İsrail’in 12 Temmuz 2006’da Lübnan topraklarına yönelik başlattığı ve 34 gün boyunca süren saldırısı, Hizbullah ve Mukavemet (Direniş) cephesinin çetin direnişi ile karşılaşınca hedefindeki “Vaat Edilmiş Topraklara” erişemedi. Lübnan üzerinden başlatılan ve bu ülkenin ötesine götürülmesi planlanan Savaşın birinci raundunu Tzahal güçleri (İsrail ordusu) kazanamadı ve girdikleri topraklardan ilk kez “boynu eğri” olarak döndü. ABD’nin […]
İsrail’in 12 Temmuz 2006’da Lübnan topraklarına yönelik başlattığı ve 34 gün boyunca süren saldırısı, Hizbullah ve Mukavemet (Direniş) cephesinin çetin direnişi ile karşılaşınca hedefindeki “Vaat Edilmiş Topraklara” erişemedi.
Lübnan üzerinden başlatılan ve bu ülkenin ötesine götürülmesi planlanan Savaşın birinci raundunu Tzahal güçleri (İsrail ordusu) kazanamadı ve girdikleri topraklardan ilk kez “boynu eğri” olarak döndü.
ABD’nin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Savaş esnasında ve bitiminden sonra yaptığı zerzevat satıcılığında; “Lübnan iç kargaşa ve suikastlar dönemine girmiştir” beyanında bulunuyordu. Lübnan’da hiçbir şey tesadüfen olmaz derler. Çünkü Lübnan’da başta İsrail ve Batı merkezleri olmak üzere herkes kendi çapında örgütlüdür. Zira Lübnan’ın siyasal gidişatında bir şeyler olduğunda, herkes gözünü Lübnan ötesine çevirir ve süreci ateşleyen güç veya güçlerin adresini aramaya çıkar. Bu meyanda Lübnan ile ilgili kafa yoranlar için garip olmayan bu siyasal süreç bir ölçüde bekleniyordu. Ve savaş sonrası ilk suikastın fitili ateşlenmiş oldu.
İsrail’in Lübnan ve Lübnan ötesi için planladığı üç aşamalı stratejisinin ikinci ayağı devreye sokuldu. Lübnan’ın iç kargaşaya çekilmesine hız verildi ve Maruni politikacılardan faşist Falanjist (El-Ketaib) partisinin Sanayi Bakanı Pierre Cumeyil (Piyer Cemayel), bir suikast sonucu öldürüldü. Bir asır’a yakındır Lübnan siyasetinde etkin olan Cemayel ailesi, 1940’li yıllardan bu yana İsrail ve Batı merkezleriyle Lübnan’ın geleceğine yönelik hep işbirliği içerisinde oldu. Hatta 1975 Lübnan İç Savaşı döneminde Falanjist partinin lideri olan Beşir Cemayel, açıktan açığa İsrail ile işbirliğine girerek, o dönem yüzlerce Filistinli ve Lübnanlı Şii ve solcuların katliamına bizzat katılmış bir milis idi. Beşir Cemayel’in, İsrail ve Batı merkezlerine yaptığı bu katkılarından dolayı, 1982 yılında Devlet Başkanı olarak ödüllendirilmişti. Ancak, Beşir Cemayel bu koltukta sadece üç hafta gibi bir süre kalabildi. O topraklarda gözü olanların ve aynı zamanda bölgede yürütülen kanlı hakimiyet savaşlarının kurbanı oldu. İsrail Cemayel’in ölümünü gerekçe yaparak, Batı merkezlerinden aldığı destek ile Beyrut’u iki buçuk ay kuşatma altına aldı. Yüzlerce sivil ve savunmasız insanı katletti ve Beyrut’u harabeye çevirdi.
Lübnan’ın içine girdiği veya çekilmeye çalışıldığı bu karanlık süreç ve Piyer Cemayel suikastı, atomize olmuş bölgenin “lanetli topraklarına” ne gibi bir sarmal ve karmaşık hal katacaktır. Bunu şuan kestirmek zor olsa da, Lübnan çerçeveli bölgeye yönelik geliştirilmek istenen sürecin ateşinin alazlarının bölgeye yayılabileceği söylenebilir.
