“Nobel Barış Ödülü’nün sahibi mikrokredi profesörü oldu… İsviçre Kraliyet Bilimleri Akademisi, Bangladeşli profesör Muhammed Yunus ve yoksullara kredi veren Grameen Bank’ın 2006 Nobel Barış Ödülü’nü paylaştığını açıkladı. Yunus, tabandan ekonomik ve sosyal gelişme yaratma çabalarından dolayı ödüle layık görüldü…” (13 Ekim 2006 Ankara AA) Mikrokredi uygulamaları; yoksulluğa çözüm mü? Sağlanması hedeflenen barışın içeriği nedir? Yoksa […]
“Nobel Barış Ödülü’nün sahibi mikrokredi profesörü oldu… İsviçre Kraliyet Bilimleri Akademisi, Bangladeşli profesör Muhammed Yunus ve yoksullara kredi veren Grameen Bank’ın 2006 Nobel Barış Ödülü’nü paylaştığını açıkladı. Yunus, tabandan ekonomik ve sosyal gelişme yaratma çabalarından dolayı ödüle layık görüldü…” (13 Ekim 2006 Ankara AA)
Mikrokredi uygulamaları; yoksulluğa çözüm mü? Sağlanması hedeflenen barışın içeriği nedir? Yoksa bu uygulamalar bir emniyet sübabı mı? gibi tartışmalara girmeyeceğim. Nobel Barış Ödülü’nün konusu olan Bangladeş’e bizim cephemizden bakmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu seneki eylemleriyle Bangladeşli işçiler ve halk, emeğin barış mücadelesine çok önemli katkılarda bulundular.
Kısaca yeni sömürge Bangladeş’in koşullarından bahsetmek gerekiyor. Bangladeş; 20.yy.ın başına kadar İngiliz Kıta Hindistan’ının Bengal Eyaleti; 1947-1969 yılları arasında Doğu Pakistan eyaleti; olarak adlandırılmıştır. Sonrasında yapılan iç savaş ve Hindistan müdahalesi sonucu kurulmuştur. Askeri darbeler, seller ve fırtınalar ülkesi olan Bangladeş’in başlıca tarım ve sanayi ürünleri pirinç, jüt (hint keneviri – dünya üretiminin yarısı), tekstil, balıkçılık, çay, deri vb.dir. 1 Haziran 1982’den itibaren “yeni sanayi politikası” adı verilen neo-liberal politikalar uygulanmaya başlanmıştır. Esas olarak 1986 sonrası hayata geçirilebilen bu politikalar çerçevesinde ihracata yönelik sanayileşme uygulamalarına geçilmiş ve özelleştirme politikaları başlamıştır. Bu çerçevede millileştirilen jüt ve tekstil işletmeleri eski sahiplerine verilmekte – özelleştirilmektedir. Tekstil üretiminin ana girdisi olan jüt, yerini yavaş yavaş pamuğa bırakmaktadır. Yine zehirli maddeler içeren okyanusötesi gemilerin sökümü yapılan ülkelerden birisidir.
Nüfus yoğunluğu bakımından dünya ikincisi olan Bangladeş’in nüfusu 140 milyondur (Yarısı 25 yaşın altında olan genç bir nüfusa sahiptir). Nüfusun %25’i kentlerde %75’i kırlarda yaşamaktadır. Kentlerde yaşayan insanların yarısı son 15 yılda göç etmiştir. Yine kent nüfusunun yarısından fazlası varoşlarda yaşamaktadır. Sanayi kesiminin %40’ı işsizdir. Kırsal kesimde yaşayanların yarısının ise toprağı bulunmamaktadır. Köy proletaryasının sayısı yoksulluk ve borçlanma yüzünden artmaktadır. Toprakların çoğu büyük toprak sahiplerinindir. Kişi başına düşen gelir 300 dolar civarındadır.
