2006 yılı, sinema alanında yerli yapımlar açısından oldukça bereketli bir yıl oldu. Arka arkaya Türk filmleri vizyona girdi ve girmeye devam ediyor. Bu Türkiye’de sinema sektörünün bir yeniden canlanması durumunu mu ifade ediyor yoksa artık yerli yapımların kar ettiğini mi ortaya koyuyor? ya da “Çılgın Türkler” Holywood aracılığı ile bizi sömüren ABD emperyalizmine karşı yeni […]
2006 yılı, sinema alanında yerli yapımlar açısından oldukça bereketli bir yıl oldu. Arka arkaya Türk filmleri vizyona girdi ve girmeye devam ediyor. Bu Türkiye’de sinema sektörünün bir yeniden canlanması durumunu mu ifade ediyor yoksa artık yerli yapımların kar ettiğini mi ortaya koyuyor? ya da “Çılgın Türkler” Holywood aracılığı ile bizi sömüren ABD emperyalizmine karşı yeni bir mücadele alanı mı açtı? Yoksa sinema sektörünün TV dizilerinden aldığı ekonomik güçle normal büyümesini mi görüyoruz? Bu soruların yanıtları belki başka bir yazıda dostlarımız tarafından verilir. Türk filmlerinin yükselişi, nedenleri, bu yükselişin bize etkileri konusu tartışılmak üzere bekliyor. Ancak bu yazıda bu tartışma yapılmayacaktır.
21 Kasım 2006 gecesi yapılan galada “Dondurmam Gaymak” filmini izleme şansını elde ettim. Öncelikle yazının sonunda söyleyeceğimi, bir kez de en başında söylemek isterim: 24 Kasım’da vizyona girecek olan Dondurmam Gaymak filmini mutlaka seyredin, dostlarınıza tavsiye edin.
Profesyonel, ekmeğini sinema eleştirisinden kazanan sinema yazarları sinematografi, kamera açısı ve bilmediğimiz teknik detaylar konusunda ne derler bilemem ama sadece bir sinema seyircisi olarak filmi izledim ve Sendika.org okurları ile düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Bir sinema filmini izledikten sonra iki soruyu sorarım kendime. Nasıl ki iyi bir şarabın ya da, lezzetli bir yemeğin ardından, ağızda, damakta hoş bir tat kalır; iyi filmin ardından da öyle bir tat hissederim. O nedenle kendime sorduğum ilk soru, izlediğim filmin bende nasıl bir tat bıraktığıdır.
Sonra bu film neyi, nasıl anlatmış? sorusunu sorarım kendime. Lafı dolandırmış mı? Ne söylediği belli mi? Herşeyi söylemiş, çorba mı yapmış, söylediğine hiç bir estetik katmadan, doğrudan ‘tatsız tutsuz’ mu söylemiş?
Ne söylemek istediği senaristin ve yönetmenin ideolojik duruşu ile ilgilidir. Bu bir tercihtir aslında. Nasıl söylendiği ise biraz teknik olanak, ama tamamen yetenek, yaratıcılık, oyuncu seçimi, oyuncuları yönetme yeteneği ile ilgili diye düşünüyorum.
Bazı yönetmenler tercihini egemen söylemden yana kullanırlar. Bu onların tercihidir. Onlar için söylenecek çok şey vardır ama bu yazıda değil. Tercihini egemen söylemden yana kullanmayanlar ise “sözünü sinemasında nasıl söylediği” aşaması ile değerlendirilebilir. Çünkü bu “sözünü nasıl söylediği” sorusu da en az “neyi, kimin için ve kimin çıkarına ifade ediyor” sorusu kadar önemlidir söz konusu olan sinema olunca.
Dondurmam Gaymak filmine gelince…
Sinemadan çıktıktan sonra yüzümde gülümseme ve ağzımda hoş bir tat vardı. Filmin oyuncuları Muğla halkıydı. Hiç biri profesyonel oyuncu olmayan Muğlalılar, en doğal hallerini, amatör ruhlarını, emeklerini katmışlardı bu filme.
Filmin yönetmeni sevgili Yüksel Aksu küreselleşen, tekelleşen dünyanın Muğla’ya nasıl yansıdığını, çok hoş, sevimli bir dille anlatmış. Kendi dondurmasını imal eden bir dondurmacının, dondurma tekelleri karşısındaki direnişini, bir başka “Kahraman Bakkal Süpermarketlere karşı” öyküsünü anlatmış. Aslında bugünün Anadolusunun az bilinen yüzünü göstermiş.
Sendika.org için yaptığı söyleşide göreceğiniz gibi Yüksel Aksu bizden birisi..
Dondurmam Gaymak ise bizi anlatan bizim filmimiz.
Filmin fragmanını izlemek için “Play” i tıklayın