Siyasi iktidarlar tarafından 6,5 yıldır taviz verilmeksizin uygulanan IMF/Dünya Bankası programının tarımdaki sonuçları çiftçilerin yoksullaşması, gelir bölüşümündeki eşitsizliğin artması ve istihdamdaki hızlı azalma olarak ortaya çıkıyor. 2000’lerin başlarından bu yana tarımda -tüm destek sistemlerini kaldırmaya ve çiftçi örgütlerini adım adım tahrip etmeye dayanan- liberalleştirme politikası ağırlık kazandı. Uluslararası tarım şirketlerinin çıkarına olan bu politikaları teşvik […]
Siyasi iktidarlar tarafından 6,5 yıldır taviz verilmeksizin uygulanan IMF/Dünya Bankası programının tarımdaki sonuçları çiftçilerin yoksullaşması, gelir bölüşümündeki eşitsizliğin artması ve istihdamdaki hızlı azalma olarak ortaya çıkıyor.
2000’lerin başlarından bu yana tarımda -tüm destek sistemlerini kaldırmaya ve çiftçi örgütlerini adım adım tahrip etmeye dayanan- liberalleştirme politikası ağırlık kazandı. Uluslararası tarım şirketlerinin çıkarına olan bu politikaları teşvik etmek konusunda IMF/Dünya Bankası odaklı programlar kritik bir rol oynadı. TEKEL, TİGEM, gübre ve şeker fabrikaları gibi kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi bu gündemin ayrılmaz bir parçasıdır.
Tarımsal Reform Programının (ARIP) hedefleri
Türkiye 2000’lerin başlarından bu yana IMF ve Dünya Bankası’nın direktifleri doğrultusunda Tarımsal Reform Programı (ARIP) uygulamaktadır. Bu programın amacı; ürün ve girdiye dayalı desteklerin kaldırılarak, yerine sahip olunan arazi büyüklüğüne dayalı bir gelir destek programının uygulanmasıdır. Ancak, tarımda yapısal sorunlarını aşamamış, devlet desteğine gereksinim duymayacak bir aşamaya ulaşamamış ülke olan Türkiye’nin ARIP bağlamında geliştirilmesi hedeflenmiş olan liberalleştirme politikası, ülkenin tarımsal altyapısına uygun değildir.
Dünya Bankası tarafından verilen tarımsal uyum kredileriyle de desteklenen bu program, tarım sektöründe kapitalist paylaşım ilişkilerinin kurulmasına dönüktür. Bu krediler tarım sübvansiyonlarının kaldırılması, kamuya ait tarım işletmelerinin özelleştirilmesi, tarım satış kooperatiflerinin işlevsiz hale getirilmesi ya da tasfiyesi ve kırsal nüfusun azaltılması gibi alanlarda kullanılmaktadır.
Tarım kesimi uluslararası tekellere açılıyor
Özelleştirme ile tarımsal KİT’lerin tasfiyesinin edilmesinin ardından, tarım kesimi liberalleştirme adı altında uluslararası tekellere açılmaktadır. Tarım kesiminin GSMH’den aldığı pay gittikçe düşmekte ve özellikle küçük tarım üreticileri yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Hayvancılık neredeyse tümüyle tasfiye edilmiş durumdadır. Her kriz döneminin faturası ücretlilere, kent yoksullarına ve köylülere çıkartılmaktadır.
Programının başarısız olduğunu Dünya Bankası da kabul ediyor
2000 yılı başından bu yana uygulanan IMF/Dünya Bankası dayatmalı programların etki ve sonuçları belki de en açık biçimde tarım kesimindeki değişimde ortaya çıkmıştır. Bu politikaların ülkemizin tarımsal yapısı üzerinde yarattığı sonuçlar, Dünya Bankası tarafından 9 Mart 2004 tarihinde yayımlanan “Türkiye’de Tarım Sektörü Destekleme Reformunun Etkilerine Bir Bakış” başlıklı raporda şöyle ortaya konulmaktadır:
* 1999-2002 döneminde, tarım sübvansiyonları 6 milyar dolar azalarak 1,1 milyar dolara inmiştir. Başka bir deyişle, tarımsal sübvansiyonların GSMH’ye oranı yüzde 3,2’den yüzde 0,5’e düşmüştür.
* Aynı dönemde, tarımsal GSMH 27 milyar dolardan 22 milyar dolara gerilemiştir.
* Çiftçiler üzerindeki net etki, yaklaşık 4 milyar dolar tutarında yıllık zarar olmuştur.
* 2002-2003 reform döneminde gübre ve ilaç kullanımı yüzde 25-30 azalmıştır.
* Tarım kredisi faiz oranları negatiften pozitife dönmüştür.
* Kredi alan çiftçiler, borçlarını, tarımsal gelirdeki azalmalar ve yüksek reel faiz oranları nedeniyle ödeyememişlerdir.
* 1999-2001 arasında, Türkiye’de üretilen başlıca tarım ürünlerinin brüt değeri, reel olarak yüzde 16 oranında azalmıştır.
* 1997-2002 döneminde, ihracat ve ithalat tüm ürün çeşitlerinde artış gösterirken, tarım ve gıda ürünlerinin toplam ihracat ve ithalattaki payı düşmüştür.
