Türkiye tarım sektörünün geçmişten bu yana birikmiş, çözüm bekleyen birçok sorunu varken ve bu sorunlar diğer ürün üreticileri gibi biz tütün üreticilerini de olumsuz etkilerken; Ocak 1980’de IMF uyum programıyla başlatılan tarımdaki değişim süreci 1999 yılı sonunda IMF ile imzalanan stand-by antlaşması ve 2001 yılında Dünya Bankası ile imzalanan “Tarım Reformu Uygulama Projesi” ile devam […]
Türkiye tarım sektörünün geçmişten bu yana birikmiş, çözüm bekleyen birçok sorunu varken ve bu sorunlar diğer ürün üreticileri gibi biz tütün üreticilerini de olumsuz etkilerken; Ocak 1980’de IMF uyum programıyla başlatılan tarımdaki değişim süreci 1999 yılı sonunda IMF ile imzalanan stand-by antlaşması ve 2001 yılında Dünya Bankası ile imzalanan “Tarım Reformu Uygulama Projesi” ile devam ettirilmiş ve tarım sektöründe ciddi bir tahribat yaratılmıştır. Üreticiler her geçen gün daha da güç koşullar altında bırakılmıştır.
Bütün bu uygulamalar yapılırken, yani çiftçiler adına kararlar alınırken; çiftçilerin kendileri ise karar alma süreçlerinin dışında bırakılmıştır. Tarımın ve tarımcının aleyhine yönelik bunca yasa ve uygulamalar gerçekleştirilirken çiftçilerin de çıkarlarını koruyabilmesi düşünülmemiştir halen düşünülmemektedir adlarına kararlar alınagelinmektedir. Çiftçilerin çıkarlarını koruyabilmesi amacıyla hiç bir mekanizma oluşturulmamakta, örgütlenmelerinin önü yasal düzenlemeler yapılmayarak tıkanmakta/ açılmamaktadır.
Dünyanın küresel sermayenin istekleri doğrultusunda yeniden düzenlendiği bu süreçte Türkiye ve tarımı da buna koşut olarak yeniden yapılandırılmaktadır. Bu yeniden yapılandırma Türkiye tarımını tahrip etmekte, çiftçiliği ortadan kaldırıp yerine şirket tarımcılığını ikame edecek politikalar adım adım uygulanmaktadır. Oysa tarım bir kültür ve yaşama biçimidir. Şirketlere bırakılamayacak kadar hem üreticiler hem de tüketiciler için yaşamsal önemdedir. Mesleki ve ekonomik örgütlenmelerimiz eksiksiz işlese bile tarımın tahribatında uygulanan politikaların karşısında yetersiz kaldığı/kalacağı aşikârdır. Biz çiftçiler olarak çiftçilik yapma ve diğer tüm haklarımızı koruyup geliştirebilmek için ekonomik ve mesleki örgütlerimizin yanında ayrıca; mesleki, ekonomik, politik, sosyal ve demokratik örgütlere ihtiyacımız vardır. Bu örgütler de; çiftçilerin ürün bazındaki kurduğu/kuracağı sendikalarıdır.
Çiftçilerin oylarını da alarak iktidar olan 1980 öncesindeki hükümetlerimiz, çiftçilerin sorunlarını biriktirmeden çözmek yerine her yıl ve her seçim öncesi ürün taban fiyatları ile oynayarak yaptıkları destekleme alımları ile çiftçileri hem oyaladılar, hem de örgütsüz kalmalarını sağlayarak kendilerine bağımlı halde tuttular. Çiftçiler de hak alma ve arama mücadelesini yalnızca seçimden seçime oyları ile yaptılar.
Şimdi bu bağımlılık; dış dinamiklerin istemiyle hükümetlere dolayısıyla devlete olan bağımlılıktan çıkarılarak, çiftçileri yerli/ yabancı gıda ve tarım şirketlerine bağımlı hale getirecek olan “sözleşmeli üreticiliğe” dönüşmektedir. Devlet, yeni sistem olan sözleşmeli üreticilikte garantör rolü bile oynamamaktadır. Bu kez örgütsüz çiftçiler, hükümetleri tarafından örgütlü tüccar ve sanayicinin karşısında büsbütün korumasız olarak bırakılmaktadır. Tütün sektöründe yaşanan da tam da budur: “Tütün Yasa” sı olarak bilinen, 4733 Sayılı Kanun, 9 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girdikten sonra,tütün ve tütüncülüğümüz çok uluslu şirketlere ve onların temsilcilerine bırakılmıştır. Daha doğrusu onların insafına terk edilmiştir. TEKEL’in alım garantisinin söz konusu olmadığı bu sistemde; alıcı firmalar çok uluslu sigara şirketlerinin sipariş miktarlarına göre tütün alacakları alanları belirlemekte ve daha sonra hedeflenen yerlerdeki üreticilerle dikimden önce miktar ve fiyat konusunda anlaşarak(!) “sözleşme” imzalamaktadır. Sözleşme koşullarının belirlenmesinde tütün üreticilerinin hiçbir söz hakkı olmadığıdır. Sözleşme koşulları, çiftçi ve tüccar arasında karşılıklı anlaşma/uzlaşma sağlanarak değil, tüccarın isteğine göre belirlenmektedir. Örneğin fiyat, sınıflandırma, nevi tanımlamalarında üreticinin hiçbir söz hakkı yoktur.Tütün üreticisinin aleyhine hazırlanmış sözleşmelerden doğan haklarını bile savunabilmesi mümkün değildir. Çünkü itiraz mekanizmalarını bir üreticinin tek başına yürütebilmesinin yolu neredeyse tıkanmıştır. Alıcılar sözleşmeyi tütün üreticilerinin örgütleriyle değil, tek tek çiftçiler ile yapmaktadır. Tütün üreticisinin bu duruma itirazda bulunacak ne maddi olanağı, ne zamanı ne de tek başına cesareti yetebilir. Alıcılar (tüccarlar) arasındaki ilişkiler öylesine güçlüdür ki; gerektiğinde sorunlu ilan edilen bir üreticiyi her an tütün üretemez duruma düşürebilir. Alıcı firmaların hiçbiri sorunlu ilan edilen üreticiyle sözleşme imzalamayabilir.
