Tayfun İşçi – KESK eski MYK Üyesi Kamu emekçileri sendikalarında korkunç bir tükeniş yaşanıyor. Niteliksel gerilemenin yanı sıra niceliksel olarak ta büyük bir üye kaybı var. Özellikle öğretmen emekçiler açısından Türkiye tarihinde ilk defa ” sağcı” öğretmenler “solcu” öğretmenlerden daha fazla bir örgütlenmeye ulaştı. Bu durum elbetteki sorgulanmalıydı. Nitekim KESK içinde de bu tükenişin tartışılmasına […]
Tayfun İşçi – KESK eski MYK Üyesi
Kamu emekçileri sendikalarında korkunç bir tükeniş yaşanıyor. Niteliksel gerilemenin yanı sıra niceliksel olarak ta büyük bir üye kaybı var. Özellikle öğretmen emekçiler açısından Türkiye tarihinde ilk defa ” sağcı” öğretmenler “solcu” öğretmenlerden daha fazla bir örgütlenmeye ulaştı. Bu durum elbetteki sorgulanmalıydı. Nitekim KESK içinde de bu tükenişin tartışılmasına başlandı. Bu nedenle de “Program Kurultayı” adı altında kendini gözden geçirme kararı alınmış durumda. Bu çabanın boşa çıkarılması içinde çabalar da yok değil. Kabahati başka yerlerde arayıp kendine dokundurtmama da giderek gelişiyor.. Böylesine bir durumda bu sendikaların kuruculuğunu yöneticiliğini ve sorumluluğunu en üst düzeyde yaşamış biri olarak KESK ‘i değerlendirmek bir ölçüde kendimi de değerlendirmek olacaktır. Bunca zaiyattan kurtulmanın yolu da işe kendinden başlamak değimlidir? Bu anlayış üzerinden KESK’le ilgili değerlendirmelere katılmak boynumuzun borcudur.
KESK, 1990’lı yıllarda yeniden toparlanmaya çalışan sosyalist,devrimci demokrat,yurtsever emekçilerin yasakları tanımayıp aşarak oluşturduğu birlik ve mücadele anlayışının ürünüdür. Kurucu kadro esas olarak meslek örgütü oluşturmaktan çok sisteme karşı mücadele eden bir örgütlenme arayışındadır.
Siyasal örgütlenmenin koşullarının olmayışı, diğer legal örgütlenmelerin de önünün parti kurma ve üye olma yasağı- dernek kurma yasağı gibi yasaklarla kesilmiş olması bu emekçilerin siyasal örgütlenme için legal bir zemin yaratılması arayışına yöneltmiştir. Bu nedenle Emekli eğitimcilerin derneği olan Eğit-Der içinde örgütlenmeye başlanmıştır.
Kuşkusuz ekonomik sömürü had safhadadır ve ekonomik mücadele de devrimci emekçilerin gündemindedir. Sendikalar, sol sosyalist güçler açısından sosyalizmin volan kayışları olarak görülmekte ve sendikalara önem atfedilmektedir. Ancak asıl hedef bir an önce örgütlenme ve mücadele etmektir. Bu örgütlenmenin adı veya biçimi tali plandadır.. Özel olarak sendikalaşmaya yöneliş belirli yönlendirmeler ve sendikalaşma yönlü kanalların açılması sonucunda gerçekleşmiştir. Adeta bu devrimci potansiyelin sistem dışı kanallara akması engellenmek istenmiştir. İlk sendika kurucuları siyasal nitelikli kadrolardır. Sendikalar bu siyasal anlayışlar üzerinden kurulmuştur.