* 1999-2001 arasında hektar başına üretimin dolar eşdeğeri 864 dolardan 621 dolara olmak üzere yüzde 28 oranında düşmüştür. Bu azalış yüzde -13 ile bakliyatta en az oranda, yüzde -38 ile tütün, şeker pancarı ve pamuğu da içeren kategori olan “öteki tarla ürünlerinde” en yüksek oranda gerçekleşmiştir. Hektar başına meyve değeri yüzde 29 azalırken, hububat ve sebze değeri sırası ile yüzde 22 ve yüzde 23 düşmüştür. Bu dönemde hektar başına katma değer dolar bazında yaklaşık yüzde 40’lık bir düşüş kaydetmiştir.
* Çiftçi, 450 bin hektar alanı ekmekten vazgeçmiştir. Bu alanın 300 bin hektarı, Orta Anadolu Bölgesinde bulunmaktadır.
* 1999-2001 arasında tarım ürünleri fiyatları yüzde 40 oranında gerilemiştir.
* Türkiye, OECD ülkeleri arasında en düşük destekleme oranlarına sahip olan ülke haline gelmiştir.
* Doğrudan Gelir Desteği (DGD) programı, çiftçilerin uğradığı net gelir kaybının ancak yüzde 35-45’ini karşılayabilmiştir. DGD programından fiilen yararlanamayanlar için, bu durum dahi söz konusu değildir.
DGD uygulaması kırsal kesimde gelir dağılımını bozuyor
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın verilerine göre Doğrudan Gelir Desteği uygulamasının sonuçları:
* DGD ödemelerinin yüzde 51’i, çiftçilerin yüzde 17’sini oluşturan 100 dekardan daha büyük arazi sahiplerine gitmektedir.
* 2004 yılı için ödenen 2 katrilyon 670 trilyon liralık DGD’nin, yüzde 51’i yani 1 katrilyon 361,7 trilyon lirası 476 bin çiftçiye giderken, kalan yüzde 49’luk miktar çiftçilerin yüzde 83’ünü oluşturan 2 milyon 324 bin çiftçiye dağıtılmıştır.
* Arazi varlığı 100 dekarın üzerindeki çiftçilere ortalama 2 milyar 750 milyon TL düşerken, küçük arazi sahiplerine ortalama 586 bin TL ödenmiştir. Aradaki fark tam 3,5 kattır.
* Bu adaletsizliği önlemek için, DGD’nin desteklemeler içinde 2002-04 döneminde ortalama yüzde 78 olan payı, 2005 itibarıyla yüzde 55’ler seviyesine çekilmiştir. 2006’da bu rakamın yüzde 45’lere düşürülmesi öngörülmüştür (Aşağıdaki çizelgeden görüleceği gibi, 14 Ağustos 2006 tarihinden itibaren ödenecek olan 2005 yılı DGD ödemelerinde başvuruda bulanan çiftçilere dekar başına 16 yerine 10 YTL ödeme yapılacaktır).DGD’nin Ülke Genelinde Uygulamasına İlişkin Bazı Sonuçlar
Göstergeler | 2001 | 2002 | 2003 | 2004 | 2005 |
Kayıtlı Çiftçi (Milyon Kişi) | 2.18 | 2.58 | 2.76 | 2.75 | 2.7 |
Kayıtlı Alan (Milyon Ha) | 11.6 | 16.2 | 16.7 | 16.7 | — |
Destek (Milyon TL/Da) | 10.0 | 13.5 | 16.0 | 16.0 | 10.0* |
Desteklenen Arazi Sınırı (Da) | 200 | 500 | 500 | 500 | 500 |
Toplam Destek (Katrilyon TL) | 1.18 | 2.19 | 2.63 | 2.66 | 1.65 |
(*) 2005 yılı DGD uygulamaları kapsamında; – DGD başvurusunda bulunan tüm çiftçilere; 10 YTL/dekar temel DGD, – Organik tarım yapan çiftçilere 3 YTL/dekar ek DGD, – Toprak analizi yaptıran çiftçilere 1 YTL/dekar ek DGD ödemesi yapılacak.
Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı 2,8 milyon çiftçi bulunuyor. Çiftçilerin yüzde 83’ünün arazisi 100 dekarın altında. Bu kesimin yüzde 16’lık kısmının arazi varlığı ise 10 dekardan küçük. Geriye kalan yüzde 17’lik kesimin ise arazi büyüklüğü 100 dekarın üstünde. Bu kapsamda, DGD ödemelerinin yarısı yüzde 83’lik kesime giderken, diğer yarısı yüzde 17’lik kesime gitmektedir. Kısacası DGD ödemeleri arazi sahipliğine göre yapıldığından, kırsal kesimde gelir dağılımını ciddi ölçüde bozmaktadır.
Tarım ürünleri alım fiyatları enflasyonun altında tutuldu
2000-04 döneminde tarımsal ürün alım fiyatları sürekli olarak enflasyonun altında tutulmuştur. 2000-04 ortalaması olarak TEFE’deki değişmenin yüzde 40’ı bulmasına karşın; aynı dönemde tarımsal ürün ortalama alım fiyatları artışı yüzde 28 düzeyinde tutulmuştur. Destekleme alımları karşılığında üreticilere yapılan ödemelerin tarımsal katma değer içindeki payı sürekli olarak geriletilmiştir. Destekleme alımlarının tarım sektörünün toplam katma değerine oranı 1990-99 dönemi ortalaması olarak yüzde 9,7 iken, 2000-04 döneminde yüzde 7,1’e, 2004 yılına gelindiğinde ise yüzde 5,4’e düşmüştür.