Yukarıda da söylediğimiz gibi Tarımda Yeniden Yapılandırma adı altında; “örgütsüz köylü”, yerli ve yabancı “örgütlü tüccar ve sanayici” ile karşı karşıya -tek tek bireyler halinde- bırakılmıştır. Tüccar ve sanayici de, atomize edilmiş, dağınık, örgütsüz biz çiftçilere tek tip sözleşme ile sözleşmeli çiftçilik dayatmaktadır.
* Sözleşmeli çiftçiliğe mecbur edilen çiftçilerin adına sözleşme yapmak ve çiftçilerle sözleşme yapan işveren durumundaki sanayici ve tüccarın sözleşme koşullarına uymadığında sendika üyesi çiftçilerin hakkını aramak ve korumak için,
* Destekleme alımlarından ve destekleme alım fiyatı açıklamaktan çekilen kamunun yerine çiftçiler için referans fiyatları belirleyip açıklamak için,
* Tarımsal politikalar belirlendiğinde çiftçilerin haklarını gözeten bir yerden müdahil olup, çiftçilerin çıkarlarından yana politikaların belirlenmesinde etkin olmak için,
* Çiftçilerin üretim aracı olan toprak ve suyun kirletilmesine karşı etkin hukuksal ve demokratik mücadele vermek için,
* Çiftçilerin yalnız doğa koşullarına karşı çaresizliğinde ilaç olacak tarım sigortasının çiftçiler lehine ivedilikle düzenlenip çıkarılması için,
* Tüccarın vurgunculuğu ve dolandırıcılığına karşı çiftçileri koruyacak etkin bir yasanın çıkarılma mücadelesini vermek için,
* Kamunun tarımcıyı koruyucu, çiftçilere öncü, eğitici ve öğreticilik yapmasını sağlamaya yönelik demokratik mücadele yürütmek için,
* Çiftçilerin, eksiksiz sosyal güvenceye kavuşturulması için,
Kısacası çiftçilerin üretebilmesini sağlamak ve üretmesinin önündeki oluşturulan ve oluşturulacak olan engelleri aşmak için, ürün bazında sendikal örgütlenmelere ihtiyaçları vardır.
“Tütün Üreticileri Sendikası” TÜTÜN-SEN’ olarak ;
* Tütün şirketlerinin dışarıdan getirdikleri tütünlerin miktar ve kalitelerini devletin denetlemesini,
* Şirketlerin sigara üretiminde kullanacakları Türk tütünün miktarını devletin çiftçi örgütleri ile birlikte belirlemesini ve şirketlerin de bu kararları uygulamalarının sağlanmasını,
* Türk tütününün fiyatını şirketlerin tek taraflı sözleşmeleri ile değil, çiftçi sendikaları ile şirket temsilcisi arasında toplu pazarlık usulü ile belirlenmesini,
* Tekel’in destekleme alımlarından çekilmesinden ve giderek her geçen gün etkinliğinin kırılmasından dolayı, şirketlerin artan fütursuzca davranışlarının ( örneğin: alıcı firmalar önümüzdeki yıl için bazı bölgelerde sözleşme yapmayacaklarını, tütününü 3 milyon liranın altında aldıkları üreticilerle sözleşme imzalamayacaklarını söylemektedirler. Açıklanan sözleşme fiyatlarıyla tütün üretmek mümkün değilken yedi nevi uygulamasıyla fiyatları daha da aşağıya çekmektedirler. Sözleşme fazlası olan tütünleri bu yıl almadıkları için tütünler üreticinin elinde kalmıştır.) önüne geçilmesini,
* Esas olarak
Tekelin özelleştirme kapsamı dışına çıkarılmasını ve piyasayı çiftçi lehine düzenlemesi için destekleme alımları yapmasını, talep ediyoruz.
TBMM’de yasalaşması beklenen tasarıda da tütün üreticilerinin lehine yeni bir düzenleme yapılmamıştır. Bu yasanın geri çekilerek çiftçi örgütlenmelerinin de içinde bulunduğu tarım ve tütünle ilgili bütün örgütlenmelerin katılacağı bir çalışmayla yeni bir yasanın düzenlenmesini, aksi takdirde tütün ve tütüncülüğümüzün bütünüyle biteceği konusunda tekrar yöneticileri uyarıyoruz.
Ali Bülent Erdem
Tütün -Sen Genel Başkanı