Emeğin ve artı-değer üretme/yeniden üretme mekanizmalarının çeşitlenmesiyle yeni mücadele alanlarıyla karşı karşıya geliyoruz. Kafa emeği-yoğun üretim araçlarının ve bilgisayar teknolojilerinin son kullanıcıya yönelik olması sebebiyle en önemli ayağı olan “yazılım”ın çok ciddi bir rant kaynağı olduğunu ve insan yaratıcılığının ürünleri olan yazılımların hızla bu alanda tekel olan şirketlerin elinde toplandığını teşhis edebiliyoruz. Bu durumu, olası […]
Emeğin ve artı-değer üretme/yeniden üretme mekanizmalarının çeşitlenmesiyle yeni mücadele alanlarıyla karşı karşıya geliyoruz. Kafa emeği-yoğun üretim araçlarının ve bilgisayar teknolojilerinin son kullanıcıya yönelik olması sebebiyle en önemli ayağı olan “yazılım”ın çok ciddi bir rant kaynağı olduğunu ve insan yaratıcılığının ürünleri olan yazılımların hızla bu alanda tekel olan şirketlerin elinde toplandığını teşhis edebiliyoruz. Bu durumu, olası sonuçlarını ve son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz “özgür yazılım”ın bu durum karşısında ne kadar etkili olabileceğini Linux Kullanıcıları Derneği üyesi ve PC Magazine yazarı Çağatay Çebi’yle konuştuk…
Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Elbette… Küçük yaştan beri bilgisayarlarla ilgiliyimdir. Mesleki tercihim de bu yönde oldu ve bilgisayar mühendisliğini bitirdim. Yaklaşık 1-1.5 yıldır profesyonel olarak yazılım mühendisliği yapıyorum. Yazılım mühendisliğini, bilgisayar programlarını, yazılımlarını geliştirme üzerine odaklanmış bir iş olarak düşünebilirsiniz. Şimdilerde kişisel bir girişimle, bir web sitesi oluşturdum. Burada programlama üzerine ücretsiz dersler, yazılım dünyasındaki önemli gelişmeler ve açık kaynak kodlu bazı projelerim bulunuyor. http://www.cagataycebi.com adresini kullanarak ziyaret edebilirsiniz.
Çağatay bey, aynı zamanda Linux Kullanıcıları Derneği üyesisiniz. Bizi Linux Kullanıcıları Derneği’nin (LKD) amaçları ve ilkeleri hakkında kısaca bilgilendirebilir misiniz?
Linux Kullanıcıları Derneği -kısaca LKD- Türkiye’de özgür yazılımı yaygınlaştırmak ve geliştirmek adına faaliyet yürüten ve en önemlisi kar amacı gütmeyen bir organizasyondur. Türkiye’deki bilgisayar kullanıcılarına Linux’u tanıtmak, sevdirmek ve kullandırmak kuruluşun en büyük arzusudur. LKD üyeleri büyük bir özveriyle, ücretsiz seminerler düzenlemekte, Linux kullanımını tanıtmakta ve yabancı dildeki birçok dokümanın çevirisini yapmaktalar. 2005 yılından beri LKD üyesiyim. Oldukça ufak bir aidatla sizin de üye olmanız mümkün. Açıkçası, özgür yazılımı desteklemek isteyen herkes, LKD’ye üye olmakla işe başlayabilir.
Siz yazılım alanında tekelleşme ve özgür yazılımla ilgili neler düşünüyorsunuz? Önemi nelerdir?
Isaac Newton, türevi kullandığımız her problem başına bir komisyon alsaydı, matematik pek fazla ilerleyemezdi. Einstein izafiyet, Darwin evrim için büyük telif ücretleri talep etseydi, ne evreni, ne de yaşamı açıklayacak düzeye erişebilirdik. Bilimsel katkılarıyla dünyayı değiştiren bilim adamlarını düşünün; asıl amaçları sadece para kazanmak olsaydı günümüzdeki seviyeye ulaşabilir miydik? Bence mümkün değil!
