane için “ekümenik” ifadesini kullandı. Papa Benedikt ve Patrik Bartholomeos, yayımladıkları ortak bildiride, “Avrupa’nın Hıristiyan değerleri korunmalıdır” dediler.
Özetle, üç günlük ziyaret boyunca taraflar kendi meşreplerince takiyye yaptılar, birbirlerine sempatilerini sunarken karşı tarafın planlarını bozmaya çalıştılar, dinler arası diyalog perdesi gerisinde kendi siyasi hedeflerine ulaşmak istediler.
Bu ziyaretten kim daha kârlı çıktı, epey tartışılır. Şimdilik kesin olan sonuç, “Papa, Türkiye’nin AB yolculuğuna destek verdi” diyen Tayyip Erdoğan’ın yalancı çıktığı.
Keşke Tayyip Erdoğan, fıkradaki Bektaşi babası kadar uyanık olsaydı.
Dinler arası diyalog böyle olur!
Katolik papaz, Yahudi keşiş ve Bektaşi babası birlikte yolculuk ediyorlar. Bir hana konuk olmuşlar. Hancı, üç samimi arkadaşa “müessesenin ikramı” diyerek bir tepsi baklava göndermiş. Kafadarlar, “Bu baklava dişimizin kovuğunu bile doldurmaz, şimdi uyuyalım, en güzel rüyayı kim görürse, sabah, baklavayı o yesin” diye sözleşmişler.
Sabah olmuş, birbirlerine rüyalarını anlatmışlar.
Papaz demiş ki:
– Rüyamda Hazreti İsa ile cennette kevser şarabı içiyordum.
Keşiş demiş ki:
– Ben de rüyamda Hazreti Musa ile Tur Dağı’nda kudret helvası yedim.
Bektaşi babası da demiş ki:
– Erenler, rüyamda gördüm ki, biriniz Hazreti İsa ile cennette kevser şarabı içiyor, öbürünüz Hazreti Musa ile Tur Dağı’nda kudret helvası yiyor. ‘Bunlar bu muhabbeti bırakıp gelmezler’ dedim, rüyadan uyanıp baklavayı hallettim. Hakkınızı helal edin!
Bektaşi babasına afiyet olsun!
Burası Türkiye.
Rahmi Yıldırım
1 Aralık 2006