Destekleme Fiyatları/Enflasyon İlişkisi
Yıl | Ürün Alım FiyatlarıArtışı (Yüzde ) | TEFE (12 Aylık Ortalama Yüzde Değişme) | Destek Alım/Tarım Katma Değeri (Yüzde ) |
1998 | 53,3 | 71,8 | 11,6 |
1999 | 47,7 | 53,1 | 12,7 |
2000 | 28,4 | 51,4 | 9,4 |
2001 | 50,2 | 61,6 | 8,5 |
2002 | 33,5 | 50,1 | 6,9 |
2003 | 22,1 | 25,6 | 5,4 |
2004 | 6,6 | 11,1 | 5,4 |
Ekim alanları ve girdi (gübre, kredi, vb.) kullanımı azalıyor
Fiyat destekleme ve girdi (gübre, kredi, vb.) sübvansiyonlarından yoksun bırakılan çiftçi toprağını ekemez, gübre ve kredi kullanamaz hale gelmiştir. Örneğin 1990 yılında yaklaşık 24,2 milyon hektar olan işlenen tarla alanları, günümüzde 23 milyon hektara düşmüştür. 2000-2004 yılları arasında yalnızca 8 ürünün (buğday, ayçiçeği, soya, pamuk, tütün, şekerpancarı, nohut, mercimek) ekim alanlarındaki gerileme 312 bin hektar olmuştur.
Tarımsal Ekim Alanlarındaki Değişmeler
Ürün | Ekim Alanı (Bin Hektar) | Yüzde Değişme | |||
1990 | 2000 | 2004 | 1990-04 | 2000-04 | |
Buğday | 9.450 | 9.400 | 9.300 | -150 | -100 |
Nohut | 890 | 636 | 606 | -284 | -30 |
Ayçiçeği | 716 | 542 | 550 | -166 | +8 |
Soya | 74 | 15 | 14 | -60 | -1 |
Mercimek | 896 | 472 | 439 | -462 | -33 |
Pamuk | 641 | 654 | 637 | +4 | -17 |
Tütün | 320 | 237 | 193 | -127 | -44 |
Ş. Pancarı | 380 | 410 | 315 | -65 | -95 |
Toplam | 13.367 | 12.366 | 12.054 | -1.310 | -312 |
“Çiftçiye yapılan destekler ülkeyi batırıyor” denilerek üreticiye kredi verilmemeye, azaltılmaya başlanmıştır. Ziraat Bankası tarımdan kopartılmış, Tarişbank’a el konularak başka bir bankaya devredilmiştir. Tarımsal kredi faiz oranlarına uygulanan sübvansiyon Mart 2000, kimyasal gübre desteği Ekim 2001, tohum ve tarımsal ilaç destekleri ise Aralık 2001 sonundan itibaren kaldırılmıştır. Bu çerçevede tarım kredilerinin toplam krediler içindeki payı 2000 yılında yüzde 9,6 iken, 2005 yılında yüzde 3,5’e değin gerilmiştir.
Tarım Kredilerinin Toplam Krediler İçindeki Payı
Yıl | Toplam (Milyar TL) | Tarım (Milyar TL) | Payı (Yüzde ) |
2000 | 34.213.480 | 3.281.895 | 9,6 |
2001 | 37.085.766 | 2.714.552 | 7,3 |
2002 | 52.631.490 | 2.439.787 | 4,6 |
2003 | 69.002.124 | 3.216.133 | 4,7 |
2004 | 102.481.789 | 3.847.082 | 3,8 |
2005 | 152.294.560 | 5.276.964 | 3,5 |
Son 10 yıllık (1994-2003) ortalamalara göre kamuya ait gübre fabrikalarının gübre üretimindeki payı yüzde 42 idi. 2004-05 döneminde bu tesislerin tümü özelleştirilerek kamu gübre üretim ve dağıtımından çekildi. Sonuç, Başbakanın da vurguladığı gibi gübre fiyatlarının yalnızca 2004 yılında yüzde 40 oranında artması oldu.
1999 yılında 5,6 milyon ton olan kimyasal gübre tüketimi, 2004 yılında yüzde 7 dolayında bir gerileme ile 5,2 milyon tona düştü. 1990-99 döneminde tüketimin ortalama yüzde 24,8’i ithalat yoluyla karşılanırken, IMF/Dünya Bankası politikalarının uygulandığı 2000-04 döneminde yüzde 43,9’u ithalatla karşılanır hale geldi.
Kimyasal Gübre Üretim, Tüketim ve İthalatı (Bin Ton)
Yıl | Üretim (1) | Tüketim (2) | İthalat (3) | 3/2 (Yüzde ) |
1990-99 | 3.755 | 4.863 | 1.364 | 24,8 |
2000 | 3.163 | 5.294 | 2.408 | 45,5 |
2001 | 2.628 | 4.262 | 1.776 | 41,7 |
2002 | 3.472 | 4.529 | 1.740 | 38,4 |
2003 | 3.318 | 5.094 | 2.126 | 41,7 |
2004 | 3.192 | 5.175 | 2.710 | 52,4 |
2000-04 | 3.154 | 4.871 | 2.152 | 43,9 |
Şekerpancarı üretimi 18,8 milyon tondan 13,5 milyon tona düşürüldü
2000 yılında 18,8 milyon ton olan şekerpancarı üretimi, IMF’ye verilen ekim alanlarının daraltılması taahhüdü ve 4 Nisan 2001’de çıkarılan 4364 sayılı Şeker Kanunu hükümleri doğrultusunda 2004 yılında 13,5 milyon tona gerilemiştir. Şeker Kanunu ile şeker fabrikalarının özelleştirilmesi öngörülmüş, şeker üretimi kısıtlanarak suni tatlandırıcılara geniş kota tanınması gündeme gelmiştir. Öte yandan şekerpancarı ekim alanlarının daraltılması, 450 bin üretici aile ve şekerpancarı tarımında çalışan 100 bini aşkın işçinin gelir olanaklarını kısıtlamakta ve yaşamını zorlaştırmaktadır.
