ABD ekonomisinden garip “titreşimler” geliyor. Biz ABD ile Çin (ve diğer Asya ülkeleri) arasındaki ilişkilerin (Çin ve bu ülkeler ABD’ye borç veriyorlar, ABD de bununla Çin’den mal almaya devam ediyor) bir resesyona nasıl tepki vereceğini düşünürken, mali piyasalarda tuhaf şeyler olmaya başladı: Petrol fiyatı 78 dolar düzeyinden gerileyerek geçen hafta, 58 doların altına indi. Dow […]
ABD ekonomisinden garip “titreşimler” geliyor. Biz ABD ile Çin (ve diğer Asya ülkeleri) arasındaki ilişkilerin (Çin ve bu ülkeler ABD’ye borç veriyorlar, ABD de bununla Çin’den mal almaya devam ediyor) bir resesyona nasıl tepki vereceğini düşünürken, mali piyasalarda tuhaf şeyler olmaya başladı: Petrol fiyatı 78 dolar düzeyinden gerileyerek geçen hafta, 58 doların altına indi. Dow Jones Endeksi yeniden rekor düzeylere yükseldi. Piyasalarda “volatilite” azaldı. Bu olanları açıklama çabaları arasında da ilginç bir görüntü belirmeye başladı.
Prozac etkisi…
ABD ev fiyatları düşüyor, öncü göstergeler endeksi 7 aydır sürekli geriliyor, internet ve medya reklam gelirleri de… 2007’de resesyon olasılığı güçlenmeye devam ediyor: Büyüme hızı ilk üç aylık dönemde yüzde 5.6’dan ikinci üç aylık dönemde yüzde 2.6’ya gerilemişti. Goldman Sachs uzmanları ekonomik büyümenin üçüncü üç aylık dönemde de yüzde 2’nin altına ineceğini düşünüyorlar. (Bloomberg, 02/10/06). RGE Moni-tor’ün direktörü, ekonomist Nuriel>Roubini ise büyüme hızının üçüncü üç aylık dönemde yüzde 1.5’in altına, 2007’nin ilk üç aylık döneminde de yüzde 0’a inebileceğini düşünüyor. Eylül sonunda açıklanan, enflasyonun son 11 yılın en yüksek düzeyine yükseldiğini gösteren veriler (Financial Times, 29/09) görüntüyü daha da karmaşıklaştırıyor. Salt bunun bile piyasaları sallaması gerekirdi. Ama Dow Jones yükselmeye devam etti. Bu anormallikler üzerine düşünürken Prof. Kenneth>Rogoff, piyasalar adeta Prozac (depresyon ilacı) almış gibi diyecekti (The Guardian 03/10).
Rogoff’un bu yorumu yaparken, sorguladığı bir açıklama son derecede ilginç. Rogoff piyasalardaki kimi oyuncuların, büyük Asya bankalarından yakınmalarını aktarıyor. Asya bankaları ellerindeki fonları çok tutucu bir biçimde kullanarak ‘volatiliteyi” bastırıyorlarmış. Rogoff, bunları komplo teorisi olarak değerlendiriyor (ama tümüyle reddetmiyor), volatilitedeki azalmayı, devrevi hareketler, riski dağıtan yeni yatırım enstrümanları ve küreselleşmenin getirdiği olanaklar gibi “klasik olgulara” dayandırıyor. (The Guardian 03/10).
Rogoff’un komplo teorisi olarak nitelediği yaklaşım ise bence daha ilginç. Çünkü bu yaklaşımı, hem yenileriyle zenginleştirmek hem de kasımda yapılacak ABD Meclis/Senato seçimleriyle ilişkilendirmek olanaklı.
Oğlun babasından öğrendiği
Özetle: Piyasalarda gittikçe yayılan nihayet New York Times (29/09) ve Washington Post (06/10) sayfalarına kadar yükselen senaryolara göre, dev petrol şirketlerinin ve Suudi Krallığı’nın, Bush hükümetinin seçimlere elverişli bir ortamda girmesini sağlamak için piyasalara müdahale ettiğinden şüpheleniliyor. Ben buna Asya merkez bankalarını da ekleyebileceğimizi düşünüyorum.
I. Bush, I. Körfez savaşını kazanmış, ama Bill Clinton karşısında başkanlık seçimlerini kaybetmişti. Çünkü seçmenin tutumunun belirlenmesinde ekonomik kaygılar egemen olmuştu. O seçimlerden de “aptal, esas olan ekonomidir” sloganı miras kaldı. Başkan II. Bush ise bir taraftan ekonomik ortam kötüleşirken diğer taraftan, dış politikadaki başarısızlıklardan dolayı seçimlere siyasi açıdan da zayıf giriyor. Cumhuriyetçi Parti, mali skandallarla sarsılmışken şimdi bunlara bir de, “yaşlı milletvekili genç oğlana sarkıntılık etti” türünden bir yenisi eklendi. Kısacası, “durum vahim!” Siyasi alanda kısa dönemde bir başarı görüntüsü oluşturmak olanaklı değil.
