Bu küreselleşme dalgasının sonuna geliyoruz diye seviniyordum. Şimdi, insanlar kaderlerini piyasanın elinden kurtarabilir, geçen 25 yılın yaralarını sararak, yoksullaşmaya, küresel ısınmaya bir çözüm bulabilir, en azından bu süreçleri yavaşlatmak için bir şans doğabilirdi. Ama, Dünya Bankası’nın geçen hafta yayımladığı “bir sonraki küreselleşme dalgasını yönetmek” başlıklı rapora bakarsak, daha bu küreselleşmenin yaralarını sarmadan bir yenisi geliyormuş. […]
Bu küreselleşme dalgasının sonuna geliyoruz diye seviniyordum. Şimdi, insanlar kaderlerini piyasanın elinden kurtarabilir, geçen 25 yılın yaralarını sararak, yoksullaşmaya, küresel ısınmaya bir çözüm bulabilir, en azından bu süreçleri yavaşlatmak için bir şans doğabilirdi.
Ama, Dünya Bankası’nın geçen hafta yayımladığı “bir sonraki küreselleşme dalgasını yönetmek” başlıklı rapora bakarsak, daha bu küreselleşmenin yaralarını sarmadan bir yenisi geliyormuş. Ama, en azından, rapor “bir sonraki” diyerek, bunun sona erdiğini, “arada” , olanakların doğmaya başlayacağı tarihsel anda olduğumuzu da kabul etmiş oluyor.
Büyüklere masallar
Bu nedenle Banka, hemen, gözlerimizi kamaştırmak, olanakları görmemizi engellemek için başlıyor masallara: “Gelişmekte olan ülkelerde gelirler artacak, daha önce yoksul olan birçok vatandaşa otomobil sahibi olma, başka ülkelere tatile gitme olanağı getirecek” . Hadi bunlara inandık diyelim; iyi de, bu otomobillerin, uzak diyarlardaki tatillerin, yakıtı nereden gelecek, çıkan karbondioksit nereye gidecek?
Tabii ki raporu yazanlar aptal değil, bizim aptal olduğumuzu sanıyorlar, o kadar. Çünkü, hemen bu güzel görüntüye şerh düşüyorlar. Bu beklenen “ekonomik boom” (yanlış okumadınız, Banka “ekonomik boom” bekliyor) çevre koşulları, gelir dağılımı üzerinde olumsuz bir etki yapacakmış. Hımm. Financial Times ‘ın aktardığına göre, dünya nüfusunun yüzde 2’si dünyanın toplam servetinin yüzde 50’sine sahipmiş. İşte bu gelir dağılımı daha da bozulacak. Gerisini siz düşünün.
Çevre koşulları üzerindeki etkilere gelince, bu hafta gazete ve TV izleyenler “bu kış karlar nerede” diye başlayan haberlerde, Alpler’de, normal olarak martta çiçek açan kestane ağaçlarının bu yıl kasımda açtığını, 1880’den bu yana dünyanın en sıcak beş yılının 1998’den bu yana gerçekleştiğini dinlediler, uykuları kaçtı.
Ama rapor büyüklere masal anlatmaya kararlı: Çin, Meksika, Türkiye gibi birbirinden farklı ülkelerin refahı yükselerek İspanya’nın bugünkü düzeyine ulaşacakmış. “Bu, yoksullar için iyi haber” diyen rapor, daha suyu görmeden, bizi de çocuk yerine koyarak, paçaları sıvayıp devam ediyor: “Sürdürülebilir büyümenin dünyadaki yoksulluk azaltıcı muazzam etkisine şaşmamak elde değil” . Bence, böyle pembe dizilere değil de Banka’nın gerçeklerden bu kadar kopmuş olmasına şaşırmamak elde değil. Biz aptal mıyız? Banka, nasıl bir konjonktüre geldiğimizi bizlerden saklamaya boşuna çabalıyor.
Etki ve tepki
Morgan Stanley , bu sene genel müdürüne 40 milyon dolar yılbaşı ikramiyesi verdi ama, hiç olmazsa baş ekonomisti Roach akıllı bir adam. Kantarın topuzunun kaçtığını sık sık herkesten önce görür ve yazar. 1990’ların ortasında küreselleşme karşıtı hareketin gündemde olduğunu yazıyordu, daha hareket ortada yokken. Şimdi, yine uyarıyor: “Bu küreselleşme, tüketiciyi değil üreticiyi kayıran bir gelişme oldu” (Türkçesi: Emekçileri değil şirketleri kayırıyor). Sonra “Gini oranlarını” aktarıp gelir dağılımının, üstelik en hızla küreselleşen ülkelerde nasıl bozulduğuna, reel ücret artışlarının üretkenlik artışlarının gerisinde kaldığına dikkat çekiyor. Diyor ki, son yıllarda tarihin sarkacı, hep sermayeden yana gitti, şimdi kaçınılmaz olarak emekten yana geri gelecek. Sorun şu: Bu ne biçimde, ne şiddette olacak? Bu konuyla ilgili olarak da, geçen hafta, küreselleşmeden yana giden tarihin sarkacının şimdi yerelleşmeden (devletlerin kendi ekonomilerini, sınıflarını koruma eğiliminden) yana geri geldiğine, bu bağlamda dünyada hemen her yerde, eskisine göre emeğin taleplerine daha çok kulak vermeye yatkın partilerin iktidara geldiğine dikkat çekiyordu. Dünyanın en büyük yatırım bankalarından birinin başekonomisti, sermayeyi uyarıyor… Dünya Bankası ise pembe dizi üretmekle meşgul: Yoksullara araba, tatil, ekonomik boom geliyor…
İngiltere’de, Thatcher belediye evlerini içinde oturanlara satarak sözde bir “mülk sahibi toplum” yaratıyordu. Şimdi, ev stoku o kadar aşındı, ev fiyatları öyle bir düzeye ulaştı ki, The Guardian, “Başkentte oturan iş sahibi gençlerin yarısının ev sahibi olması artık olanaksız hale geldi” … “Konut sorunu piyasaya bırakıldı, mülk sahibi toplum hayali çöktü” diyor ve ekliyor: “Bundan sonra gelecek tartışmalar, piyasayı daha yaygınlaştırmanın değil sınırlamanın yolları üzerine olacak” . Umarım haklı çıkar, yoksa, Londra halkının yarısı, hava ısındıkça, buzlar eridikçe, deniz suları yükseldikçe, değil oturacak ev, üzerinde yaşayacak kara parçası bulmakta zorluk çekecek.
http://erginyildizoglu.blogspot.com