Tütün üretimi yüzde 36, ekici sayısı yüzde 53 azaldı
9 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4733 sayılı Tütün Kanunu ile tütünde destekleme alımları kaldırılarak sözleşmeli üretim sistemine geçilmiştir. Tütün üreticisinin örgütsüz olması nedeniyle bu sistemde fiyatlar alıcı firmalar tarafından belirlenmekte; üretici bu durumda sektörden kopmak zorunda kalmaktadır. Bu koşullarda yakın bir gelecekte tütün üreticisi bulmak zorlaşacaktır. 1999 yılında 251 bin ton olan tütün üretimi 2004 yılında 129 bin tona; 578 bin olan ekici sayısı ise 274 bin kişiye düşmüştür. Aynı şekilde TEKEL’in destekleme alımlarının toplam üretimdeki payı 1999’da yüzde 72 iken, 2004’te sözleşmeli alımdaki payı yüzde 28’e inmiştir.
Tütün Ekim Alanı, Ekici Sayısı ve Üretimi*
Ürün Yılı | Ekici Sayısı(Bin) | Üretim(Bin Ton) | TEKEL Alımı** | |
Bin Ton | Yüzde | |||
1998 | 622 | 259 | 200 | 66,2 |
1999 | 578 | 251 | 186 | 71,8 |
2000 | 583 | 208 | 178 | 70,9 |
2001 | 478 | 153 | 130 | 62,6 |
2002 | 406 | 161 | 63 | 41,2 |
2003 | 334 | 148 | 60 | 37,3 |
2004 | 274 | 133 | 41 | 27,7 |
(*) Yerli ve yabancı tütün toplamı(**) Alım miktarının bir önceki yıl üretimine oranı Bitkisel üretim geriliyor
1990’lı yılların başında nüfus 56, 2004 yılında ise 71 milyon, yani 14 yılda yüzde 25 dolayında artmıştır. Oysa tarım ve hayvancılık üretimi ya yerinde saymakta ya da gerilemektedir. IMF/Dünya Bankası patentli reform projesi bu sürece ivme kazandırmıştır. 1990 yılında 20 milyon ton olan buğday üretimi 2004 yılında 21 milyon yona çıkabilmiştir. 1990’da 860 bin ton olan nohut üretimi 2004’te 620 bin tona; 846 bin ton mercimek üretimi ise 540 bin tona düşmüştür. Soya fasulyesi üretimi dramatik bir şekilde 162 bin tondan 50 bin tonlara gerilemiştir. Ayçiçeği üretimindeki artış yalnızca yüzde 10’lar seviyesindedir. Buna karşılık yıllık bitkisel yağ açığı yaklaşık 1 milyon ton ham yağ ya da karşılığı yağlı tohumdur; her yıl yağlı tohum ve ürünleri ithalatı için ödenen bedel 1 milyar doların üstündedir. Önemli sayılabilecek üretim artışı sağlanan tek ürün pamuktur. Ancak aynı dönemde pamuk kullanımı 540 bin tondan 1,4 milyon tona yükselmiştir. Böylece Türkiye 1990’da 50 bin ton dolayında pamuk ithal ederken, 2002-04 döneminde 650 bin ton pamuk ithal eder hale gelmiştir.
Bitkisel Üretimdeki Değişmeler
Ürün | Üretim (Bin Ton) | Yüzde Değişme | |||
1990 | 2000 | 2004 | 1990-04 | 2000-04 | |
Buğday | 20.000 | 21.000 | 21.000 | +5,0 | 0,0 |
Nohut | 860 | 548 | 620 | -27,9 | +13,1 |
Ayçiçeği | 860 | 800 | 900 | +4,7 | +12,5 |
Soya | 162 td> | 45 | 50 | -69,1 | +12,4 |
Mercimek | 846 | 353 | 540 | -36,2 | +53,0 |
Pamuk | 655 | 880 | 936 | +42,9 | +6,4 |
Tütün | 296 | 208 | 133 | -54,1 | -36,1 |
Ş. Pancarı | 13.986 | 18.821 | 13.517 | -3,4 | -28,2 |
Hayvancılıktaki erime devam ediyor
Hayvan varlığındaki erime de devam etmiş; 1990-2005 yılları arasında koyun sayısı 40,6 milyon baştan 25,3 milyon başa, sığır sayısı 11,4 milyon baştan 10,5 milyon başa gerilemiştir. Süt üretimi yalnızca yüzde 13 dolayında artmıştır. Denetim altındaki mezbaha ve kombinalarda kesilen toplam sığır, koyun ve keçi sayısı 9 milyondan 6,5 milyon başa gerilemiştir. Böylelikle kırmızı et üretimi ise yüzde 19’luk bir gerilemeyle 507 bin tondan 409 bin tona düşmüştür.