Hal böyle olunca Bangladeşli işçiler ve halk, eşitlik ve adalet mücadelesi veriyor. Bu mücadelenin de sürükleyicisi tekstil işçileri olmaktadır. Bangladeş, 1990’lı yıllarla birlikte tekstil üretim merkezi olmuştur. – İhracata yönelik sanayileşmeye geçtikten sonra – Bangladeş ihracatının 1/3’ünü karşılayan tekstil sektöründe, çoğunluğunu 17-18 yaş ortalamasına sahip kadın işçilerin oluşturduğu 2 milyon işçi bulunmaktadır. Nike, Vakko vb. küresel şirketlerin taşeronluğu üzerine kurulu olan tekstil sektöründe ucuz işçilik transferi en önemli sömürüyü oluşturmaktadır.
2500 civarındaki tekstil fabrikasında çalışma koşulları çok kötüdür: Sabah 8’den başlayıp gece 4’e kadar devam edebilen ama ortalama 14-15 saat olan işgünü, iş ve can güvencesi yokluğu, düşük ücretler, ücretsiz fazla mesai uygulaması, köle çalıştırma ve borca karşılık çalıştırma, haftalık tatil olmaması ve istisnai koşullarda izin alabilme, doğum izninin olmaması, küçük çocuk çalıştırma, işyeri doktorunun olmaması, yemekhane – kantin gibi yerlerin olmaması, ancak toplu iş sözleşmesi vasıtasıyla kıdem tazminatının bulunması, asgari ücretin olmaması vb… Tabi bir de taciz ve tecavüzü eklemek gerekiyor (Bu koşulların sadece bir kısmına ICFTU 2006 Ağustos Raporu’nda değinilmektedir).
Tekstil fabrikalarında sıklıkla çıkan yangınlar sonucunda bu yıla kadar 350’den fazla tekstil işçisi ölmüş ve binlercesi de yaralanmıştı. Bu yüzden tekstil işçilerinin en önemli talebini can güvenliği oluşturmaktadır. Bu noktada son iki yılda tekstil fabrikalarında işçilerin karşılaştıkları sorunlar, saldırılar ve bunlara karşı gelişen mücadeleyi hatırlamak gerekmektedir.
7 Ocak 2005: Dakka’da bir tekstil fabrikasında çıkan yangında 21 işçi öldü. Onlarcası yaralı.
30 Kasım 2005: Dakka’da bir tekstil fabrikasının koruma görevlilerinin 2 işçiyi geç kaldıkları için dövmeleri ve 2 saat alıkoymaları üzerine çatışma çıktı. Korumalara saldıran işçiler daha sonra fabrikayı tahrip ettiler. Anayola barikat kuran işçilere polisin gazlı, coplu ve silahla müdahalesi sonucu 6 işçi yaralandı.
24 Şubat 2006: Chittagong’da üç katlı K.T.S. tekstil fabrikasında buhar kazanının patlaması sonucu çıkan yangında 65 işçi öldü. 150 işçi yaralandı (Tek çıkış kapısı yangın sırasında kapalıydı).
26 Şubat 2006: Dakka’da 3 katlı Phonex tekstil fabrikasının çökmesi sonucu 21 işçi öldü. 50 işçi yaralandı. (Güvenlik talebiyle hükümet karşıtı gösteriler düzenlendi).
2 Mart 2006: Bir günlük genel grev yapıldı.
9 ve 12 Mart 2006: Protesto gösterileri düzenlenip tekstil işverenlerinin binaları kuşatıldı. Çalışma Bakanı’nın istifası istenip, gerekli önlemleri almayan patronların cezalandırılması talep edildi. Ölen ve yaralanan işçiler için tazminat talep edilen eylemlerde protesto için siyah elbiseler giyinildi.