Lübnan üzerinde dönen film şeridinin karmaşıklığı, izleyicileri ve aktörleri bu filmin sonu nasıl bir rota izleyecek diye merak içerisinde bırakmaktadır. Bölgede oyuncular ve aktörler güçlü olunca, Lübnan’ın karanlıklar dehlizine çekilmesinin önünde, arkasında kim ve kimlerin olduğu kaba bir söylemle biliniyor. Bu aktörler geçmiş iç ihtilafları dinamitledikleri gibi, Lübnan ötesi süreci perde gerisinden kışkırtıyorlar. Yani geçmiş iç ihtilafları kışkırtan ve iç savaşın fitilini tutuşturan güç ve güçlerin dün olduğu gibi bugünde kim veya kimler olduğunu söylemek zordur. Ancak, Batı merkezleri İsrail’in bekası gereği Lübnan’ın iç dengelerinde istikrarlı bir gidişattan yana değiller. Hal böyle olunca Lübnan üzerinde dolaşan iç ve dış savaş hayaleti kendini ısıtmaya çalışıyor.
Daha önceki yazılarımızda da söylemiştik. Savaştan sonra Lübnan ve bir başka yerde iç fay hatlarının altının kazınacağını, bu vesileyle provokasyon ve kışkırtıcı eylemlerin hayata geçirileceğine dair tespitlerde bulunmuştuk. Zira, Lübnan’da süre gelen kaos ve kriz, ne yenidir ne de son olacaktır.
Başta ABD, İsrail ve müttefikleri olmak üzere, Lübnan’da uygulamaya konulan kışkırtıcı süreç yeni bir siyasi süreç değildir. Yeni olan sadece Papaz’ın kızı ABD’nin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın, İsrail’in Lübnan yönelik saldırısı sırasında Tel-Aviv’den dünyaya açıkladığı, “Yeni bir Ortadoğu doğuyor” kavramıydı. ABD ve İsrail, Ortadoğu’nun hassas karnı olan Lübnan üzerinden “Yeni bir Ortadoğu’nun” şekle ve şemae girdiğini alenen ilan ettiklerinde erken davranmışlardı. Çünkü onlara göre, “savaş yöntemiyle en kısa yoldan” amaç ve hedefleri üzerinde başarı elde edeceklerdi. Bu girişim şu an tutmadı. Tutmadı ama, Ortadoğu’ya yabancı olmayan kesimlerce bilinen karanlık ve “lanetli” bir sürecin fitilini ateşlenmişti.
Lübnan’ın siyasal sisteminin temeli hassas noktalar üzerine inşa edildiği için, ülkenin iç dengelerinde ve mezhepçi yapıda oynamak bölge ve bölge dışı aktörlerin işini kolaylaştırıyor. Lübnan Ortadoğu’da kendine has yapısıyla ender bir ülke olup, tarihinde en çok iç çekişmeler ve çatışmaların zemin bulduğu bir yer olmuştur. Bu vesileyle Lübnan’ın toplumsal dengelerini, etnik/dini ve etik yapısını iyi bilmek önemlidir. Yani Lübnan’ın mozaik yapısı salt klan ve mezhepçilik üzerine olunca, ister istemez siyasi, erk ve iktidar kavgası iç çekişmeler için elverişli bir hale dönüşebilmektedir.
Süreç içerişinde, Lübnan’da var olan mezheplerin, etnik ve dini yapıların siyasi yapılanmalara dönüşmesi, bu ülkenin siyasal sisteminin sorgulanmasına neden olmaktadır. Çünkü Lübnan’ın siyasal sistemi, bu ülkenin siyasal gidişatına yönelik ibrenin şu ve bu tarafa çekilmesine imkan vermektedir. Salt mezhepçi sistem üzerine kurulmuş Lübnan’ın siyasal yapısı onun üzerinde oynanması için yeteri kadar malzemeyi bağrında barındırmakta veya bulundurmaktadır. Bu sistemin böyle olmasında ise, yine Batının sömürgeci güçleri suçludur.