Hayvan Sayısı ve Hayvansal Üretimdeki Değişmeler
Üretim | Yüzde Değişme | ||||
1990 | 2000 | 2005 | 1990-05 | 2000-05 | |
Koyun (Bin baş) | 40.553 | 28.492 | 25.304 | -37,6 | -11,2 |
Keçi (Bin baş) | 10.977 | 7.201 | 6.517 | -40,6 | -9,5 |
Sığır (Bin baş) | 11.377 | 10.761 | 10.526 | -9,9 | -4,7 |
Süt (Milyon ton) | 9.617 | 9.794 | 11.108 | +1,8 | +13,4 |
Et (Bin ton) | 507 | 491 | 409 | -19,3 | -16,7 |
Koyun kesimi* | 5.148 | 6.111 | 4.145 | -19,5 | -32,2 |
Keçi kesimi* | 1.097 | 1.166 | 689 | -37,2 | -40,9 |
Sığır kesimi* | 2.774 | 2.102 | 1.630 | -41,2 | -22,5 |
* Bin baş 2005 yılında Tarımsal GSMH 1998’deki seviyesinde
1998 yılında (1987 yılı fiyatlarıyla) 119,3 milyar TL olan GSMH yüzde 22 oranında artarak 2005’te 145,7 milyar TL’ye çıkmıştır. Oysa aynı dönemde tarımsal katma değerdeki artış yalnızca yüzde 3,6 olmuştur. Tarım kesiminin GSMH’deki payı yüzde 13,6’dan 11,5’e gerilemiştir.
GSMH ve Tarımsal Katma Değer (1987 Fiyatlarıyla Milyon TL)
Yıl | GSMH | İndeks 1998=100 | Tarım | İndeks 1998=100 | Payı (Yüzde ) |
1998 | 119.303 | 100,0 | 16.177 | 100,0 | 13,6 |
1999 | 112.044 | 93,9 | 15.369 | 95,0 | 13,7 |
2000 | 119.145 | 99,9 | 15.962 | 98,7 | 13,4 |
2001 | 107.783 | 90,3 | 14.923 | 92,2 | 13,8 |
2002 | 116.338 | 97,5 | 15.948 | 98,6 | 13,7 |
2003 | 123.165 | 103,2 | 15.549 | 96,1 | 12,6 |
2004 | 135.308 | 113,4 | 15.863 | 98,1 | 11,7 |
2005 | 145.651 | 122,1 | 16.756 | 103,6 | 11,5 |
Türkiye tarımda da ithalatçı konuma geliyor
Türkiye’nin üretimi azaldıkça bundan ithalat ve ihracatı da etkilenmektedir. Tarımsal dış ticaret dengesi 1980-89 döneminde yıllık ortalama 1,5 milyar dolar fazla verirken, 1990-99 döneminde 866 milyon dolara düşmüş; IMF/Dünya Bankası politikalarının izlendiği 2000 sonrası dönemde yalnızca 227 milyon dolar olmuştur. 1990-99 döneminde tarım ürünleri ihracatının toplam ihracat içerisindeki payı yüzde 12,8 iken, 2000-04 döneminde yüzde 6’ya gerilemiştir.
İhracat ve İthalatta Tarımın Payı (Milyon Dolar)
Yıl | İhracat | İthalat | Denge |
1990-99 | 2.392 | 1.526 | +866 |
2000 | 1.973 | 2.127 | -154 |
2001 | 2.234 | 1.412 | +822 |
2002 | 2.038 | 1.706 | +322 |
2003 | 2.463 | 2.576 | -113 |
2004 | 2.954 | 2.710 | +244 |
2000-04 | 2.332 | 2.106 | +227 |
Bölüşüm ilişkileri tarım aleyhine gelişti
Türkiye’deki tarımsal destekleme politikaları IMF/Dünya Bankası dayatmalarıyla 2000 yılından beri tasfiye edilmektedir. Bu politika değişikliği bölüşüm ilişkilerinin çiftçi/köylü aleyhine, yerli ya da yabancı sanayi sermayesi lehine dönüşmesine yol açmıştır. Bu tür saptamalar, çiftçinin eline geçen fiyatları çiftçinin ödediği fiyatlarla karşılaştırarak ve aradaki makasın açılıp açılmadığı belirlenerek yapılmaktadır. Pratikte kullanılan en yaygın fiyat makası, milli gelirin tarım ve sanayi kesimine ilişkin fiyat hareketleri karşılaştırılarak ölçülmektedir. Prof. Boratav, milli gelir serilerinden türetilmiş tarım ve sanayi sektörlerinin fiyatlarındaki hareketleri 1999 yılını (yani sözde tarım reformunun uygulama öncesini) baz alarak hesaplamış ve tarımsal reform programının uygulamaya konulmasından üç yıl sonra, yani 2002 yılında tarımsal fiyatlarla sanayi fiyatları arasındaki makasın yüzde 36 oranında tarım aleyhine açıldığını belirlemiştir.
Çalışan nüfusun üçte birini oluşturan tarım kesimi (işgücü hariç) 2000 yılında kullanılan gelirden yüzde 14,7 pay alırken bu pay, kriz yılı 2001’de yüzde 13,1’e geriledi. Yeniden büyümeye geçilen 2002’de tarımın payı ancak yüzde 12,1 oldu ve izleyen büyüme yılları 2003 ve 2004’te ise sırasıyla yüzde 12,5 ve 11,9 olarak gerçekleşti. Böylece 7,7 milyon kişinin geçimini sağladığı tarım, 2000’den 2004’e gelir pastasından yaklaşık 3 puan kayba uğradı.