1 Mayıs 2006: İşçi Bayramında temel talep “Fabrikalarda Ölüme Son” oldu.
22-23 Mayıs 2006: Çalışma koşullarının iyileştirilmesi için “11 talep” eylemi yapıldı. Polisin silah, gaz ve tazyikli su ile müdahalesi sonucu bir tekstil işçisi öldürüldü. Onlarcası yaralandı. Çıkan çatışmalarda on binlerce işçi tekstil fabrikalarını ateşe verip arabaları yaktılar. Ellerinde demir çubuklar ve sopalarla polisle çatıştılar. Eylemler süresince 100 işçi yaralandı, 300 fabrika ve 500 araç ateşe verildi. Eylemler, patronların ihbarı üzerine işçi önderlerinin gözaltına alınmasını protesto eylemleri ile devam etti. Askeri birlikler başkente sevk edildi. Eylemler Dakka, Savar, Kafrul, Sripur, Mirpur, Gazipur, Eski Dakka, Uttara ve Tejgaon’a yayıldı (Temel talep ücret artırımı ve hafta sonu tatili). İşçiler başkent yollarını trafiğe kapadılar. Birçok karayolu kapatılarak araçlar ateşe verildi. Yollara barikatlar kuruldu. İşçiler kaldırım taşlarıyla iş merkezlerine ve bankalara saldırdı.
29 Mayıs 2006: Başkent Dakka’da bir tekstil fabrikasında işçiler ücretlerin arttırılması ve geçmişte ödenmeyen ücretlerinin ödenmesi talebiyle iş bıraktılar. 1600 işçiden sadece 300’ünün ücretlerinin artırılacağı açıklanınca fabrikanın kapıları ve pencereleri kapatılarak fabrikanın yöneticileri “alıkonuldu”. Saatlerce süren eylem, işçilerin taleplerinin kabulü yönünde verilen garanti sonucu sona erdirildi.
5 Haziran 2006: Tekstil patronları, işçilerin sendikalaşma haklarını tanıdıklarını açıklarken – hükümetle anlaşmalı olarak – fabrikalarının güvenliğini sağlamak için bir polis gücü oluşturma girişimlerine başladı. Buna karşın bazı fabrikalardaki işçiler ise anlaşma resmiyet kazanmadan üretimi başlatmama kararı aldılar.
8 Ağustos 2006: Bangladeş hükümeti işçilerin sendikalaşma hakkını tanıyacağını açıkladı. Hükümet ve patronlar; grev ve işgallerin sona ermesi ve iş barışının sağlanmasını istediler.
10 Ağustos 2006: SG Wicus (BD) fabrikası yöneticileri 6 kadın işçiyi maaş
fonundan para çalıp bu parayı işçilere dağıttıkları gerekçesiyle fabrikaya hapsetti ve tacizde bulundular. Ertesi gün 4500 işçi yöneticileri fabrikada “alıkoyup” sorumluların görevden alınmasını istediler. Çıkan çatışmalarda 2 yönetici ve 8 kadın işçi yaralandı.
Tekstil işçilerinin talepleri ve eylemlerinin yanı sıra; Bangladeş bu sene öğretmenlerin, köylülerin eylemlerine ve kamusal hak taleplerine de sahne oldu:
1- Haziran ayında öğretmenler 21 maddelik bir talepler dizisi çerçevesinde eylemlere başladılar. “Ücret ayrımı ve kadro sorunu” temelinde yapılan eylemlerde binlerce kamu, özel okul ve medrese öğretmeni genel grev ve açlık grevi eylemlerini hayata geçirdiler. Bu eylemler sonucunda binlerce okulda eğitim ya tamamen durdu ya da aksadı.
2- IMF politikaları sonucu küçük köylülüğün mülksüzleştiği, özelleştirmelerin, GDO’lu üretim – tohum – ilaç satışının yoğunlaşarak tarımın küresel şirketler tarafından sömürgeleştirildiği Bangladeş’te maden projeleri de önemli bir sorun olmayı sürdürmektedir. Ağustos sonunda İngiliz Kökenli Asia Energy şirketinin Phulbari bölgesinde binlerce aileyi yerinden edecek kömür madenlerini genişletme projesine karşı gerçekleştirilen gösterilere polisin müdahale etmesi sonucu 6 kişi öldürüldü ve yüzlerce insan yaralandı. Bir hafta boyunca devam eden gösterilerde anayollar trafiğe kapatıldı. Phulbari halkının hükümetten talebi bu şirketle yapılan tüm anlaşmaların iptali ve ülkede maden açılmasına veya genişletilmesine izin verilmemesi oldu. Eylemler üzerine proje durduruldu.
