Türkiye parçalanacak mı? Daha bir-iki yıl öncesine kadar bu soruyu ciddiye alan bile yoktu. Şimdi öyle mi ya? Irak direnişinin iç savaş boyutu kazanması, Pentagon uzmanlarınca dolaşıma sokulan bölge haritaları, Türkiye Kürtleri arasında yükselen Barzani hayranlığı… Listeyi isteyen istediği kadar uzatılabilir. Velhasıl soru, bütün ciddiyetiyle ülke gündeminin ön sıralarına yerleşti. Neredeyse magaziner olmayan her üç […]
Türkiye parçalanacak mı? Daha bir-iki yıl öncesine kadar bu soruyu ciddiye alan bile yoktu. Şimdi öyle mi ya? Irak direnişinin iç savaş boyutu kazanması, Pentagon uzmanlarınca dolaşıma sokulan bölge haritaları, Türkiye Kürtleri arasında yükselen Barzani hayranlığı… Listeyi isteyen istediği kadar uzatılabilir.
Velhasıl soru, bütün ciddiyetiyle ülke gündeminin ön sıralarına yerleşti. Neredeyse magaziner olmayan her üç gazete makalesinden biri doğrudan ya da dolaylı olarak bu soruyu gündemine alır oldu. Dışişleri Bakanı Gül’ün 5 Kasım 2006 tarihli Hürriyet gazetesine verdiği özel bayram demeci de bu soruyla ilgiliydi: “Kürt devleti sevdasından vazgeçin, ABD yarın gider, biz yine baş başa kalırız, ihtiraslarınıza gem vurun, Miloseviç’in hali ortada, dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz” mealinden sözlerle Bakan Gül, Barzani ve Talabani’yi diplomatik terimlerle “sertçe uyardı”.
Bakan Gül’ün demeci “Türkiye parçalanacak mı” sorusunu tartışmak için uygun bir zemin sunuyor. Ama önce “ABD gidici biz kalıcıyız” şeklindeki manasız sözü bir kenara bırakmak gerek. Bakan Gül, günümüz savaş teknolojisinde gitmek ve gelmek ne anlama gelir diye acaba hiç düşünmedi mi? ABD askerlerini aldı gitti diyelim, geri gelmesi kaç saat tutar? ABD, bugünkü haliyle varolduğu müddetçe, “o gidici, biz buradayız” sözünün caydırıcı olacağını düşünmek, en hafif deyimiyle, saflıktır.
Bakan Gül’ün demecindeki kritik vurgu Miloseviç teşbihinde saklı. Hemen görülebileceği gibi teşbihte hata var! Miloseviç, parçalanan Yugoslavya’ı hakim etni (Sırp) milliyetçiliği temelinde yeniden birleştirmek isteyen bir figürdü. Barzani ise -kimse kusura bakmasın ama- emperyalizmin terkesine binip reel-politiği şark kurnazlığı ile yoğuran bir Kürt milliyetçisi. Teşbih hatalı, hatalı olmasına; ama Türkiye iktidar bloğunun adeta bilinç-altını faş etmesi bakımından da hayli manalı. Şöyle ki:
Doğru; Türkiye’yi çevreleyen coğrafyada parçalanmadık pek az ülke kaldı. Parçalanan ülkelerin iki ortak özelliğine dikkatinizi çekerim: Hem orta sınıfları zayıftı hem de dünya kapitalist sistemine entegrasyon düzeyleri geriydi. Bize gelince, Türkiye burjuvazisinin hem nicelik hem de nitelik bakımından maşallahı var! Küresel piyasaya ise AKP’nin vites yükselten icraatlarıyla neredeyse dibine kadar entegre olmuş vaziyetteyiz. Özetle parçalanmanın ekonomi politiği bize uymuyor. Ya jeopolitiği? Enerji ve hammadde talanı üzerine kurulu Büyük Ortadoğu Projesi taşları yerinden oynattı bir kez; sınırlar yeniden çizilmeye başlandı. Türkiye bu talanın neresinde? Bakü-Ceyhan boru hattı nedeniyle BOP’un enerji dolum ve dağıtım merkezi olmadı mı? Oldu. Hem yeni jeopolitiğin bölge merkezi olacaksın, hem de sınırların yeniden çizilmesi hesabının dışında kalacaksın? Mümkün olsa bizim egemenler buna dünden razı olur. Fakat, 1980’lerde önce bölgesel düzeye, günümüzde ise uluslararası düzeye fırlayan Kürt sorununun basıncı altında ve bir tür sıkışmışlık hissiyle bunun mümkün olmadığı gerçeğini kabullenmiş durumdadır.
Miloseviç teşbihi işte bu noktada anlam kazanıyor; Miloseviç tiplemesi, çaresizliğin yol açtığı hesapsız bir saldırganlığı imliyorsa, bu tipleme “çaresiz hamle” yanıyla en çok Türkiye egemenlerini betimliyor. Barzani’ye “muhteris olma elindeki toprağı da kaybedersin” derken de hamlenin istikameti ortaya konmuş oluyor. Belli ki, iktidar bloğu sınırları yeniden çizmeye hazırlanıyor. Hazırlık, Kuzey Irak’ın ilhakı değil, Kürtlerin bölgesel hamiliği yönünde. Bunca gürültü ise, bunun hangi statü altında ve hangi zaman aralığında gerçekleştirileceği üzerine kopuyor. Kürt meselesi artık bir zamanlama (timing) meselesi.
Metin ÖZUĞURLU – [email protected]