Milton Friedman geçen hafta öldü. Wall Street Journal başyazısında onu 20. yüzyılın, tartışmasız en büyük iktisatçısı olarak ilan ederken, bizde de onun bir “dev” olduğu ileri sürüldü, başkalarını “gariban edebiyatı” yaptığı için azarlayanlar, Lord Keynes’a karşılık onun “gariban” kökenlerine vurgu yapmakta bir sakınca görmediler. Gerçek şu ki, Friedman ne büyük bir adamdı ne de büyük […]
Milton Friedman geçen hafta öldü. Wall Street Journal başyazısında onu 20. yüzyılın, tartışmasız en büyük iktisatçısı olarak ilan ederken, bizde de onun bir “dev” olduğu ileri sürüldü, başkalarını “gariban edebiyatı” yaptığı için azarlayanlar, Lord Keynes’a karşılık onun “gariban” kökenlerine vurgu yapmakta bir sakınca görmediler. Gerçek şu ki, Friedman ne büyük bir adamdı ne de büyük bir iktisatçı. O belki de tarihin gördüğü en gerici, şarlatan iktisatçılardan biriydi.
Para ve neflasyon arasında bulduğunu iddia ettiği ilişki, 1980’lerin başında The Guardian gazetesinin sergilediği gibi (Huhne, 15/12/1983. Sf. 19) ya zaman serilerinin bilerek çarpıtılmasına, ya da vahim bir ekonometri “hatasına” (!) dayanıyordu. (Hendry, D. F., and N. R. Ericsson, 1983. “Assertion Without Empirical Basis: An Econometric Appraisal of ‘Monetary Trends in… the United Kingdom’ by Milton Friedman and Anna Schwartz”, in Montary Trends in the United Kingdom, Bank of Enland Panel of Academic Consultants, Panel Paper No. 22, Bank of England, Londra Ekim, 45-101)
Zaten, eğer bu teoride bir gerçeklik payı olsaydı, 2003’ten bu yana dünyada yaşanan muazzam parasal ve kredi genişlemesinin sonucunda (petrol fiyatı da cabası) bugün, hiperenflasyon içinde yaşıyor olmamız gerekmez miydi? Daha sonra Friedman da “Para miktarını hedef almak başarılı sonuçlar vermedi… Bugün o zamanki kadar ısrarlı olacağımdan emin değilim” diyecekti (Financial Times, 7/06/2003). Ama bunlar önemli değil. “Beşer şaşar” deyip geçebiliriz. Esas önemli olan Wall Street Journal başyazarının, değinmeye cesaret edemediği Şili deneyi; Friedman’ın, IMF programlarına ilham veren deneyi…
“Sayın general, siz olmasaydınız…”
Pinochet, demokratik seçimlerle hükümete gelmiş sosyal demokrat Allende hükümetini 1973’te kanlı bir darbeyle devirdikten sonra, ekonomiyi yüzüne gözüne bulaştırınca, 1975’te Milton Friedman yardıma koştu. Friedman, Şili’de diktatörü canla başla savundu. Yaptığı bir konuşmada “Eğer Pinochet Allende’yi devirmeseydi, şimdi açlıktan çok daha fazla insanölmüş olacaktı” diyecekti. Bir başka konuşmasında, Pinochet’ye hitaben, “Şili’nin bugün karşılaştığı zorluklar 40 yıllık kolektivizm eğilimlerinin sonucudur. Siz aldığınız önlemlerle bu eğilimi tersine çevirdiniz” diyordu. Friedman’a göre Şili cuntası, “özgürlüklerin gelişmesine Allende hükümetinden çok daha büyük bir katkıda bulunmuştu.” Friedman London Times gazetesine gönderdiği bir mektuba “bu kadar kötülenen Şili’de bile, bireysel özgürlüklerin Pinochet rejimi altında Allende’ninkinden çok daha geniş olduğu savıyla hemfikir olmayan tek bir kişiye bile rastlamadım” diye yazacaktı.
Şili cuntasını bu kadar utanmazca savunmuş olmasına karşı, Friedman’a, 1976 yılında, aynı utanmazlıkla Nobel ödülü verildi. Halbuki Şili’de uygulamaya koyulan model daha beş yıl geçmeden çökecekti.
Büyük başarı!
Milton Friedman’ın reçetesi sayesinde, Şili’de işsizlik, 1973 yılında yüzde 4.3’ten, 1983’te yüzde 22’ye yükseldi. Pinochet döneminde toplumsal muhalefet imha edildi, sendikal faaliyete son verildi, Friedman’ın ekonomik modeli işte bu ortamda uygulanmaya konuldu.
Friedman’ın modeli gereği emeklilik fonları özelleştirildi, talan edildi, servet ve işletme kârları üzerindeki vergiler kaldırıldı. 212 kamu işletmesi ve 66 banka özelleştirildi. Buna rağmen, daha doğrusu bu talan nedeniyle, 1982-83 arasında Şili ekonomisi yeniden krize girdi ve ekonomi aniden yüzde 19 daraldı. Ama çoktan Friedman büyük bir ekonomist ilan edilmişti, Nobel ödülünü almış, Reagan ve Thatcher hükümetlerinin, hatta Opus Dei üyesi siyasetçilerin göz bebeği haline gelmişti. Ancak ne Reagan ne Thatcher, Friedman’ın monetarist politikalarını kendi ülkelerinde, tümüyle ve uzun süre uygulamaya cesaret edemediler. Thatcher uygulamaya başladı, ama hemen vazgeçti, ona göre “İngiltere’nin demokratik kurumları ve toplumsal mutabakatı, Pinochet’in aldığı tedbirlerin bir kısmını kesinlikle kabul edilemez kılıyordu.” Ancak bu iki politikacının açtığı kapıdan giren neoliberal küreselleşme içinde IMF, bu reçeteyi gelişmekte olan ülkelere önermeye daha uzun süre devam edecekti.
Bugün Friedman’a methiyeler düzenler, aslında, bize onun hakkında değil, kendileriyle ilgili bilgiler vermiş oluyorlar; Friedman’ı değil onları, daha iyi tanımış oluyoruz bu vesileyle…