Halkevleri cezaevlerinde tecrit uygulamasına maruz kalan ve buna karşı direnen binlerce tutuklu ve hükümlünün ve 5 Nisan 2006’da evinde, tecrit uygulamasına karşı ölüm orucuna başlayan Avukat Behiç Aşçı’nın sesine ses katmak amacıyla; tecrit uygulamasının kaldırılması ve ölümlerin durdurulması talebiyle bir açıklama yaptı. Açıklamanın tam metni şöyle: TECRİTİ KALDIRIN, ÖLÜMLERİ DURDURUN! Ülkemizde, esas olarak, 19 Aralık […]
Halkevleri cezaevlerinde tecrit uygulamasına maruz kalan ve buna karşı direnen binlerce tutuklu ve hükümlünün ve 5 Nisan 2006’da evinde, tecrit uygulamasına karşı ölüm orucuna başlayan Avukat Behiç Aşçı’nın sesine ses katmak amacıyla; tecrit uygulamasının kaldırılması ve ölümlerin durdurulması talebiyle bir açıklama yaptı.
Açıklamanın tam metni şöyle:
TECRİTİ KALDIRIN, ÖLÜMLERİ DURDURUN!
Ülkemizde, esas olarak, 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen kanlı bir operasyonla “F Tipi Cezaevleri”nin açılması ile uygulamaya konulan “tecrit” veya “tretman” sistemi, sırf bir infaz sistemi olmanın çok ötesinde, doğrudan sistematik bir işkence yöntemi, bir insanlık suçudur.
Akla, vicdana ve her yönüyle insanın doğasına aykırı bu çağdışı uygulamaya karşı yıllardır, başta cezaevlerindeki siyasi tutuklu ve hükümlüler ile onların aileleri olmak üzere; bir çok kişi ve kurum mücadele etmekte; siyasi iktidarı bu uygulamaya son vermeye davet etmektedir.
Ancak bu güne kadar siyasi iktidar tarafından sergilenen olumsuz tutum; bırakın tecritin kaldırılması yolunda adım atmak, sorunun asli muhatapları ile diyalog kapılarının dahi sürekli kapalı tutulması; sorunu çözmek, yaşanan acıları dindirmek yerine; daha fazla kayıplar yaşanmasının, toplumsal gerilimlerin daha da derinleşmesinin başlıca nedeni olmuştur.
Gelinen noktada ülkemizde; 122 insanımız, tecrit sisteminin doğrudan ya da dolaylı etkileri nedeniyle yaşamını yitirmiş, yüzlercesi de sakat kalmış durumdadır. Asıl ironik olan ise, bu korkunç tabloyu yaratan iktidarların bir yandan da, insan hakları ve demokrasi nutuklarını ağızlarından hiç eksik etmemesidir. Bu açıdan ülkemiz cezaevlerinde yaşananlar ve özelde “tecrit” uygulaması; siyasi iktidarların samimiyetini apaçık ortaya koyan başlıca alanlar olma yönünü de sürdürmektedir.
Ve ülkemiz cezaevlerine bakıldığında, gerçekte insan hakları, özgürlükler ve demokrasi gibi değerlerin hala ne denli uzağında olduğumuz açıkça görülmektedir.
Geçen süreçte tecrite karşı verilen mücadele kesintisiz sürmüştür. Bugün de toplumsal muhalefetin temel mücadele gündemlerinden biri, cezaevlerinde tecrit uygulamasının kaldırılmasıdır.
Son olarak onurlu bir hukukçu, Avukat Behiç Aşçı da, kendi ifadesi ile “müvekkillerimin tecrit koşulları altında tutulduğunu seyrederek yaşamak istemiyorum. Hergün eriyip yok olmalarını izleyerek yaşamak istemiyorum” diyerek, 5 Nisan 2006 günü evinde tecrite karşı ölüm orucu eylemine başlamış bulunmaktadır.
Halkevciler olarak; tecritin ilk elden hedef aldığı tutuklu ve hükümlüler ile onların ailelerinin haklı ve insani talepleri yanında saf tuttuğumuzu; bir işkence yöntemi, bir insanlık suçu olarak kabul ettiğimiz tecritin derhal ve koşulsuz kaldırılmasını istediğimizi, bir kez daha ifade etmek isteriz.
Siyasi iktidarı, artık yeni ölümler, acılar yaşanmadan, ikiyüzlü samimiyetsiz politikalarına son vererek, bu konuda anılan taleplere uygun gerçekçi adımlar atmaya davet ediyoruz.
Bizler de, bütün yüreğimizle ve kararlılıkla, cezaevlerindeki binlerce tutuklu ve hükümlünün, onların ailelerinin ve Av. Behiç Aşçı’nın sesine sesimizi katıyor; “Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun !” diye haykırıyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.
Av. Ender Büyükçulha – Halkevleri Genel Sekreteri