80 öncesi esas olarak legal ve parlamenterist anlayışı benimsemiş siyasetlerden gelenler bir an önce sendikalaşmaya geçmiştir. Devrimci ve sistem dışı mücadele hedefi olanlar ise önce siyasal oluşumlarını asgari düzeyde tamamlamaya yönelmiş sonrada bu siyasal guruplar üzerinden sendikalaşmaya yönelmiştir. “Sendikal haklar komisyonlarında “ısrar her ne kadar sendikaları aşağıdan kitlelerle birlikte kurmaya dayandırılmışsa da özde önce siyasal guruplaşmada ısrar olarak anlaşılabilir.
Kamu çalışanları iş vereni devlet olan emekçilerin örgütlenmesidir. Kamu çalışanlarının örgütlenme alanları esas olarak yasaların çok katı işlediği bir alandır. Bu durum yasalar için mücadelenin öne çıkarılmasında önemli bir rol oynamıştır.Yasaklara rağmen fiili olarak oluşturulan bu sendikal mücadele örgütleri, kendi varlıklarını yasallaştırmayı kitleselleşme adına ön plana almıştır. Bu yaklaşım esas olarak mücadele zeminini sağlamlaştırma anlayışının bir sonucu olarak gelişmiştir. Örgütlenme zeminini güçlendirmek için örgütü güçlendirmek yerine, devletin yasal güvencesine sığınma yanlış anlayışı ağır basmıştır.
Mücadelenin ağırlıklı yönü “Grevli Toplu Sözleşmeli Sendika yasası ” talep etmekle geçmiştir. Bu yaklaşım kendi içerisinde fiili ve meşru örgütlenme ve mücadele etme anlayışından uzaklaşmayı getirmiştir.
Madem ki yasal güvence esastır ve yasalar emekçilerin ortak örgütlülüğüne kapalıdır. O halde kamu emekçileri ayrı örgütlenmelidir fikri de yasallaşma talepleriyle birlikte gelişmiş,”Haklar yasalardan önce gelir” tespitlerinden uzaklaşılmıştır. Bu ayrışmada İşçi sendikaları da yasalarla çelişmemek adına yasal görmedikleri kamu emekçileri sendikalarından uzak durmaları etkili olmuştur.
Yasalar sendikalara siyaseti yasaklamıştır. Sistem ve yasalar toplumsal kabul için sayısal çoğunluğa bakar. Yasallaşmanın yolu bir ölçüde siyasetten de arınma zorunluluğunu dayatır. Yasallaşmayı hedeflemiş bir sendika için yasalara uygun hale gelmek yani sistem dışlı taleplerden uzaklaşmak gerekmektedir. Bu da siyasi yanın törpülenmesini getirir. Yasal sendikalarda nitelik önemli değildir. Önemli olan niceliktir..Bu yanlış yaklaşım geri bıraktırılmış kitlelerin geri yanlarına oynamayı devrimci kadroları yıpratmayı ve dışlamayı getirmiştir. Böylece sınıf sendikacılığı anlayışı dışlanmış kitle sendikacılığına yönelim değer kazanmıştır. Bu durum sendikalardaki değer kavramından da büyük oranda uzaklaşmayı getirmiştir. Daha önce politik öngörü ve devrimci duruş, kadro seçiminde esasken, şimdi kitle bağı esas alınmaya başlanmıştır. Böylece kitle kuyrukçuluğu sendikal anlayışta hakim hale gelmiştir.
Kamu emekçileri sendikaları başından beri bir örgüt olamamıştır. Zira örgüt ortak amaç ekseninde ortak hareket edenlerin birlikteliğidir. Oysa kamu emekçileri sendikalarında bir an önce üye edinme anlayışından kaynaklı olarak alınan kararlar bağlayıcı olmamıştır. Böylece birliktelik kurallara oturtulmamıştır. Amaçlar ve tüzük kağıt üzerinde kalmıştır. üyeler sendikaya karşı kendilerini sorumlu hissetmemiştir. Kararlara uyanlar sistemle çatışmaya girerek yıpranırken, bazı üyeler sistemle uzlaşı içerisinde sendikal kararları boşa çıkarmışlar ve iş ortamında çatışma yaşamamış ve yıpranmamışlardır. Kararlara uyanlar geri memur kitlesi içinde uyumsuzlar olarak suçlanmışlar, işyerinde sendika temsilcileri kitlelerin geri yanları ile uzlaşanlardan oluşturulmuştur. Böylece sendika, kitleselleşme adına örgütlü devrimci elemanlarını tasfiye eder duruma düşmüştür.
