DİSK/Basın-İş, DİSK/Dev Sağlık-İş ve Enerji-Sen’in düzenlediği “Güvencesiz Çalışanlar Nasıl Örgütlenecek” başlıklı söyleşi gerçekleştirildi. Konuşmacılardan sendika.org yazarı Tufan Sertlek, yeni işçi kitlesinin özellikleri üzerinde durdu. Sertlek “Herkes konuşuyor; dinciler, milliyetçiler, Kemalistler vs. Sadece eşitlik ve adalet isteyenlerin sesi duyulmuyor” diye başladığı konuşmasında Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle birlikte sınıf örgütlerinin güç kaybına uğradıklarını, bu süreçte sermayenin de büyük […]
DİSK/Basın-İş, DİSK/Dev Sağlık-İş ve Enerji-Sen’in düzenlediği
“Güvencesiz Çalışanlar Nasıl Örgütlenecek” başlıklı söyleşi
gerçekleştirildi.
Konuşmacılardan sendika.org yazarı Tufan Sertlek, yeni işçi kitlesinin özellikleri üzerinde durdu. Sertlek “Herkes konuşuyor; dinciler, milliyetçiler, Kemalistler vs. Sadece eşitlik ve adalet isteyenlerin sesi duyulmuyor” diye başladığı konuşmasında Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle birlikte sınıf örgütlerinin güç kaybına uğradıklarını, bu süreçte sermayenin de büyük bir işçileştirme ve sömürgeleştirme dalgası yürüttüğünü ifade etti. Ortaya çıkan yeni işçi kitlesinin yaşça genç olduğunu, işçi kimliğiyle kurduğu ilişkinin sorunlu olduğunu ve sınıf mücadelesi deneyimlerinin bu kitleye aktarılamadığını vurguladı.
Sorular üzerine de “Eskiden özelleştirmeye ilişkin öngörülerimiz abartılı bulunurdu, ancak onlar fazlasıyla gerçekleşti. Sermaye kara doymaz, milliyeti, vatanı yoktur. Tüm sermaye grupları yabancı ortaklık kurdu, tüm sektörler yabancı sermayeye açıldı, bize ise milliyetçilik vazediyorlar” dedi.
Diğer bir konuşmacı Metin Yeğin ise Güney Amerika deneyimlerini aktardığı konuşmasına “Yüzyıllardır ekip diktiğimiz tohumlara bile el koyuyorlar. Neo-liberalizm kölelikten bile daha kötü. Onlar için köle kadar masrafımız ve değerimiz yok” vurgusuyla başladı. Sonrasında Güney Amerika’daki işgal fabrikaları, yol kesiciler, El Alto maden işçilerinin mücadelelerinden ve topraksızlar hareketinden aktarımlar yaptı. Özetle “Güney Amerika neo-liberalizm tarafından çok büyük bir darbe yedi. Her şey satıldı, özelleştirildi. Sosyal haklar yok edildi. Başlangıçta bir bolluk algılaması oluştu. Ancak bir noktada direniş ortaya çıktı ve güçlendi. Sosyal hareketler içinde yoksullaşmaya, işsizliğe karşı mücadele sürdürerek bir gelişim yaşanıyor. Güney Amerika’da güçlü bir mücadele var, ama her şey tozpembe değil, ihanetler de var. Türkiye’de yıkım süreci henüz başında. Ancak ülkemizin geçmişinde de kuvvetli mücadeleler, isyanlar var. Önümüzde Latin Amerika’nın deneyimleri var. Mücadele daha hızlı gelişebilir. Ancak solun önemli kısmı yoksulların yaşamından, gecekondulardan çekildi. Bu yüzden etkisiz kalıyor” dedi.
Enerji-Sen Genel Başkanı Yunus Akyıldırım da enerji sektörünün özgün yapısı üzerinde durduktan sonra özelleştirmenin enerji sektöründe yarattığı yıkım ve talanı aktararak “enerji çalışanlarının 89’lardan başlayan bir süreçte yürüttüğü mücadele ve ortak örgütlenme deneyimlerinin üzerinden Enerji-Sen’in kurulduğunu” ifade etti.
Dev Sağlık-İş Örgütlenme Daire Başkanı Zeynep Çelik, “sistemin emekçileri parçalayarak yürüdüğünü, emekçilerin ise birleşerek mücadele etmek zorunda olduklarını” belirterek, sağlıktaki yıkım ve özelleştirme politikaları sürecinde bu alanda çalışanların ortak mücadelesinin zorunluluk haline geldiğini ve Dev Sağlık-İş’in bu doğrultuda mücadele ettiğini” iletti. Bu çerçevede Balcalı’da Tabip Odası ve SES ile birlikte yürütülen mücadelede işçilerin yapısı ve mücadele içinde yaşanan dönüşüm üzerinde durdu.
Sunumların ardından katılımcılar tarafından sorulan sorular cevaplandı. Sorularda ağırlıklı olarak Latin Amerika’daki hareketlerin iktidar perspektifi olup olmadığı, Türkiye ile Latin Amerika arasındaki benzerlikler ve farklılıklar, özelleştirme sürecinin etkileri üzerinde duruldu.
Sendika.Org