Ancak, I. Bush’un yenilgisinden ders alarak, ekonominin görüntüsünde geçici olarak da olsa iyileştirmek söz konusu olabilir. İste komplo teorileri tam da bu kavşakta ortaya çıkıyor. Giderek yayılan dedikodulara göre, Bush yönetimini iktidara gelirken destekleyen, iktidardayken de nimetlerinden faydalanan büyük petrol şirketleri ve kimi bankalar, şimdi piyasaya siyasi amaçlarla müdahale etmeye başlamışlar.
Benzin fiyatı ve başkanın popülaritesi
Ekonomide seçim ikliminin ilk belirtisi, FED’in faiz arttırmaya ara vermesiydi. Böylece borsa rahatladı, yükselmeye başladı. Ev piyasalarında ani bir çöküş engellendi. Bu iyi haberle tüketicinin morali düzelirken ikinci müdahale petrol bağlamında geldi.
İstatistikler, ABD’de tüketicinin taşıtına koyduğu benzinin fiyatıyla ABD Başkanı’nın popülaritesi arasında çok güçlü bir ters korelasyon olduğunu gösteriyor (Pollkatz.com, aktaran, Dave Fo-rest, Casey>Energy Spaculator). Benzin fiyatıyla hane halkı tüketim eğilimi arasında da benzer bir ilişki var. Nitekim Washington Post’a göre, benzin fiyatı düşmeye başlar başlamaz tüketim harcamaları da yeniden artmaya başlamış (06/10).
Ancak, petrol fiyatları, olağan bir talep daralmasıyla açıklanamayacak bir hızla geriledi. Bu bağlamda, kimi yorumcular, Bush hükümetinin dev rafinerilerden ve yakın aile dostu Suudi hanedanından destek aldığını ileri sürüyor; Suudi hanedanı petrol musluklarını açmış olabilir deniyor. ABD Enerji Bilgi İdaresi’nın (EIA) verileri, şubat ayında gerilemeye başlayan Suudi ham petrol üretiminde, haziran ayında ani ve belirgin bir artış olduğunu gösteriyor. Suudiler’in OPEC içinde üretimi kısarak fiyat yükselme girişimlerine, gelir kayıplarını sineye çekme pahasına destek vermemesi de anlamlı. İkincisi, ElA’nın “crack spread olağanüstü düşük” saptamalan Casey Energy Speculator’ün editörü Dave Forest’in dikkatini çekmiş. “Crack spread”, rafinerilerin ham petrole verdiği parayla, pompacıya verdiği benzinin fiyatı arasındaki fark. Forest, Bush yönetimini desteklemek için rafinerilerin geçici olarak kârlarından fedakârlık ettiklerine inanıyor. Seçim yatırımı gibi bir şey…
The New York Times’ın aktardığına göre (20/09) tam seçimlere doğru benzin fiyatlarının düşüyor olmasında yatırım bankası Goldaman Sach’sın büyük payı var. Geçen ağustos ayında, Sachs yönettiği GSCI emtia endeksi içinde benzinin ağırlığını azalttığını açıklamış; o zaman yüzde 7.8’den eylül sonunda, yüzde 2.8’e de indirmiş. NYT bunun gelecek piyasalarında 6 milyar dolarlık bir satış anlamına geldiğini yazıyor. Diğer yatırımcılar da Sachs’ı izleyince fiyatlar hızla gerilemiş (Bu olguyu WSJ de aktardı 24/09). Bush’un yeni hazine bakanı Henry Paulson, mayıs ayında göreve atanmadan önce Goldman Sachs’in CEO’luğunu yapıyordu.
Asya bankalarının mali piyasaları sakinleştirdiğine ilişkin yorumlara gelince, bunun iki boyutu var. Birincisi, düne kadar merkez bankalarının piyasalar karşısında iktidarsız olduğu inancı hâkimdi. Şimdi, Çin ve bir iki başka merkez bankasının piyasaların ritmini belirleyebildiğinden söz ediliyor. İkincisi, bu bankaların ellerindeki toplam döviz rezervlerinin hacmi bir trilyon doları aştı. Bu yüzden doların aniden değer yitirmesinin maliyeti çok yüksek. Eğer seçimlerde meclislerden birini Demokratlar ele geçirirse, ABD yönetiminde, dolara olan güvenin daha hızlı aşınmasına yol açabilecek tıkanmalar ortaya çıkabilir. Bu bankalar ellerindeki fonları, seçimlerden önce piyasalarda riskleri azaltarak, Bush’un yararına bir ekonomik görüntü oluşmasına katkıda bulunmak üzere kullanıyor olabilirler. Tüm bunlar kasımdan sonra ve özellikle 2007 başında “ilginç” gelişmeler yaşayacağımızı düşündürüyor.
Cumhuriyet, 9 Ekim 06