Sendikalar önceleri siyasal guruplar üzerinden oluşmuştur. Bu siyasal sendika içi guruplar, sendikalara dar gurupçu yaklaşmış üyelerin demokratik bir biçimde karar mekanizmasına katılımını ortadan kalkmıştır. Guruplar adına temsilciler koalisyonları yeterli görülmüştür. Bu yaklaşım sendika üyelerinin sendikalardan uzaklaşmasını siyasi seçkinlerin örgütüne dönüşmesini getirmiştir. Ancak yasalcı anlayışın gelişmesi ile birlikte bu siyasal farklılıklarda yasa karşısında aynılaşmış ve siyasal temsilci özelliklerini kaybedip bürokrat kişiliklere dönüşmüşlerdir. Bu bürokratik kesim kendi kitlelerine siyasal yönlerini gösterirken uygulamada bürokratik ve yasalcılıkta birleşmişlerdir. Giderekte kendi siyasetlerine kendilerini dayatmışlar siyasal örgütleri tanımamaya yönelmişlerdir. Böylece bu siyasal kadrolarda siyasallıktan uzaklaşmışlardır. Bürokrasi şu anda sendikalardan aldığı güçle kendisini oraya taşıyan siyasal güce karşı değişik yöntemlerle savaşmaktadır.
Sendikaların yanlışı ile uzlaşma sendikalarda siyaseti bitirmektedir. Siyasal alan kendi zaaflarından kaynaklı kitlelerle buluşamamakta ve giderek daralmaktadır.Bu nedenle siyasetin sendikalara ihtiyacı vardır.
Sendikalar kısmen kitlesellik kazanmıştır Ayrıca hem siyasetin ihtiyaç duyduğu ekonomik güce sahiptir hem de sistem tarafından bir ölçüye kadar kabul görmektedir. Siyasetin legal
zemini rahatça kullanması için sendikalara bağımlılığı vardır. Bu nedenle sendikal alandaki yanlışlara karşı doğrudan bir eleştiri yapılmamakta büyük ölçüde yanlış yaklaşımlar hoş görülmektedir. Bu da siyasal yapıların da kamu emekçileri sendikalarından olumsuz olarak etkilendiği söylenilebilir.
KESK sosyalist, devrimci yurtsever ve demokratların platform halinde bir bileşenidir. Bir demokrasi platformu, bir cephe örgütlenmesi olarak değerlendirilebilecek bir oluşum olarak doğmuştur. Reel sosyalizmin yıkılması, sosyalizmin prestij kaybetmesi bu kadroları olumsuz etkilemiştir. Sosyalizme olan inanç ve sistem karşıtlığı gerilemiş, sistem içinde sorunlara çare aranmasını getirmiştir. Bu durum sendikaların politikadan uzaklaşmasını demokrasi mücadelesindeki rolünün azalmasını getirmiştir.
Demokrasi mücadelesinden uzaklaşma sendikaları mesleki sorunlara yöneltmiş, bu örgütlerin meslek örgütü haline gelmesine yol açmıştır. Meslek örgütü durumuna kayma kuşkusuz İşkolu temelinde örgütlenmeden de kaynaklanmaktadır. Sınıfın emekçi boyutunun önüne işkolu temelinde meslek anlayışı geçmiştir. Bu işkolu temelindeki örgütlenmenin günümüz koşullarında karşılığı da kalmamıştır. Esnek üretim tarzı iş kolunu anlamsız hale getirmektedir. Sendikaların örgütlenme modelindeki statükoculuk sendikaları daraltmaktadır.