Kullanılabilir Gelirin Toplumsal Sınıflar Arasında Bölüşümü
Gruplar | NüfustakiPayı (Yüzde )1 | Gelir Payı (Yüzde ) | |
2000 | 2004 | ||
Tarım2 | 33,5 | 14,7 | 11,9 |
İşgücü | 48,7 | 35,9 | 34,5 |
İşveren(tarım dışı) | 17,8 | 49,4 | 53,6 |
(1) İstihdam edilen nüfus, (2) İşgücü dışındaKaynak: M. Sönmez, Bianet, 2 Ocak 2006
Çiftçi hızlı bir şekilde yoksullaşıyor
Yoksulluk, ülke kırsal yaşamının kendini yeniden üretme kapasitesini tehdit eder bir boyuta ulaşmıştır. Türkiye köylüsü, yaşamını sürdürebilmek için kendine özgü “beka stratejileri” oluşturmaktadır. Köylülüğün geliştirdiği “beka stratejileri”, tarımda küçük köylü yapısının sürmesine uygun bir zemin yaratmaktadır. “Beka stratejisi” olarak tanımlanan, Türkiye köylüsünün giderek artan zorluklara karşın kendini yeniden üretme koşullarına yönelik değişimi, başka bir deyişle yaşamını sürdürebilmek için aradığı ve bulduğu yollardır. Bunları (i) yeni gelir olanakları yaratmaya yönelik, (ii) birikeni tüketme ve borçlanmaya yönelik ve (iii) tüketimi sınırlama ve kadın emeği sömürüsünü derinleştirmeye yönelik olmak üzere gruplandırmak mümkündür. Ancak bunun sürdürülebilir olmadığı ortadadır (Günaydın ….).
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yaptığı Yoksulluk Çalışması’na göre; Türkiye’de en yüksek yoksulluk kırsal kesimde yaşayanlar arasında gözleniyor. 2002 yılında yüzde 35,5 olarak hesaplanan kırsal kesimde yaşayanlar arasındaki yoksulluk oranı 2003 yılında yüzde 37,1’e, 2004 yılında ise yüzde 40’a ulaştı.
İktisadi faaliyet koluna göre en yüksek yoksulluğun yaşandığı tarım sektöründe 2002 yılında yüzde 36,4 düzeyinde bulunan yoksulluk oranı 2003 yılında yüzde 39,9’a, 2004 yılında ise yüzde 40,9’a çıktı.
Öte yandan, kırsal kesimde tarımla uğraşanların 2002 yılında yüzde 36,8’i yoksul iken, bu sayı 2003 yılında yüzde 40,9’a, 2004 yılında ise yüzde 42,3’e yükseldi.
Kırsal Kesimde Yoksulluk
2000-2005 yılları arasında tarımdan kopanların sayısı 1,3 milyona ulaştı
Tarımsal istihdam 1950 yılında toplam istihdamın yüzde 85’ini oluştururken, 1980’lerin sonundan itibaren, tarımın istihdamdaki payı ve tarımda istihdam edilenlerin sayısı azalmaktadır. Tarımın 2000-2001 yıllarında kırsal bölgelerdeki toplam istihdamdaki payı yüzde 71,5 iken, 2005 yılında bu oran yüzde 61,4’e gerilemiştir. Tarım sektöründe çözülme ve kentlere göç devam etmektedir. Geçmiş dönemde uygulanan tarımsal sübvansiyonların, küçük aile işletmelerinin ayakta kalmasına ve kır-kent göçünün bir ölçüde hafifletilmesinde önemli katkıları olmuştur. Tarım sübvansiyonlarının kaldırılması ile tarımdan çözülme ve kentlere göç ivme kazanmıştır.
2005 verilerine göre, tarımsal istihdamın yalnızca yüzde 8’i ücretliler iken; yüzde 46,3’ü ücretsiz aile işçisi olarak hane halkının gelirine ortak olmaktadır. Tarımda istihdam edilen her dört kadından üçü ücret almaksızın çalışmaktadır. Mutlak sayılar çarpıcı bir sonucu ortaya koymaktadır: Tarımda yaklaşık 6,5 milyon kişi istihdam edilmekte olup; bunların 3 milyonu kadındır ve kadınların 2,2 milyonu ücretsiz aile işçisidir.
Tarımda istihdam azalırsa ülkenin gelişeceği kesin değildir. Ancak, ülkeler geliştikçe tarımın toplam istihdamda payı azalır. Hatta tarımda istihdam payının yüksek olması, krizlerin en azından sosyal olarak daha düşük maliyetle atlatılmasını sağlayabilir. Aslında bir sonuç olan tarımdaki yüksek istihdam, kriz dönemlerinde sosyal ve ekonomik maliyeti azaltıcı etki yapabilmektedir.
2000’li yılların başından beri uygulanan tarım politikalarının sonucunda tarıma yönelik destekler milli gelirin yüzde 3’ünden yüzde 0,7’sine geriletilmiş, tarımsal örgütlenmeler, Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri zayıflatılmış, tarım özellikle son üç yılda net ithalatçı konumuna getirilmiştir. Bu uygulamalar sonucunda da tarım yapıları hızlı bir şekilde tasfiye sürecine sokulmuştur. Böylece, milli gelirdeki payını son derece hızlı bir şekilde yitiren tarım sektörü daha da hızlı bir şekilde istihdam kayıpları yaşamakta, aynı zamanda da kırsal göç ve kentsel/kırsal işsizlik oranları yükselmektedir (BSB 2006).
