Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler ve ardından bu hafta boyunca gerçekleşecek gezi ve demeç trafiği siyasetin ısındığına dair göstergeler. Kısaca özetlersek, Elif Şafak davası nedeniyle gündeme gelen 301 tartışmaları, PKK’nin “silah bırakma” ya da “ateşkes” kararı, Recep Tayyip Erdoğan-Bush görüşmesi, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın daha gerçekleşmeden içeriği basında yer alan konuşmaları […]
Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler ve ardından bu hafta boyunca gerçekleşecek gezi ve demeç trafiği siyasetin ısındığına dair göstergeler. Kısaca özetlersek, Elif Şafak davası nedeniyle gündeme gelen 301 tartışmaları, PKK’nin “silah bırakma” ya da “ateşkes” kararı, Recep Tayyip Erdoğan-Bush görüşmesi, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın daha gerçekleşmeden içeriği basında yer alan konuşmaları kritik bir döneme girildiğini gösteriyor.
Öncelikle PKK’nin “silah bırakma” çağrısı, Türkiye-ABD ve Ortadoğu politikası açısından son derece önemli. Irak işgali öncesinde “sınır ötesi” operasyonlarla denetim altına alınan bölgede ortaya çıkan yeni durum uzunca bir süredir Türkiye’nin harekat alanını kısıtlıyordu. PKK’nin yeniden “silahlı mücadeleye” başlaması, üstelik eylemlerini turizm bölgelerine kaydırarak masum insanların yaralanmasına, ölümüne yol açması ve artan “şehit cenazeleri” nedeniyle yükselen milliyetçilik siyasal zemini belirleyen en önemli faktör haline gelmişti.
Şimdi çatışmaları denetim altına alan bir plan devreye sokulmuş görünüyor. ABD ve Türkiye’nin “PKK Koordinatörlüğü” oluşturmaları, Barzani ve Talabani üzerinde yaratılan baskıyla Kuzey Irak’ta PKK’ye kısıtlamalar getirilmesinin ardından DTP’nin ve Kürt aydınlarının PKK’ye tek yanlı silah bırakma çağrısı ve en sonunda PKK’nin Abdullah Öcalan’ın “silahları gömelim” açıklamasına uyduğunu ilan etmesi yeni bir dönemin başladığını ortaya koyuyor.
Bush-Erdoğan görüşmelerinin temel motiflerinden biri de PKK sorunu. Öyle görünüyor ki artık ‘Kürt Sorunu’ konusunda uluslararası bir pazarlık gündemde. Aslında bu çok uzun bir süredir böyle ama ilk kez bu kadar açık bir tarzda kamuoyunun gözleri önünde “PKK’yi tasfiye planı” sürdürülüyor.
Aslında oyunun uluslararası düzeyde oynanır hale gelmesi tam da bir mayınlı tarla. PKK üzerinden yapılan pazarlıklar Lübnan’a asker gönderilmesiyle birlikte düşünüldüğünde Türkiye’nin ABD politikaları doğrultusunda Ortadoğu batağına çekilmesi için bir “olta” haline gelebilir.
Konunun diğer bir boyutu ise Türkiye’nin ‘Kürt Sorunu’na sadece bir güvenlik ve terör sorunu olarak bakmayıp “silah bırakmanın” getireceği ortamı gerçekten demokratik bir çözüm için kullanmayı becerebilmesi. Seçim yasalarındaki değişiklikle siyasal temsil kanallarının açılması, milliyetçi yükselişin önlenebilmesi, demokratik reformların devreye sokulması seçim dönemine girildiğinde siyasal irade ve cesaret gerektiren adımlar.
Üstelik AKP bu atılımı Erdoğan’ın deyimiyle “oylarının azaldığı” devletin diğer kurumlarıyla Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin gerilimlerin arttığı bir dönemde yapmak zorunda. Sonuç olarak bu düğüm de uluslar arası düzlemde çözülecek gibi görünüyor. Erdoğan ve Büyükanıt’ın ABD ziyaretleri sonucunda dış politikanın olduğu kadar iç politikanın kaderi de çizilecek.
Türkiye bu denli kritik bir eşikteyken asıl acıklı olan muhalefetin durumu. CHP, DYP ve MHP’nin muhalefet zeminleri adeta birbirlerinden kopya çekilmiş gibi. Oysa AKP’nin uluslararası egemen güçlerin yedeğine takılan, IMF politikalarıyla halkın giderek yoksullaşmasına yol açan politikaları karşısında sol bir muhalefet zemini apaçık ortada duruyor. Bu zeminin sosyal politikaların ve sosyal hakların derinleştirilmesi, özgürlük ve demokrasinin geliştirilmesi doğrultusunda bir muhalefet çizgisine yöneltilmesi gerekirken, 301’in savunulmasına kadar vardırılan bir milliyetçilik hamasetine kurban etmek tarihsel olarak büyük bir yanılgıdır. Malesef gerçek bir sol muhalefet ortaya çıkana kadar da bunun diyetini ülke olarak ödemek zorunda kalacağız.
Birgün Gazetesi – Siyaset ısınıyor 01/10/06