Kamu emekçileri esas olarak devlet içinde çalışan emekçilerdir. Dünyada gelişen neoliberal politikalar ulus devleti küçültmeye yönelmiştir. Bu politikalar kamu alanını daraltmakta başta da kamu çalışanlarını işsizleştirmeyle tehdit etmektedir. Buna karşılık Kamu emekçileri kendi emeklerini örgütleyip pazarlık güçlerini arttırıp piyasada değerlendirmeleri gerekirken kendilerini kamu alanına hapsetmiş, kamu alanını koruma adına devleti dış pazarlara karşı korumaya yönelmiştir. Emeğin çıkarlarını kamuculukla özdeş görmüştür. Bu anlayış çalışanlarla çalıştıranları yakınlaştırmış sendikalarda demokrasi mücadelesinin gerilemesine yol açarken. Kamuyu koruma adına milliyetçilik gelişmiştir.
Toplu pazarlık hakkı emekçilerin özgür iradesi ile emeğini piyasada pazarlamasıdır. Emeğe olan talebin özelde mi kamuda mı olmasından çok emeğin karşılığını alıp almaması önemlidir.Emekçiler açısından emeğin istihdam seçeneklerinin genişlemesi emeğin pazarlık gücünü arttıran bir olgudur. Hizmet sektörü her geçen gün genişleyen bir sektördür. Ancak bu genişleme giderek özelleşmektedir. Özel iş alanlarının açılmasının çalışanlar açısından bir tehlike olarak görülmesi anlaşılır değildir. Bu alanlarda çalışma koşullarının ve iş güvenliğinin sağlanması emekçilerin gücü ile ilgilidir. “Sosyal devletteki haklarımız gidiyor” diyip devleti sahiplenme yerine emeğin örgütlü gücünü harekete geçirme gerekmektedir. Oysa sendikalarda varlığını ve güvenliğini devlet yasalarının güvencesinde görme egemen olmuştur. Bu durum sendikaların kendi gücüne güvensizliğini getirmektedir.
Emekçilerin gücü üretim güçleridir. Sendikalar bu güçlerini gerek örgüt olamamaktan kaynaklı yani aldığı kararlara kitlesinin katılma zorunluluğunun olmaması gerekse sistemle çatışmayı göze alamamaktan dolayı gereken ölçüde kullanamamıştır.
Grev gibi üretim sürecini etkileyen eylemler yerine propaganda amaçlı basın açıklamaları ve mitinglerle yetinmektedir. Propaganda amaçlı eylemler özünde örgütü tanıtma dönemlerinin eylem tarzıdır Bu eylem tarzı başlangıçta bir çok kez yenilenerek gerçekleştirilmiştir. Oysa şimdi sendikanın tanınmaya değil, hak alamaya ihtiyacı vardır. Bunun da yolu üretimden gelen gücün kullanılmasıdır.
Sendikalarımızda gelişen popülist yaklaşım grev fonlarının grev için değerlendirilmesi yerine popülist sendika binalarının alınmasını getirmektedir. Bu da sendikal bürokrasi ile emekçiler arasındaki yaşam farkının her gün biraz daha emekçiler aleyhine büyümesini getirmektedir.
Kamu emekçileri Sendikalarında demokrasi her zaman bir sorun olmuştur. Demokrasi farklılıkların yönetim ve karar alınmasına katılım olarak algılanırsa sendikalarımızda genellikle salt çoğunluk temsilcilerinin iktidarı uygulanmıştır. Azınlıkta kalan yaklaşımın ise kendisini ifade etmesinin koşulları ortadan kaldırılmıştır. Bu hiyerarşik örgütlenme seçkinlerin iktidarını hazırlamıştır. Daha iş yerlerimizden itibaren uygulanan delege sistemi ve temsilci sistemi bir kurum olarak işletilmemiş bireyler üzerinden kararlara ulaşılmıştır. Bu durum sendikaların daha iş yerlerinde emekçilerden kopmasını getirmiştir. Şubeler hala delegeler üzerinden kongrelerini yapmaktadır oysa doğrudan demokrasinin şube genel kurullarında uygulanmaması için hiçbir neden yoktur.