3- Yine halk Eylül ayı sonunda birçok kentte elektrik kesintilerini protesto ederek sokakları, şehirlerarası yolları lastikler yakarak trafiğe kapadı. Öfkeli halk bir elektrik dağıtım merkezini ve polis araçlarını ateşe verdi. Polisin göz yaşartıcı bombalar ve plastik mermilerle müdahalesi sonucu 200’e yakın kişi yaralandı. Çok sayıda kişi de gözaltına alındı.
Bütün bu olaylar üzerine bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Bangladeş’te ihracata yönelik sanayileşme politikaları sonucu yarı vasıflı ucuz bir işgücü yığını yaratılmıştır. Bu süreç uluslararası sermayenin yöneticiliğinde dünyada gerçekleştirilen işçileştirme politikalarına paralel ve Bangladeş’e uluslararası işbölümünde verilen role göre hayata geçirilmiştir. Özellikle mülksüzleştirilen köylülük; kentlere göç ederek; küresel fabrikaların fason üretimini yapan işyerlerinde; çalışmaya başlamıştır. Yani, “yerlerinden yurtlarından edilen kitleler emek pazarına fırlatılıp atıldılar”. Kronik yoksulluk koşullarında işçileşen bu yığınlar, Bangladeş’te yeni bir işçi kitlesini oluşturdular.
Güvencesiz koşullarda çalıştırılan ve tarihsel olarak işçi sınıfı mücadelesinden kopuk olan bu kitleler, kendi mücadelelerin öğrettikleriyle ilerlemeye ve dünyada benzer ülkelerdeki işçi mücadelelerine bakarak yürümeye başladılar. Bu anlamda 2006 yılında, Bangladeş işçilerinin mücadelesi açısından önemli bir sıçrama yaşanmıştır. Fabrikaların, polis araçlarının yakılmasından otoyolların kesilmesine ve genel greve yönelen bir eylemlilik süreci olmuştur. Bu mücadelenin diğer ülkelerdeki yeni işçi kitlelerinin mücadelesiyle paralel noktaları bulunmaktadır:
1- Sendikalaşma hakkı, ücret artırımı vb. hep fiili mücadeleler sonucu kazanılmıştır. Bangladeş’te bir çeşit taban inisiyatifi gelişmektedir.
2- Otoyollar kesilerek fabrika ile pazar arasındaki bağlantı kesilmiştir. Bu noktada işçilerin eylemi tüm halkın eylemi haline dönüşmüştür. Bu yapılan doğrudan eylemle birlikte hükümet, taleplerle yüz yüze kalmıştır. Önceleri yerel ve yalıtık olan bu eylemler Mayıs ayında ulusal çapta bir eylem özelliği kazanmıştır (Yine elektrik zammına karşı elektrik dağıtım merkezinin hedef alınması hükümete yönelik doğrudan eylem örneği oluşturmuştur).
3- İşçi eylemlerinin içerdiği şiddet yıkıcı ve yapıcı dinamikler taşımaktadır.
Bangladeş’in yeni işçilerinin eylemleri de bazı aşamalardan geçmektedir. Yerel eylemden genel greve ve sokak çatışmalarına dek varan bazı uğrak noktaları olmuştur. Hükümet devirmeye ve iktidarı değiştirmeye yönelip yönelmeyeceğini ise zaman gösterecektir. Diğer ülkelerdeki işçiler de Bangladeş işçilerine öğretmekte ve öğrenmektedir: Bu yangın yayılacak!
Ekim / İstanbul