İran, Türkiye, Irak. “Ecevit’in hayatı, ölümü” ile “Saddam’ın keşfi, kullanılması ve idamı”, İran’ı da katarak birlikte okunabilecek hikayelerdir. Amerikan öyküsüdür o haliyle. 1950’lere ilk damga, İran’da Doktor Musaddık’ın yükselişi ve İngiliz-ABD tezgahı askeri darbeyle devrilmesidir. Musaddık, şimdi Ortadoğu’ya silah zoruyla karikatürü dayatılan “demokrasi”ye münasip seçimle gelen liderdir. Musaddık, petrolün millileştirilmesi demektir. Musaddık, toprak ağalarına karşı […]
İran, Türkiye, Irak.
“Ecevit’in hayatı, ölümü” ile “Saddam’ın keşfi, kullanılması ve idamı”, İran’ı da katarak birlikte okunabilecek hikayelerdir.
Amerikan öyküsüdür o haliyle.
1950’lere ilk damga, İran’da Doktor Musaddık’ın yükselişi ve İngiliz-ABD tezgahı askeri darbeyle devrilmesidir.
Musaddık, şimdi Ortadoğu’ya silah zoruyla karikatürü dayatılan “demokrasi”ye münasip seçimle gelen liderdir.
Musaddık, petrolün millileştirilmesi demektir.
Musaddık, toprak ağalarına karşı yoksul köylüye toprak dağıtılması riskidir.
Missouri, DP, Kore, NATO derken ABD’ye yapışmış bir Türkiye vardır.
Irak’ta ise uyumlu Haşimi Krallığı.
50’lerin sonu ehlileştirilen İran’a karşılık, Irak ve Türkiye’nin oynaklığıyla gelir.
1958 Irak darbesini, 1960 Türkiye darbesi izler.
Darbeler, birinde krallık devirip, diğerinde “demokratik” iktidara sehpa kurar; ve ikisi de içlerindeki radikalleri tasfiye eder.
Darbeler, “Sovyetler ile iyi ilişkiler” ile tarafsızlık hülyalarına sınır çizer.
1960’lar, İran petrolünün rahatça emildiği, Türkiye’nin de AP’ye emanet olduğu yıllardır.
Irak darbelerle dolup taşar.
1963’te ordu, ittifak yaptığı Baas’ı da iktidardan tasfiye eder.
1968’de yine askeri darbe ile Baas iktidar olur.
1968, Batı’nın kaynadığı, Vietnam’daki ABD’ye kitlesel tepkilerin coştuğu, “Sol”un az gelişmiş ülkelerde, milliyetçilik, anti-emperyalizmle harmanlanıp kitle desteği bulduğu dönemin simge yılıdır.
İran ve Irak’ta sürekli komünist temizliği istenir.
Türkiye’de solun yükselmesiyle, TİP’le, CHP’nin bile “ortanın solu”na hamle etmesiyle, gençlik hareketleriyle “solak” dönemlerdir.
1971, Türkiye’de “sol temizlik” için askeri müdahale yılıdır.
Sıkıyönetim, işkence köşkleri ve Meclis’te, “cinayet suçlusu” dahi olmayan üç gençlik liderinin “Demirel’in de oylarıyla” idama yollanması.
ABD hempası sivil ve askeri sehpacılar, infazcılar, doldurulan hapishaneler.
İlhami Soysal’ı döven üniformalı özel harpçiler.
O dönem Ecevit için dönüm noktasıdır. “İsmet Paşa’nın ortanın azıcık solu”nu aşar; daha sola koşar.
ABD için bir nevi mavi gömlekli bir Musaddık’tır. ABD ve sonra Demirel ve elbet TÜSİAD’ın canım patronları için Allende’dir. Millileştirme, toprak reformu, bağımsızlık, başına buyrukluk, darbe karşıtı, ordudan özerk, iş dünyasından kopuk, kontrol dışı.
“Komünisttir” işte!
Parti tabanıyla siyasi lider, büyük kitle ve seçmen desteğiyle toplumsal liderdir.
“Demokrasinin doğduğu” Yunanistan’da bile ABD uşağı bir askeri cunta varken.
Sonrası; “Kissinger parmaklı Kıbrıs tezgahları” ile adanın bölünmesi, Kıbrıs’ta Sovyet nüfuzunun bertarafı, Atina’nın demokrasiye, NATO’ya ve AB’ye, Türkiye’nin suikastlara, katliamlara, iç savaşa, militerleşmeye, kıtlığa, krize krize, askeri darbeye, mali teslimiyete koşturulması, belinin bükülmesi, beyninin dağıtılması, hizaya sokulması.
Baas’ın Saddam’ı, 1979’da “CIA teşvikli Brütüs” olarak iç darbeyle iktidar olur.
İlk ABD siparişi, yandan iktidar ortağı “Komünistler”i temizlemektir. Binlerce kayıp, infaz.
İkinci sipariş, İslam Devrimi ile kontrolden çıkan İran’a saldırmasıdır.
1980: ABD gölgesinde iktidar, Batı’nın silah, kimyasal, para desteğini alan Saddam İran’a saldırmakta; Türkiye, “solcu Ecevit”i de, solun her türlüsünü de bitiren, ezen, evcilleştiren “ABD patentli Evren Paşa darbesi” altında.
Sonraki yılları hatırlarsınız.
Ecevit’i “sağcılaştıran, IMF’leştiren, 28 Şubatlaştıran, Apo teslimatıyla iktidar yapıp Irak işgaline doğru buharlaştıran”; bir nevi “kiralık katil”ken, Bin Ladin gibi kontrol dışı kalan Saddam bahanesiyle Irak’ı ezme ve işgal yıllarıdır.