Kuzey Kore nükleer kulübe katıldı ve herkes bundan üzüntüsünü bildirdi. Acaba gerçekten öyle mi? Bu olayda hesaba katılacak beş aktör vardır: Kuzey Kore, Birleşik Devletler, Güney Kore, Çin ve Japonya. Ne var ki, hepsi de çok farklı tepkiler verdiler. Kuzey Kore bunların içinde şüphesiz durumdan en mutlu taraftır. Nükleer patlamanın fitilini ateşleyen birçok aşikar sebep […]
Kuzey Kore nükleer kulübe katıldı ve herkes bundan üzüntüsünü bildirdi. Acaba gerçekten öyle mi? Bu olayda hesaba katılacak beş aktör vardır: Kuzey Kore, Birleşik Devletler, Güney Kore, Çin ve Japonya. Ne var ki, hepsi de çok farklı tepkiler verdiler.
Kuzey Kore bunların içinde şüphesiz durumdan en mutlu taraftır. Nükleer patlamanın fitilini ateşleyen birçok aşikar sebep bulunmaktaydı. Kuzey Kore, elinde silah olmasının Birleşik Devletler’in saldırma ihtimalini ortadan kalkacağına ikna olmuştu. Bunda haksız da sayılmazdı. Aynı zamanda bir dünya aktörü olarak daha ciddiye alınmak istemekteydi. Son birkaç haftada olan olayları saymazsak bunu da muhtemelen başarmış durumdadır. Sadece Birleşik Devletler’e değil, özellikle Çin’e olmak üzere herkese, Kuzey Kore’nin bu kararı ile ilgili ellerinden gelen fazla bir şey olmadığını göstermek istediği ve bunu yaptığı söylenebilir. Tüm bunlara dayanarak, başlıca amacı şüphesiz yönetimin devamını sağlamaktır. Bunu, gücünün elverdiği ölçüde muhtemelen başardı. Ne var ki, onun da gücü pek tabii sınırlıdır.
Bu hareketin etkisi üzerine yapılan genel dünya analizleri, evvela bölgede olmak üzere bunun nükleer silahlanmanın yayılmasını sağlayacağını söylemektedir. Katılıyorum. Çok kısa bir süre içinde Japonya’nın da kendi programına başlayacağını sanıyorum. Onu Güney Kore takip edecek. Arkasından, kimse sözünü etmese de Tayvan gelecek ve böylelikle tümüyle nükleer silahlanmış bir Kuzeydoğu Asya’yı gerçekleştirecekler. Bu iyi bir şey midir kötü bir şey mi? Cevabı kimin bakış açısını kabul ettiğinize bağlıdır.
Birleşik Devletler şüphesiz bundan en mutsuz olan taraftır. ABD’nin etkin gücünün her yerde azaldığı bir dönemde halen güçlü sınırlara sahipmiş gibi göründüğü tek yer Kuzeydoğu Asya’dır. Başka bir yer kalmamıştır. Bush yönetimi ne yapacağını bilememiş ve BM güvenlik Konseyi’ni kullanarak Kuzey Kore’yi anında cezalandırmak istemiştir. Ortaya çıkan şey bir paçavraydı; oybirliğiyle kabul edilmiş olmasına rağmen, Kuzey Koreliler tarafından da yazılması mümkün olan bir karar. Demokrat bir yönetim de böyle bir çözüme razı olmuştur. Bunun zayıflığını ilan eden ilk kişi John Bolton’dur, fakat Bolton, Bush’un Birleşmiş Milletler büyükelçisi olduğundan, çözümü büyük bir başarı olarak nitelemiştir. Bolton!un söylemine ikna olmayan Condoleezza Rice hiç kimseye bu paçavrayı nasıl uygulayacaklarını dayatamayacağını söyleyerek Kuzeydoğu Asya’ya ziyaretlir düzenledi. Rice, Çin ve Güney Kore’nin içinde bulunduklarını varsaydığı zorunluluklara göre yaşayacağını “ummakta”dır. Ne var ki, buna niyetleri yoktur ve bunu da ifade etmişlerdir.
Japonya da durumdan memnun olmadığını ifade etmiştir ve ABD’nin tutucu konumunu paylaşmaktadır. Şüpheciliğimi bağışlayın fakat Shinzio Abe Japonya’yı “normal” bir ulus yapma vaadiyle başbakan olan kişi değil mi? Bu söylem, anayasanın değişmesi, deneyimli bir ordu ve nükleer silahlar yapmak anlamına gelir. Kuzey Kore’nin nükleer denemesi Abe’ye hızlı bir mazeret sağladı. O da bunu kullanacaktır. Aslında bunu kullanmasını açıkça isteyen ABD’nin neo-con’larıdır. Bunun nedeni, bunun ABD’nin bölgedeki konumunu güçlendireceğine ve Kuzey Kore’ye askeri harekâtı daha muhtemel kılacağına inanmalarıdır.
Fakat Japonya’nın nükleer programı pekala tam tersi bir sonuç doğurabilir. Japonya’yı Birleşik Devletler’e son elli yılda en sıkı bağlayan şey ABD’nin nükleer koruyuculuğuna bağımlılığıydı. Japonya Nükleer silahlara sahip olur olmaz daha bağımsız olma fırsatı yakalayacaktır. Er ya da geç bu olasılığı fark edecektir.
Çin de gelişmelerden şüphesiz mutsuzdur. Hem de birçok sebepten ötürü. Bir sebep Kuzey Kore’nin bu hareketinin, bu durumda ABD kadar çaresiz olduğu görülen Çin’in gücünün sınırlarını açığa çıkaracak olmasıdır. Diğer bir sebep Nükleer silahlanmanın Çin’in menfaatleri arasında olmamasıdır. Endişesi Kuzey Kore’den ötürü değildir. Endişesi Japonya’dan ve özellikle de Tayvan’dan ötürüdür.
Japonya ve Güney Kore umutsuzca Kuzey Kore’deki yönetimin bekasını dilemektedir (Programlarında “yönetimin değişimi” yoktur.) Her ikisi de, muhtelif ekonomik yardımlarının bu yönetimde yavaş ve yumuşak bir liberalizasyona yol açması ihtimaline güvenmektedir. (Yani Gorbaçov usulü değil Deng Xiaopeng usulü bir değişim.) Bunun gerçekçi olup olmadığını göreceğiz. Fakat bunun gerçekleşeceğine güvenmek ve gerçekleşmesi için çalışmak dışında bir seçenekleri var mı?
Güney Kore bu beş güç arasında en zor durumda bulunandır. Kamuoyunun, Kuzey Kore ile “sözleşmeyi” savunan iktidardaki parti ile Birleşik Devletler’le yakın ittifak demek olan Japon duruşunu yinelemek isteyen muhalefet arasında ayrıldığı tek ülkedir. Bu hiç kuşkusuz, gelecek yılki başkanlık seçimlerinin başlıca konulardan biri olacaktır.
1 Kasım
[http://www.binghamton.edu/fbc/commentr.htm adresinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]