Özgür yazılım böyle bir şeydir. Siz bir proje geliştirirsiniz ve kaynak kodunu açarsınız. Birileri sizin projenize bakar ve onu daha iyi bir hâle sokar. Böylece, yazılım sürekli daha iyi hâle gelir. Kapalı yazılımsa tamamen zıttır. Projeyi hazırlar ve her şeyi kendinize saklarsınız. Sizinkine benzer bir çalışma sürdürmek isteyen birileri çıkarsa, her şeye sıfırdan başlamak zorundadır. Boşa harcanan zamanı, emeği, uğraşı bir tarafa bırakalım, işin bir başka boyutu da var. Sanayi devrimine bakıyoruz; buhar makineleri ilk olarak İngiltere’de faaliyete geçiyor ama çığır açan gelişmeler Fransa’da yaşanıyor. Çünkü İngiltere’de büyük patent yasaları, buhar makinesinin gelişimini engellerken; Fransa’da böyle bir engel bulunmuyor. Şimdi bunu günümüze uyarlayalım; siz yazılım dünyasını etkileyecek bir proje geliştiriyorsunuz, ama ismi lâzım olmayan firmalar önce bunu biz bulduk, hakları bize aittir diye kıyameti koparıyor. Davalar, tehditler ve baskılar sonucunda vazgeçmeye zorlanıyorsunuz. Sizce bu kimin çıkarınadır? Son kullanıcının çıkarına olmadığı kesin… Eğer James Watt, buhar makinesinin Fransa’da da haklarını almış olsaydı; belki de buharlı gemilere yüz yıl geç binecektik. Sonuçta yaratılan entelektüel ürünü üreten kişi, dolaylı mekanizmalarla, içinde yaşadığı toplum tarafından finanse ediliyor, eğitimini alıyor. Bu anlamda yaratılan ürünler kolektif bir nitelik de taşıyorlar. Bireysel yaratıcılık ve kolektivitenin ortaklaşa doğurduğu bir fikri veya ürünü de bir şirket çıkıp patentini alarak tekrar son kullanıcıya yani üretenlere para karşılığı satmaya başlıyor. Bu, etik olmamasının yanında insanlığın kültürel devinimini ve bu süreçte ortaya çıkan ürünleri piyasanın insafına terk etmek anlamına geliyor. Kaldı ki burada kitlesel iletişim araçlarının tekelleşmesi sonucunda toplumsal bilincin nasıl sistematik olarak maniple edildiğini ve örneğin İsrail’in veya ABD’nin işgallerinin halklar nezdinde nasıl meşrulaştırıldığını da göz önüne almak gerekiyor. Her alanda olduğu gibi bu alanda da tekelleşme insanlığa değil ulus ötesi şirketlere ve bu şirketlerin sürdürmek istedikleri düzenin devamlılık kazanmasına hizmet eder.
Son zamanlarda sıkça duyduğumuz bir isim de Ubuntu. Ubuntu nedir? Kısaca anlatır mısınız? Özgür yazılım alanında neleri değiştirdiğinden bahsedebiliriz?
Dünya genelinde üç yüze yakın Linux dağıtımı bulunuyor. Yeri gelmişken şunu da belirteyim; Linux bir işletim sistemi değildir; işletim sistemi çekirdeğidir. Bir işletim sistemini, tepeden tırnağa bir vücuda benzetirsek, çekirdeği beyin olarak düşünebilirsiniz. Dağıtımlarsa, bu beyin ekseninde yaratılan, başka başka vücutlardır. Kullanılan beyin aynıdır ama saçların nasıl olacağı, vücudun neye benzeyeceği ve aklınıza gelen diğer özellikler farklılık gösterebilir. Linux kullanıyorum diyenlerin hepsi, bir dağıtım kullanmaktadır. Linux bu dağıtımın kalbinde bulunan çekirdektir.
Ubuntu’ya gelirsek, o da bir Linux dağıtımı. Onu bu kadar popüler ve farklı kılan Linux’u son kullanıcıya sevdirme çabasından kaynaklanıyor. Birçok Linux dağıtımı bulunmasına rağmen, kullanımı zaman zaman zahmetli ve profesyonel bilgi gerektirebiliyor. Fakat Ubuntu, çok temel bilgisayar bilgisi olanların bile, Linux’u kullanabilmesini amaçlamakta… Ubuntu’yu farklı kılan başka unsurlarda var. Bunlardan birisi de arkasındaki mali destek.
Ubuntu’ya verilen finansal destek, projenin istikrarlı bir şekilde yürümesini sağlıyor. Her 6 ayda bir yeni bir Ubuntu sürümüyle karşılaşıyoruz; her biri bir öncekinden daha iyi oluyor. Açıkçası Linux kullanacaklara, -ister uzman, ister bilgisiz bir kullanıcı olsun- Ubuntu’yu kesinlikle denemelerini öneririm. Ubuntu’yla ilgili söylenecek çok fazla şey var ama sırf bir sohbeti buna ayırsak, yine yetmezdi.
Umarım bu konuda daha geniş sohbet etme ve bu sohbeti burada paylaşma olanağı buluruz. Bir de Pardus var. Pardus hakkında ne düşünüyorsunuz?
Pardus, Tübitak tarafından başlatılan bir çalışma. Resmi olarak Türkiye’nin böyle bir uğraşa girmesini çok sevindirici buluyorum. Üstelik ASAL Şubelerde Pardus kullanılmaya başlanacakmış. Yani yavaş yavaş, Windows işletim sisteminden uzaklaşacağımızı görüyoruz. Ancak çok rahatsız olduğum bir nokta var. Pardus başlangıçtan bu yana ulusal işletim sistemi olarak yansıtıldı; hatta projenin kısa ismi ULUDAĞ, Ulusal Dağıtım anlamına geliyor. Herkes benimle aynı hassasiyeti göstermeyebilir ama Linux’un millileştirilmesi, ulusallaştırılmasını hoş bulmuyorum. Özgür yazılım evrenseldir. Linux bir ülkeye, bir millete, bir topluluğa ait olamaz; insanlığın malıdır. İnsanlığın ortak değerini alıp bunu ulusallaştırdık, millileştirdik demek doğru gelmiyor.
