Ocak 2007’den itibaren uygulanacak asgari ücretin saptanması için ilk toplantı Kasım ayında yapılacak. 380 YTL ücretle yaşamanın dahi olanaklı olmadığı bilinirken, büyük bir utanmazlıkla, tartışmalar bu ücrette yapılacak %5-10’luk iyileştirmeler üzerinden dönecek. Asgari ücret, yalnızca “vasıfsız” işçilerin ücret seviyesini belirlemiyor. Çünkü ülkemizdeki 16 milyon ücretli çalışanın yalnızca 4 milyonu asgari ücretin üzerinde ücret alıyor. Geri […]
Ocak 2007’den itibaren uygulanacak asgari ücretin saptanması için ilk toplantı Kasım ayında yapılacak. 380 YTL ücretle yaşamanın dahi olanaklı olmadığı bilinirken, büyük bir utanmazlıkla, tartışmalar bu ücrette yapılacak %5-10’luk iyileştirmeler üzerinden dönecek.
Asgari ücret, yalnızca “vasıfsız” işçilerin ücret seviyesini belirlemiyor. Çünkü ülkemizdeki 16 milyon ücretli çalışanın yalnızca 4 milyonu asgari ücretin üzerinde ücret alıyor. Geri kalan 12 milyon emekçi asgari ücret ve altında ücret alıyor. Örgütlü işçiler ve memurların ücretleri de asgari ücretin baskısı altında şekilleniyor. Geçtiğimiz yıllarda, Sağlık Bakanlığı’na “sözleşmeli” olarak alınacak doktorların ücretleri dahi “asgari ücretin 2.5 katı” olarak belirlenmişti. Yani ülkemizde en vasıflı emek dahi artık asgari ücrete bağlı.
Bu nedenle asgari ücrete dair görüşmeler en az toplu sözleşmeler ve toplu görüşmeler kadar önemli. Oysa kendilerine “sendikayım” deyip “Asgari Ücret Tespit Komisyonu”na katılan işçi sendikaları, her yıl bu komisyonlarda meddahlık yapıyorlar. Kamu çalışanları sendikaları ise asgari ücreti kendi sorunları olarak bile görmüyorlar.
İşçi sendikaları, “asgari ücretin nasıl saptanması gerektiği” konusunda televizyonlara çıkıp “uzman görüşleri”ni ince hesaplar yaparak anlatıyorlar. Türk-İş Genel Başkanı, bu yıl yaptığı açıklamada, “asgari ücretlerin en düşük memur ücretine göre” ayarlanmasını istedi. Hak-İş Genel Başkanı ise “asgari ücretin geçtiğimiz 10 yıldaki ekonomik büyüme oranı olan %35 seviyesine yaklaştırılmasını” istedi. Her ikisi de asgari ücretin bugünkü utanç verici durumuna, karar sürecinde sermaye tarafının belirleyiciliğinin neden olduğunu ileri sürdüler. Ama şu ana kadar hiç birisi, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ndan çekilmekten ve asgari ücretle çalışan 12 milyon işçiyi insanca yaşama hakkını savunmak üzere sokağa davet etmekten söz etmediler.
“Emek Platformu” asgari ücretin insanca yaşam seviyesine getirilmesi için tüm ücretlileri eyleme çağırmıyorsa ne için var? Muhalefete gem vurmak için mi?
ÜCRET EN ÇOK BİZDE DÜŞTÜ
Avrupa’da geçtiğimiz 6 yılda işgücü maliyetlerinin en çok düştüğü ülke %12,6 ile Türkiye oldu. Romanya, Litvanya ve Polonya’da ücretler, bizden daha az düştü. 1992-2006 arasında Türkiye’de işçilerin gelirleri %29 azaldı. Toplam üretim ise geçtiğimiz 10 yıl içinde %35 arttı. Yalnızca 10 yıllık adalet isteğinin karşılanması için asgari ücrete %100 zam yapılması gerekiyor. Yoksullar için 12 aylık enflasyon oranı %12’yi buldu. Buna karşılık, asgari ücret bu süre içinde yalnızca % 8.5 arttı. Geçen yıl uluslararası tekeller Türkiye’deki sendikaları, fabrikalarını Polonya, Romanya ve Bulgaristan’a taşımakla tehdit etmişlerdi.
AĞZI OLAN KONUŞUYOR
Asgari ücret görüşmeleri yaklaşırken bir “sendikacı”, “biz de işçiler kadar ücret istiyoruz” diye ortalığa fırladı. Devlet güdümlü BASK’a bağlı “Bağımsız Eğitimciler Sendikası”nın Başkanı Gürkan Avcı, kamu işçilerinin ortalama ücretlerinin 1300 YTL olduğunu ileri sürerek, kamu çalışanlarının ücretlerinin işçi ücretlerine endekslenmesini istedi. Avcı, kamu işyerlerinde işçilerin %70’inin güvencesiz işçiler olduğunu ya bilmiyor, ya da o güvencesiz işçilerle çevrili bir ayrıcalıklı memur adacığında sendikacılık oynamaya meraklanmış. Asgari ücret rezilliğine, “işçiler yüksek ücret alıyorlar” yaygarasıyla sis perdesi çekmeye çalıştığına göre ikinci olasılık daha güçlü.