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yürüttüğü Hanehalkı İşgücü Araştırmalarına göre; 2004’ün I. döneminde tarımda 6.412 bin kişi istihdam ediliyordu ve tarımın toplam sivil istihdamdaki payı yüzde 32,2 dolayındaydı. Tarımsal istihdam 2005’in aynı döneminde 6.230 bin kişiye (istihdamdaki payı yüzde 29,9), 2006’da ise 5.167 bin kişiye (istihdamdaki payı yüzde 25,1) düştü. Böylelikle 2004-06 döneminde tarım kesiminde istihdam 1 milyon 245 bin kişi azaldı, başka bir deyişle 2 yıl içerisinde tarımdan kopanların oranı yüzde 19’u buldu.
İstihdamda Tarım Kesiminin Payı
Yıl / Dönem | Toplam | Tarımsal | Tarımın Payı (Yüzde ) |
(Bin kişi) | (Bin kişi) | ||
1980 | 16.523 | 8.960 | 54,2 |
1985 | 17.547 | 8.837 | 50,4 |
1990 | 19.323 | 9.233 | 47,8 |
1995 | 20.394 | 9.538 | 46,8 |
2000 | 21.580 | 7.769 | 36,1 |
2001 | 21.524 | 8.089 | 37,6 |
2002 | 21.354 | 7.458 | 34,9 |
2003 | 21.147 | 7.165 | 33,9 |
2004 | 21.791 | 7.400 | 34,0 |
2005 | 22.046 | 6.493 | 29,5 |
2000-2005 | -1.276 | -16,4 | |
2004/ I. Dönem | 19.902 | 6.412 | 32,2 |
2005/ I. Dönem | 20.838 | 6.230 | 29,9 |
2006/ I. Dönem | 20.604 | 5.167 | 25,1 |
2004-2006 / I. Dönem | -1.245 | -19,4 |
2000-2006 döneminde tarıma yönelik özelleştirme saldırısı ivme kazandı
10 Mart 2000 tarihinde Dünya Bankası’na verilen kalkınma politikası mektubunda “tarımsal reform programı, devletin tarımsal üretim ile tarımsal sanayi üretiminde doğrudan bir rol almaktan çekilmesine yönelik orta vadeli hedef doğrultusunda, sektördeki devlet varlıklarının ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesini kapsamaktadır” denilmekteydi. Bu taahhüt çerçevesinde, 2000-06 yılları tarıma yönelik özelleştirme saldırısının ivme kazandığı bir dönem oldu. Bu kapsamda;
* Arazisinin ORÜS’e ait olmaması nedeniyle devir teslim işlemi gerçekleştirilemeyen Ardanuç işletmesi dışında bu kuruluşa ait özelleştirilmeyen işletme kalmadı.
* Daha önce özelleştirilen işletmelerinin çoğunun ekonomi dışında kalmasına karşın EBK kombinalarının özeleştirilmesine devam edildi.
* TİGEM işletmeleri yerli ve yabancı tarım-gıda tekellerine kiralanmak (özelleştirmek) üzere ihaleye çıkartıldı. Bunlardan 14’ü 30 yıllık sözleşmelerle özel sektöre kiralandı.
* TZDK’ye bağlı Manisa WP Kükürt İşletmesi Şubat 2000, Adapazarı Traktör İşletmesi ise 2003 tarihinde satıldı.
* TŞFAŞ, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 20 Aralık 2000 tarihli kararıyla özelleştirme kapsamına alındı.
* TEKEL, özelleştirme işlemleri üç yıl içerisinde tamamlanmak üzere 5 Şubat 2001 tarihinde ÖİB’ye devredildi.
* TEKEL’in alkollü içkiler birimi 2003 yılında özelleştirildi.
* TÜGSAŞ’a ait gübre fabrikalarının tümü 2004 ve 2005 yıllarında özelleştirildi. TÜGSAŞ’ın kurumsal varlığına son verilerek, devlet gübre sektöründen çekildi.
* Ziraat Bankası’nın özelleştirilmesine ilişkin yasa 15 Kasım 2000 tarihinde kabul edildi.
* Alkollü içkilerin üretiminde devlet tekelini kaldıran yasa 11 Ocak 2001 tarihinde kabul edildi. Böylece TEKEL’in alkollü içkiler üzerindeki 136 yıllık denetimine son verildi.
* TŞFAŞ’nin özelleştirilmesine olanak sağlayacak hukuksal alt yapının hazırlanmasını ve şeker fiyatlarının serbestçe belirlenmesini öngören Şeker Kanunu 4 Nisan 2001 tarihinde kabul edildi.
* Tütün destekleme alımlarını kaldıran ve TEKEL’in varlıklarının satışına olanak sağlayan Tütün Kanunu 3 Ocak 2002 tarihinde kabul edildi. Böylelikle uluslararası tütün tekellerinin Türkiye sigara pazarın
daki egemenlikleri güvence altına alındı.