Yani Lübnan, siyasal sistemi mezhepçi yapıdan arınmadığı sürece, iç dengeler üzerinde oynanmaya elverişli bir ülkedir. Bu mezhepçi yapıdan ülke sisteminin ayrılması için Hizbullah lideri Hassan Nasrallah, geçmişte El Vatan El Arabi ile yaptığı bir söyleşisinde, “Mezhepçilik Lübnan’da iç savaş demektir. Lübnan’daki mezhepçi sistemin zalim ve bozuk olduğunu, değişmesi gerektiğini söyledik. Alternatif sistem ise, Lübnan halkının belirleyeceği bir sistem olmalı. Önemli olan eşitlik, adalet, barış ve huzur getirmesidir”, (Aktaran, Faik Bulut, İslamcı Örgütler) demişti.
H. Nasrallah dünde bugünde bunu söylüyor ama, ülke sorunlarının da sadece İslam’i temelde çözülebileceğini ekliyor. Evet Hizbullah bugün de Lübnan’da çözümün “bir ulusal uzlaşı” hükümetinin oluşması ve huzurun sağlanması görüşünü savunuyor. Lübnan’ın eşitsiz siyasal sistemi ve Marunilerin ülkenin Cumhurbaşkanlığı gibi noktalarını veya ülkenin ekonomik kalbi olan Merkez Bankası gibi siyasal güç merkezlerini ellerinde bulundurmaları, 1943 yılından bu yana olduğu gibi gelecekte de bu eşitsiz sistemin sorgulanmasını devam edecektir.
Özetle, iç savaştan bu yana ciddi olarak suların hiç durulmadığı Lübnan merkezli, Ortadoğu’ya yönelik uluslararası güçlerin hakimiyet kavgası göz önüne getirildiğinde, Lübnan’da gözü olan çıkar merkezlerinin süreci tetiklemeye çalışmaları, o topraklara yabancı olmayan insanlara bir çok veri sunar. Ülkenin siyasal sürecine bakıldığında diğer suikastlarda olduğu gibi P. Cemayel suikastının hikayesi de bin bir gece hikayesine döner.
Eğer Lübnan’da iç çekişmeler bir iç savaşa dönüştürülürse, bu salt Lübnan’la sınırlı olmayacağı gibi, bütün bölge devletle
rine ve uluslararası güç dengelerine etkisi kaçınılmaz olur. Zira Suriye’nin girişimiyle Lübnan’da tarafların bir araya gelerek imzaladığı El-Taif Anlaşması uyarınca garanti edilen “ulusal birliği” çiğnenmiş olur ve ülke 1990 öncesi güvensizlik ortamına döner. Bu da etnik ve mezhepçi bir yapıyı daha fazla öne çıkarır ve Lübnanlıların birbirini boğazlamasının tekrar önü açılmış olur.
Zaten İsrail başta olmak üzere, ABD ve müttefikleri Lübnan’ı böyle bir sürece doğru uzun zamandır kışkırtıyorlardı. Şu an sokaklara dökülmüş halkın demokratik taleplerine kulaklarını kapatan Fuad Sinyora, ABD ve Batı merkezlerini dinlediği kadar Lübnan halkının sesini dinlemekten yana değil.
Her gün endişelerin arttığı bir atmosfere giren Lübnan’ın siyasal rotası diken üzerinde ilerliyor. Başbakan Fuad Sinyora ve hükümetteki müttefikleri, Lübnan halkıyla Hizbullah ve Mukavemet (Direniş) cephesinin arasını germeye yönelik İsrail, ABD ve müttefiklerinin stratejisine hizmet eylemektedir. Ortadoğu coğrafyasına Batının diplomatik tüccarlarının, art arda gelmeleri ve bölgedeki müttefiklerini önümüzdeki sürece yönelik gelişmelere refakat etmeye hazırlamaları, hiçte hayra alamet değildir.
Lübnan’da ne İsrail’in ne de bir başkasının işleri noktalanmamıştır. İsrail’in önümüzdeki günlerde yeni ve ek bir bakanlık oluşturacağı, adının da “Stratejik Tehditler Bakanlığı” olacağı yönündeki söylentiler onun bölgeye yönelik önümüzdeki süreçte yeni bir savaş hazırlığında olduğunun habercisidir.