II.BÖLÜM: KESK BİZİMSE HATALARDA BİZİMDİR
Demokrasi öncelikle taban iradesinin örgüte yansıması demektir. KESK’te uygulandığı iddia edilen demokratik merkeziyetçilik ilkesi bütün yetkileri tavana bırakan bir işleyiştir. Alt kurumları kurumsal olarak işlemeyen bir örgütlülükte her şeyin yukardan belirlenmesi kendiliğinden ortaya çıkar, İşyeri örgütlülüğü büyük ölçüde hayata geçirilmemiştir. Bu temsilcilik kurumu olsa bile işyerinin görüşü değil, işyeri temsilcisinin kişisel düşünceleri örgüte yansımaktadır. Şubelerin örgüte yansımaları da şube yönetim kurulundaki çoğunluğun düşünceleri, hatta çoğu kez şube başkanının şahsi düşünceleridir. Eğer tabanın görüşleri iletiliyor olsa, aynı guruptan olan şube başkanlarının sunduğu raporların aynı olma olanağı yoktur. Zira tabanın özgünlüğü farklı düşüncelerin örgüte taşınmasını gerektirir. oysa bu durum birkaç istisna dışında hiç görülmemiştir. Bu da bize tabandan gelen görüşlerin değil siyasal guruptan gelen düşünce ve önerilerin veya kişisel düşüncelerin örgüte taşındığını göstermektedir.
Demokrasi özünde devlet dışı toplumculuktur.Toplum da yereldedir.. Bu nedenle başlangıçta Şubeler platformu yerel inisiyatifi harekete geçirmeyi hedeflemiş bir oluşumdu. Oysa bu gün bu platformun merkezin kararlarının altını doldurmaktan başka bir rolü kalmamıştır. Ayrıca bu platformların resmi anlamda yetki ve sorumluluğunun olmaması bu yapının gereken rolü oynamasını da engellemektedir.
Tabanın irade ve görüşlerinin örgüte taşınmaması tabanın örgütten uzaklaşmasını getirmektedir. Taban,kendisini gereksiz görmekte Merkeze eleştiri ve katkı sunmaktan her geçen gün biraz daha uzaklaşmaktadır.. Artık eleştiriler örgüte yapılmamakta eleştiriler üyelerin kendi aralarında yapılmakta bu eleştirilerde dedikodu boyutunda kalmaktadır. Bu durum sağlıklı bir muhalefetin gelişmesini ortadan kaldırmaktadır. KESK’in yönetim kademesi kadar muhalefeti de yetersizdir.Gelişme tez ve antitezlerin mücadelesi içerisinde sağlanır. Bu gün KESK’te sağlıklı bir muhalefetten söz edilemez. Muhalefeti olmayan bir örgütte tükenmekle yüz yüzedir.
Emeğin yaşam alanını genişletmekle görevli sendikalar bu gün emekçilerin üzerinde giderek bir kambur durumuna gelmektedir.. Sendikaların son dönemde emekçilere kazandırdığı ciddi bir katkıdan söz edilemez. Olsa olsa katkısı birkaç yönetim yandaşı kişinin yönetimle bakanlık arası ilişki temelinde yaptırdığı tayinlerdir. Üye örgütünü yanında görmemektedir. Üye sistemin saldırıları karşısında sahipsiz bırakılmıştır. Bu güne kadar mağdur edilmiş üyeler için sürgünler dışında gösterilmiş yeterli bir çaba kamu oyuna yansımış değildir. Sürgünler için yap