Ülkemizde siyasi arenada oynanan oyunlar çerçevesinde ” sol liberallerin” getirdiği argümanların gerçekle hiçbir alakası olmadığı gün geçtikçe ortaya çıkıyor. İşsizliğin her gün devasa boyutlara ulaştığı, yoksulluğun sınırlarının gerilediği, memurların ve işçilerin geçim endeksinin devamlı düştüğü, üretici köylülerin devamlı artan girdiler ve artmayan ürün fiyatları karşısında çaresizliğini, sağ ve sol ideolojiler arasındaki makas ciddi olarak kapanıyor […]
Ülkemizde siyasi arenada oynanan oyunlar çerçevesinde ” sol liberallerin” getirdiği argümanların gerçekle hiçbir alakası olmadığı gün geçtikçe ortaya çıkıyor. İşsizliğin her gün devasa boyutlara ulaştığı, yoksulluğun sınırlarının gerilediği, memurların ve işçilerin geçim endeksinin devamlı düştüğü, üretici köylülerin devamlı artan girdiler ve artmayan ürün fiyatları karşısında çaresizliğini, sağ ve sol ideolojiler arasındaki makas ciddi olarak kapanıyor diyerek tekelci sermayenin akıl almaz boyutlardaki karlarını göz ardı etmek mümkün mü? Doymak bilmeyen sermayenin harcamalarının nerelere gittiğini burjuva gazetelerinin sayfalarında görmek mümkün.
Bunun sadece ülkemizde değil, gelişmiş ülkelerdeki işçi sınıfı üzerinde uygulanan baskıların sonucunda, örneğin Almanya ‘da, sosyal demokrat iktidarın getirdiği yeni önlemlerin işçi haklarının her geçen gün geriye doğru gittiğini görmekle de mümkün. Özellikle büyük şirketlerin binlerce işçiyi işten çıkartmalarını da buna eklersek, sağ politikalar güden tekelci sermayenin savunmasını yapmak sayın Çetin’e mi düşüyor?
” Bugün ülke mısır, şeker, sarımsak ithal ediyor. Bu hadise tamamıyla ekonomik verilere dayandırılıyor. Diyorlar ki, dışarıdan daha ucuza ithal ediliyor; dolayısıyla da bu ülke ekonomisi için faydalıdır. Bu tamamıyla yanlış bir kavramdır. Böyle şey olmaz. Bu mantık giderek tarımsal faaliyetleri yok ediyor ve köyden kente hücumu hızlandırıyor…”
Küreselleşme kavramını kabul eden bir yapı içinde hareket edenler, uluslar arası sermayenin hiçbir engelle karşılaşmadan istekleri doğrultusunda hareket etmelerini de kabul etmek zorundadırlar. Buna rağmen Sayın Çetin “dünyada serbest piyasa ekonomisini” savunurken, mısır, şeker, sarımsak gibi tarımsal ürünlerin ithal edilmesine karşı çıkması ile kendine ters düşmektedir. Ya küreselleşmeyi kabul edeceksin; o zaman mısırın, şekerin, sarsmağın serbestçe Türkiye’ye girmesine razı olacaksın, ya da bu durum Türkiye’ de tarımsal faaliyetleri yok ediyorsa; küreselleşmeye karşı çıkmak zorundasın. Her ikisine birden evet demek; hem sermayeden yana olmak, hem de üreticilere şirin görünmekten öte bir anlam taşımaz.
Sayın Çetin ” devletçilikte ısrarlı olursanız bütün dünyada yalnızlığa itilirsiniz” deyip Çin Halk Cumhuriyeti bile serbest piyasa ekonomisi uyguluyor.” cümlesini dikkatsizce kullanıyor, çünkü daha sonra bu sözlerin tam tersini söyleyerek kendisiyle çelişkiye düşüyor.
” Nerede Atatürk’ün kurduğu Zirai Donatım Kurumu
Tarıma destek veren Türkiye’de ki bütün sistemler devre dışı oldu.
Nerede Et ve Balık Kurumu? Nerede Süt Endüstrisi Kurumu?
Evet; ne acıdır ki hepsi satıldı….”
Yani serbest piyasa ekonomisi için özelleştirildi. Sayın Çetin niçin bu duruma karşı çıkıyor anlamak mümkün değil. Sayın Çetin serbest piyasa ekonomisini savunmuyor muydu? Tutarlı olması gereken Sayın Çetin “… hala devletçilikte ısrarlı olursanız bütün dünyada yalnızlığa itilirsiniz” diyerek bir söyleyişi içinde iki kez kendi ile çelişkiye düşmekten kaçınamıyor.
Bunları söyleyen herhangi biri olsa sözleri kendisini bağlardı. Ama Sayın Çetin binlerce zeytinyağı üreticisini temsil eden Tariş Zeytinyağ Birliği Başkanı. Bunun için söylediği her söze çok dikkat etmek zorunda.
