Papanın konuşması milyonlarca Müslüman tarafından tepkiyle karşılandı. Papa’nın (gazetelerden okuduğum kadarıyla) felsefe yapayım derken göz çıkarttığı konuşmasının ardından ortalık yeniden medeniyetler çatışması tartışmalarıyla doldu. Din bütün insanlık tarihi boyunca bireyin ve toplumun hayatında oldukça önemli yer teşkil etmiştir. O günün koşullarında toplumsal hayatı düzenlemek ve insanın sürekli kendisine sorduğu “hayatın anlamı ve kendisinin yeri” konusunu […]
Papanın konuşması milyonlarca Müslüman tarafından tepkiyle karşılandı. Papa’nın (gazetelerden okuduğum kadarıyla) felsefe yapayım derken göz çıkarttığı konuşmasının ardından ortalık yeniden medeniyetler çatışması tartışmalarıyla doldu.
Din bütün insanlık tarihi boyunca bireyin ve toplumun hayatında oldukça önemli yer teşkil etmiştir. O günün koşullarında toplumsal hayatı düzenlemek ve insanın sürekli kendisine sorduğu “hayatın anlamı ve kendisinin yeri” konusunu anlamlandırmak için ortaya çıkan dinler, bu iki sorun halen varlığını sürdürdüğü için bugün de toplumsal hayatın etkin bir aktörü olarak yerini koruyor. Hem de en güçlü ve birikimli düşünce sistemi olarak. Herhangi bir din, bünyesinde barış, sevgi, dayanışma gibi özellikler barındırabileceği gibi intikam, cezalandırma, yok etme gibi olumsuz özellikler de barındırabilir.
Ancak bu durum Papa’nın söyleminin onun Hıristiyan dini inancından değil Papalığın emperyalist sistemdeki yerinden kaynaklandığı gerçeğinin üzerini örtmemelidir. Hıristiyan söylem bu anlamıyla tıpkı Haçlı Seferleri’nde olduğu gibi sömürgeciliğin bir aracı olmaktan öteye gitmemiştir. Bu nedenle hristiyan-müslüman çatışması gibi görülen bu gerilimin özünü iyi anlamak gerekir.
“Medeniyetler çatışması” sömürgecilerle yoksul Ortadoğu halkları arasındaki çatışmanın bizatihi kendisinden başka bir şey değildir. “Medeniyetler çatışması” bu gerçek mücadelenin üzerini örtmek için uydurulan emperyalist bir stratejidir. Bu stratejinin bir ucu emperyalist kibirlenme ise diğer ucu yeşil kuşak siyasetinin ürünü olarak emperyalistlerin kendi elleriyle büyüttükleri siyasal islamdır.
Oysa yoksul Müslüman halkların değişik dini inançları olan Asya halkları ya da Hıristiyan Latin halklarıyla bir anlaşmazlığı şimdiye kadar görülmedi. Tepki Avrupa ve Amerika’ya… Neden? Çünkü sorun medeniyetler çatışmasında değil, emperyalizmle yoksul halklar arasında da ondan…
Müslüman halklar, son olayda olduğu gibi İslam dinine sahip çıkmak için sokaklara dökülüyor. Peki Müslüman ülkelerin egemen sınıfları ve devletleri ne yapıyor. İslam Konferansı Örgütü “bilimsel” bir yanıtla Papa’nın ağzının payını vereceğini söylüyor. Dışişleri Bakanımız ise durumu abartmadan değerlendirmemiz gerektiğini Papa’nın ziyareti konusunda konuşmanın erken olduğu vs. Diğer şeriatçı Arap ülkeleri ne yaptılar. Petro dolarlarının yüzü suyu hürmetine sembolik açıklamalardan öteye gitmediler. Bir başka deyişle egemenler arasında bir “medeniyetler çatışması” görülmüyor.
Yoksul emekçi halkların dini inançla kurduğu ilişki karmaşık bir düzlem içinde ilerler. Bu ilişkiyi çaresiz insanların avunma ihtiyacı, bilgisizlik-cahillik, boş inançla sınırlı kavramayı tercih edenler her zaman baltayı taşa vurmuşlardır. Müslüman toplulukların toplumsal hayatın sorunlarını insanlığın bugüne kadar biriktirdiği ilerici bir tutumla ele alma kabiliyetini kazanmaları ilerici toplumsal hareketlerin burjuva materyalizminden esaslı bir kopuşuyla mümkün olabilecektir.
Bir başka deyişle yoksul Müslüman emekçi halkların eşitlik ve adalet mücadelesi asli sorunlarından biri olarak din ve toplumsal hayat-siyaset ilişkisinde özgün bir çözüm üretme kapasitesine sahip olabilmelidir.
Bu yazı aynı zamanda Halkın Sesi Gazetesi’nin Bizim Dünyamız isimli köşede yayınlanmıştır.www.halkinsesigazetesi.net