Tarımsal KİT’lerin Özelleştirilmesi
Tarımsal KİT | Etkinlik Alanı | Özelleştirme Tarihi |
SEK | Süt üretimi | 1993-1998 |
YEM SANAYİİ | Yem üretimi | 1993-1995 |
EBK | Et üretimi | 1995-2005 |
ORÜS | Orman ürünleri | 1996-2000 |
TZDK | Tarımsal girdi | 1999-2003 |
TMO | Hububat alımı | 2001-02 (1) |
TŞFAŞ | Pancar şekeri üretimi | 2004-05 (2) |
TİGEM | Tohum/ damızlık üretimi | 2003-05(3) |
İGSAŞ | Kimyasal gübre | 2004 |
TÜGSAŞ | Kimyasal gübre | 2004-05 (4) |
TEKEL | Alkollü içecekler | 2004 |
TEKEL | Tütün alımı/ sigara üretimi | Kapsamda |
ZİRAAT BANKASI | Tarımsal kredi | Kapsamda |
1 Küçültüldü2 Kütahya ve Amasya 2004; Adapazarı Fabrikası 2005 yılında özelleştirildi.3 1 işletme 2003; 7 işletme 2004; 4 işletme ise 2005’te özel sektöre kiralandı.4 Gemlik Gübre 2004, Kütahya ve Samsun Gübre ise 2005’te özelleştirildi.
Kısacası bu dönemde, uluslararası sermayenin resmi kurumları olan IMF ve Dünya Bankası’nın buyrukları doğrultusunda hazırlanan sözde reform programı gereğince tarım kesiminde yapılan özelleştirmeler ile yerli ve yabancı sermayeye yeni vurgun olanakları sağlanmıştır.
Tarımda yaşanan yıkım gıda/tarım tekellerine sağladığı olanaklar
Tarımda yaşanan yıkım gıda/tarım tekelleri ve onlarla çıkar birliği içindeki yerli tekelci sermayeye iki yönlü olanak sağlamaktadır:
* Birincisi, tarımsal üretimin yıkıma uğratılıp gıda/tarım tekelleri ve ortaklarına yeni pazarlar ve yatırım olanaklarının açılmasıdır. Çünkü üretimin azalması nedeniyle hem gıda ürünleri ithalatı artmakta, hem de büyük kapitalist tarım işletmeleri kurmanın olanakları genişlemektedir. Ayrıca, tarımsal KİT’lerin tasfiyesinin doğurduğu boşluk da gübre ve tohum üretimi gibi alanlarda yeni yatırım olanakları anlamına gelmektedir.
* İkincisi ise, kentlere akan milyonlarca yoksul köylünün, tekellerin ucuz emek-gücü ihtiyacı çerçevesinde değerlendirilmesidir. Tarımı yıkıma uğratılan tüm bağımlı ülkelerde bu böyle olmuştur. Kentlere akan, henüz proleterleşme sürecinden ve mücadele deneyiminden geçmemiş milyonlarca insanın bir bölümü, sanayi tekellerine ait işletmelerde düşük ücretler karşılığında ve en kötü koşullarda çalıştırılmaktadır.
Avrupa Birliği de Türkiye’ye IMF/ Dünya Bankası programını dayatıyor
AB tarım politikalarına uyum ile IMF/Dünya Bankası dayatmaları arasında önemli çelişkiler bulunmasına karşın, AB yetkilileri tam bir çifte standartla, Türkiye’nin IMF/ Dünya Bankası programlarından sapmamasını dayatmaktadır. Böylelikle Türkiye, mevcut tarım politikaları sonucunda tarım yapılarını AB’ye yakınlaştırmak yerine uzaklaştırmakta, giderek hızlı bir tasfiye sürecine sokmuş bulunmaktadır.
AB ülkelerinde tarımsal katma değerin (tarımın ulusal gelire katkısının) yarısı ya da üçte ikisi oranında tarıma destekleme yapılırken, Türkiye’de bu oran yüzde 7 dolayına inmektedir. 2006 bütçesinde tarımsal desteklemeye yalnızca 4 milyar YTL (yaklaşık 2,4 milyar Euro) ödenek ayrılmıştır. Bu rakam, bütçe borç faiz ödemelerinin onda birinden azdır.
Olası bir “tarımda serbest ticaret” senaryosunda, AB’nin kendi saptamalarına göre, Türkiye’nin rekabetçi kalabilecek tarımsal ürünlerinin sayısı çok az olacaktır. “Pazar Birliği” ve “Topluluk Tercihi”nin işlemesiyle, yalnızca yaş meyve ve sebze, fındık, koyun eti ve bakliyat gibi ürün ya da alt sektörlerin rekabetçi olabileceği bizzat AB Komisyonu’nun 2004 tarihli “Türkiye’nin Üyeliğinden Kaynaklanan Konular” başlıklı raporunda belirtilmektedir.
Tarım emekçileri çözümü kendi programında aramalıdır
Tarımda ekim alanları daralıyor, üretim ve istihdam düşüyor, ihracat geriliyor, ithalat artıyor, çiftçi yoksullaşıyor ve gelir dağılımı bozuluyor. Beş yıldan beri IMF/Dünya Bankası’nın dayatmalarıyla siyasi iktidarlar tarafından kararlı bir şekilde uygulanan sözde tarım reformunun getirdikleri bunlar.
Bu gidişe dur diyebilmenin olmazsa olmaz koşulu, demokratik bir halk hareketinin sürece ağırlığını koymasıdır. Tıkanan ve tasfiye edilen eski ilişki ve kurumların yerine halkın demokratik ilişkilerle ördüğü, üreticinin önceliklerini ve iradesini yansıtan kurumlar geçirilmelidir. Söz ve kararın çiftçilerde olduğu yapılar, sendikalar, kooperatifler, demokratik yollarla oluşmalıdır.
Türkiye tarımının girdiği bu sarmaldan kurtulabilmesi, çokuluslu tarım-gıda şirketlerinin