” Biz Tariş olarak elimizden geleni yapıyoruz. Japonya’da 600 tane İtalyan restoranına Tariş marka zeytinyağ ihraç ediyoruz. Londra’da ki en ünlü çok katlı mağazalardan birisi olan Harrodas’ın yiyecek bölümünde Tariş’ in geniş bir zeytinyağ bölümü var. Bana göre bu çok önemli bir gelişmedir. Tariş’ in becerebildiklerini bizim zeytinyağ sektörünün tümünün becerebileceğine inanıyorum. Yeter ki biraz teşvik, biraz destek verilsin; özendirici politikalar üretilsin.”
Peki kim teşvik verecek? Devlet… Sayın Çetin ne çabuk unutuyor 57. Hükümet’in IMF’e verdiği niyet mektubunda birinci koşulun tarımda sübvansiyonların kaldırılması olduğunu.
Devlet teşvik politikalarına bel bağlıyanlar sadece Birlik Başkanı değil, uluslar arası sermaye ile bütünleşen TUSIAD gibi tekelci sermayenin en büyük temsilcisi de sıra bekliyor. Diyor ki ” artık sosyal refah politikalarına harcanan paralar, üreticilere verilen destekler, devamlı kar oranı düşen sermayeye aktarılsın, çünkü küreselleşme döneminde uluslar arası sermaye içinde güçlenmemiz buna bağlıdır. ” böylece teşviklerin çoğu sayın Çetin’in ” küreselleşme çağımızın gereğidir.” Diyerek buna katılmasıyla tekelci sermayeye giderken, üreticiler girdilerinin yükselmesiyle, hava koşullarının getirdiği zorluklarla boğuşurken ürün fiyatlarının şaşkınlıkla izliyorlar. Serbest piyasanın boğucu etkisinden kurtulmak için ne yapacaklarını bilemiyorlar.
” 57. Hükümet’in niyet mektubunda tarım satış kooperatiflerinin özerkleştirilmesi vardı. Özerkleştirme 16 Haziran 2000 yılında gerçekleştirildi…
Bugün Yeniden Yapılandırma Kurulu tarafından yeniden yapılandırılıyoruz. Bu yeniden yapılandırma sürecinde kurulun bütün başkan ve üyeleri gerçekten bu işi bilen, vatansever kişiler. Sistemi başarıyla da yürütüyorlar…”
IMF’in isteği doğrultusunda kurulan Yeniden Yapılandırma Kurulu 2000 tarihinde 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri ile ilgili kanun T.B.M.M. kabul edildikten sonra faaliyete geçti. Ama IMF’e karşı olduğunu sık sık tekrarlayan Sayın Çetin bu konuda, IMF’in özerkleştirme yolunda verdiği direktifleri yaşama geçiren Yeniden Yapılandırma Kurulu üyelerini yere göğe sığdıramıyor. Ama bir yandan da ,
” Biz IMF’den borç alıyoruz. Demek ki ondan borç alıyorsak buyruk da alıyoruz. Bakın 57. Hükümet’in niyet mektubunun birinci koşulu tarımda sübvansiyonların kaldırılmasıdır.”
Aynı niyet mektubunda yer alan sübvansiyonların kaldırılmasını protesto ederek teşvik tedbirlerinin uygulanmasını istemekten çekinmiyor. Bu nedenle IMF’in kararları çerçevesinde kurulan Yeniden Yapılandırma Kurulu’nun uygulamalarını savunan Sayın Çetin’in IMF’e karşı olmasını tüm yazı boyunca anlamak mümkün olmuyor.
” Benim işim yönetmek ve yönettirmek. Bugün Tariş Zeytin ve Zeytinyağ Birliği yeniden yapılanma sürecini başarıyla tamamladı. Dünya Bankası’nın ARİP ( Tarımda Yeniden Yapılanma) uygulamasına dahil olan 17 tarım satış kooperatifleri birliği içinde borçlarının terkini konusunda ilk karar alan birlik oldu.”
Sayın Çetin’in bir deyimini, bir kelime değiştirerek tekrar edelim. Ne demişti sayın Çetin:
“Biz IMF’den borç alıyoruz. Demek ki ondan borç alıyorsak buyruk da alıyoruz.”
“Biz Dünya Bankası’ndan borç alıyoruz. Demek ki ondan borç alıyorsak buyruk da alıyoruz.”
Bilindiği gibi uluslar arası sermayenin dünya egemenliğini sürdürebilmesini üç sacayağı sağlıyor. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü. Birbirlerine bağımlı olarak çalışan bu örgütlerin arkasında gelişmiş emperyalist ülkeler var. Bu kuruluşların verdiği krediler özellikle gelişmekte olan ülkelerin küreselleşme sürecinde uluslar arası sermayenin isteği doğrultusunda hareket etme zorunluluğu getiriyor.
Bu arada yeniden yapılanma sürecini tamamlayamayan Birliklerin başına ne geliyor acaba? Buna bir örnek olarak Cumhuriyet Gazetesi’nin geçmiş sayılarında yer alan bir haberi yazmakla yetineceğiz. Haber ” hurda niyetine satılıyor” başlığı ile yer alıyor gazetenin sütunlarında.
” Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından satışa çıkarılan ve 38 kooperatifine ait fabrika, bina ve arsaları parça parça satılmaya başlanan ÇUKOBİRLİK’ in Merkez Entegre Tesisleri’nde bu
lunan iplik, dokuma ve boya basma fabrikaları için verilen teklifler düşük bulundu…
Ortadoğu’nun en büyük entegre tesislerine sahip olan Çukurova Tarım Satış Kooperatifleri Birliği’ nin (ÇUKOBİRLİK) Merkez Tesisleri’ndeki genel müdürlük binası, boya basma ve iplik dokuma fabrikası ile çeşitli kentlerdeki kooperatiflerine ait çok sayıda taşınmazın parça parça satılması işlemleri sürüyor…”
Küreselleşme gereği, pamuğun ABD bankalarından alınan kredilerle pamuk ipliğini güneydoğu ülkelerinden Türkiye’ye getirilince, daralan pamuk ekimi karşısında Çukurova’da pamuk ekilmez oldu. Bir de 57’inci Hükümet’in niyet mektubu çerçevesindeki IMF kurallarına uyamayan Çukurova entegre tesislerinin satışına acaba sayın Çetin ne diyor?
” Gemisini kurtaran kaptan” misali Tariş Zeytinyağ A.Ş.’nin dışa açılmasından duyduğu memnuniyeti belirten sayın Çetin, kendine göre olumlu gelişmelerden söz ediyor. Ama Zeytinyağ A.Ş.’nin yakın bir zamanda zorunlu olarak yabancı veya yerli sermaye ile ortak olmak zorunda kalacağı konusunda hiç konuşmuyor.
Bu duruma geçenlerde oluşan bir örneği göstermekte yarar var: Tariş Üzüm Birliği rakı üretimine girmek için bir başlangıç yapıyor. Hammadde ve gerekli tesislere sahip Tariş Üzüm Birliği, Tariş Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret A.Ş’ ni kuruyor. Ama hemen IMF’e verilen niyet mektubu çerçevesinde şirket, Koç Holding tarafından teklif edilen ortaklığı 7 şubat’ta yaptıkları Genel Kurulda, Tariş’ in Koç Grubu şirketlerinden Tat firması’na hisse senedi devri yapılmasıyla %50 ortaklık için tüm hukuki süreç tamamlanıyor, Tariş Alkollü İçkiler’ in adı Tariş Tat Alkollü İçkiler olarak değişirken sermayesi de 150 milyardan 7 trilyona çıkıyor. Rakı fabrikası, Manisa Alaşehir’de kurulacak ve rakı üretimi için 10 milyon dolarlık yatırım yapılacak. Tesislerde yaklaşık 7 bin 500 ton yaş, 4 bin 500 ton ‘da kuru üzüm işlenecek. İlk etapta 5 milyon litre olarak düşünülen üretim, piyasa koşulları çerçevesinde 10 milyon litreye çıkması planlanıyor. Rakının yanı sıra şarap üretimi de yapılabilecek.
Yatırımın dağıtım bölümünü Koç üstleniyor. Geride kalan küçük işletmelerin tüm zorlukları Tariş Üzüm Birliği’ne bırakılıyor. Çünkü kanun şöyle;
“Birlikler bu kanun yayın tarihi itibariyle sahip oldukları iktisadi işletmeler üç yıl içersinde anonim şirket haline dönüştürülür. Bu amaçla ve 31/12/2003 tarihine kadar uygulanmak üzere; bu kanun hükümlerine göre kurulan kooperatif ve birliklerin müştereken ve sermayesinin %51’ine sahip olmak üzere kuracakları anonim şirketlere sermaye olarak gösterecekleri ayınların bu şirketlere devrinden….”
Bir kere daha tekrarlamakta yarar var. Türkiye’de tarımda yaşanan gelişmeler IMF, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Dünya bankası’ndan bağımsız değildir.tarım konusunda üreticinin menfaatleri doğrultusunda yapılacak tüm çalışmalar küreselleşmeye destek vererek değil, bu kuruluşların dayattıkları politikalara karşı çıkmayı gerektirmektedir. Aksi takdirde, Türkiye’de tarım yakın zamanda çok büyük değişikliklere uğrayacak, milyonlarca insan sefalete itilerek, şehirlere göç akımı hızlanacaktır. Sayın Çetin’le tüm söyleşi içinde hem fikir olduğumuz tek doğru şöyle açıklanıyor:
” Bu mantık Türkiye’de giderek tarımsal faaliyetleri yok ediyor ve köyden kente hücumu hızlandırıyor.”
Son olarak, AB’den şikayet eden sayın Çetin’e A:B’ ne girme konusunda büyük çabalar gösteren ve bunun için tüm fedakarlıkları yapmaktan kaçınmayan siyasi iktidarın, önümüzde yapılacak müzakerelerde Türkiye’nin tarımda geleceğinin ne olacağı konusunda düşüncelerini yukarıda eleştiren söyleşi ışığında doğrusu ya çok merak ediyorum.
Sayın Çetin, küreselleşme gereği A.B.’ne girilmesinden yana mıdır? Yoksa AB’ne girildiği zaman Türkiye’de tarımsal faaliyetlerin yok edileceğinden AB’ne karşı mıdır?