< i>Ben de tam bu noktaya değinecektim. Pardus, bir yandan “özgürlük için..” sloganıyla kitlesel kullanım kampanyası yürütüyor bir yandan da bu işletim sistemini kullanmanın gereği olarak ulusal güvenlik ve ülke çıkarları ön plana çıkarılıyor. Sizce özgür yazılıma yerel-milli bir yaklaşım ne gibi sakıncalar barındırıyor?
Şimdi her şeyden önce dediğim gibi özgür yazılımlar, üretim şartları gereği kolektiviteye dayalı ve enternasyonal bir altyapıya sahip. Program kodlarının açık olması, bu alanda bir şeyler üretmek isteyen dünya üzerindeki herkese programı daha ileri bir düzeyde yapılandırma ya da yeni seçenekler ekleme olanağı tanıyor. Bir resim yapıyorsunuz ve bu resim, benim de anlatacağım bir şey var diyen herkese bir fırça darbesi vurma şansı veriyor. Bu, başlı başına yaratıcı ve belirli sınırlar içine hapsedilemeyecek bir şey. Özgür yazılımın dilinin Türkçeleştirilmesi tabii ki güzel bir şey ancak bütün üzerinde yükseldiği altyapıyı reddederek ve hele ki bu programı ulusal çıkarlar ile bağlantılı olarak yeniden tanımlayarak “özgür yazılım” kavramının kendisinin aşındırıldığını düşünüyorum. ABD’deki birçok yazılımın (internet hesaplarını ve telefon görüşmelerini kontrol etme vs..) o meşhur “ulusal çıkarlar” için hazırlandığını da hatırlatmak isterim.
Yazılım ve bilgisayar alanındaki tekelleşmeye karşı özgür yazılımın geleceği var mı? Özgür yazılım nasıl kitleselleştirilebilir?
Dünyada birçok iş sahası, tekelleşmeye doğru gidiyor. Büyük kuruluşlar, küçüklerin üzerine baskı kurarak daha da büyüyor ve sermaye giderek tek elde toplanıyor. Ancak bu yazılım sahası için geçerli değil.
Belirli bir entelektüel seviyeye ulaşan kişi, paradan farklı hedefler belirler. Gerçek bir sanatçı eserini dünyaya gösterip kendini ifade etmek ister; gerçek bir bilim insanı icadını dünyayla paylaşıp, yararlı bir şeyler yapmaya çalışır; gerçek bir doktor kazanacağı paradan önce tedavi etmeye çalışır… Aynı şey, yazılımla uğraşanlar için de geçerli. Yazılım alanında çalışan ve parayı çok seven insanlar elbette ki mevcut. Ama yazılımla uğraşıp, eserlerini dünyayla paylaşmak isteyenlerin sayısı inanılmaz boyutlarda. Üstelik bu rakam gün geçtikçe artıyor. 20 yıl önce Richard Stallman GNU manifestosunu yayınladığında tekti; şimdiyse açık yazılıma destek verenlerin sayısını kimse tahmin edemiyor.
Yazılımcılar da elbette ki para kazanmak zorunda. Ama az evvel söylediğim gibi, çoğu yazılımcı, hayatı, sadece para kazanmaktan ibaret görmüyor. Yazdığınız bir programın beğenilerek kullanılması size büyük bir mutluluk verebilir. Ya da birilerinin onu geliştirmesi adınızı daha da ölümsüzleştirecektir. Bu açıklamalar çok basit olmakla birlikle yazılımla uğraşanlara oldukça çekici gelir. Hatta o kadar çekicidir ki, siz yürümeyi bıraktığınız anda, kendini ispat etmeye çalışan 17-18 yaşında bir genç, sizin yerinizi alacaktır. İşte bu yüzden özgür yazılım asla engellenemeyecek ve giderek büyüyecek bir yürüyüştür!
Çağatay Bey, bizimle bu sohbeti paylaştığınız için sendika.org adına çok teşekkür ediyorum…
Esas ben özgür yazılımla ilgili düşüncelerimizi insanlarla paylaşmamıza yardımcı olduğunuz için teşekkür ederim.. Sendika.Org’a yayın hayatında başarılar diliyorum…
*Özgür yazılımla ilgilenen okurlarımız aşağıdaki adreslerden ayrıntılı bilgilere ulaşabilirler.
LKD internet sitesi: http://www.lkd.org.tr/
Pardus internet sitesi: http://www.pardus.org.tr/
Ubuntu-Türkiye: http://ubuntu-tr.com/v6/
Çağatay Çebi’nin kişisel sayfası: http://www.cagataycebi.com/
Soner Torlak/Sendika.Org