Bugünlerde solla futbol arası çok sıkı fıkı. Özellikle 2002 Dünya Kupasında Türkiye` nin 3. olmasının getirdiği popülerlikle başlayan bu ilişki bugünlerde doruklarda geziyor. Ayrıca solcu aydınlarımız bu ise başka bir önem gösteriyor. Futbolla ilgili yazılar oldukça yer kaplıyor. Halbuki daha on yıl önce aydınlarımız Salazar’ın Lizbon Stadyumunu yaptırmak için verdiği emri dillendirirdi: “bana on binlerce […]
Bugünlerde solla futbol arası çok sıkı fıkı. Özellikle 2002 Dünya Kupasında Türkiye` nin 3. olmasının getirdiği popülerlikle başlayan bu ilişki bugünlerde doruklarda geziyor. Ayrıca solcu aydınlarımız bu ise başka bir önem gösteriyor. Futbolla ilgili yazılar oldukça yer kaplıyor.
Halbuki daha on yıl önce aydınlarımız Salazar’ın Lizbon Stadyumunu yaptırmak için verdiği emri dillendirirdi: “bana on binlerce insanı uyutabileceğim bir beşik yapın.” Tabii Salazar demişken sihirli formül 3F’yi unutmazlardı:“Futbol, fiesta,ve ……. (1) “. “Futbol olmasaydı bu ülkeyi yarim saat idare edemezdim” sözü ile de Salazar ‘faslı’ son bulur, Marx-gil cümleler başlardı: “Futbol yığınların afyonudur. Kapitalistlerin gençliği ciddi mevzulardan uzak tutup, dinamizmlerini boş bir şeye yönlendirerek, sömürülerini devam ettirmeleri için araçtır futbol.” Ve böyle devam eder giderdi bu yazılar.
Son dünya kupasında Almanlar hep bir ağızdan “wir fahren nach Berlin“(Berlin`e finale gidiyoruz) diye bağırırken, halkın aleyhine olan sağlık reformları birer birer, güçlü bir direniş görmeden geçti. Alman Başbakanı Merkel` in bu yüzden her golden sonra neşelenmesine, organizasyon başkanı Beckenbauer`e candan sarılmasına şaşırmamak gerek. Bunun gibi örnekleri tekrar tekrar sıralayıp futbolun sadece egemen ideolojinin bir aracı olduğu sonucuna da varmak, yanlış olacaktır.
Bizce de futbol asla sadece futbol değildir(2) ama bu kadar da eleştiriyi hak etmiyor. Çünkü tribünler muhalif sesleri de barındırmışlardır ve barındıracaklardır. Barcelona bunun en güzel örneğidir. Katalan “temsilcisi“, İspanya` da, ic savaşta tescilli faşist Franco`nun belalıları arasında yer almıştır. İç savaştaki saflaşma bugün bile Barcelona ile formasında kralcıların amblemini taşıyan Real Madrid` in maçlarını özel kılmıştır. Bugün ise endüstrileşen futbolun genel mantığına direnen, yani yeni dünya düzeninin spotlu futbol anlayışından bağımsız futbol takımları da yok değil. Bunun en güzel örneği İtalyan Ligi’nde oynayan Livorno. Irak’ta Nasıriye’de ölen 17 İtalyan askerinin anısına bütün maçlarda saygı duruşunda bulunulurken, Livorno kale arkası köşesinden ‘On, yüz, bin Nasıriye!’ tezahüratı yükselmişti. Tepkilerini “Bunlar işgalci askerlerdi. İtalya’da her yıl 1500 kişi iş kazasında ölüyor. Onlar için niye devlet töreni düzenlenmiyor?” diye açıklamışlardı.(3) Seri A’nın bu sene UEFA`ya katılacak güzide takımının sadece İtalya’da değil, ilginç bir şekilde Türkiye’ de oldukça fazla ‘fanı’ var.(4)
Türkiye’de ise endüstrileşen futboldan, başka bir deyişle yeni dünya düzenin bizce ‘kötü’ futbol anlayışından kopuk Türkiye’de hiçbir kulüp yok. Takımların “halkın takımı” olması, “işçilerin güzide takımları” olarak kurulması bu kaideyi bugün için değiştirmiyor. “Halkın takımı” Beşiktaş’ın hisseleri borsada değil mi? Peki borsada işlem gören hisse senetleri kimde? Alen, Yılmaz ve Ayhan “abilerde“(5) veya maçlar nerede olursa olsun takimi hiçbir zaman yalnız bırakmayan diğer tribün “neferlerinde“ olduğunu hiç zannetmiyoruz.
Peki kimde? Bunun cevabını herkes biliyor sanıyorum. Kongre üyeliği için 2000 YTL istenirken kim, hangi halkın takımından bahsediyor. Biz kabul ediyoruz ki, taraftar yapısında bir dizi farklılık sayılabilir. Ama Beşiktaş J.K`nün genel yapısı endüstriyel futbolun gerektirdiği yapıdan çok büyük bir farklılık arz etmiyor. Sadece sistem doğal olarak Türkiye’de çarpık isliyor. Bizce bu anlayış Anadolu’nun en ücra şehirlerinin takımlarına kadar ulaşmış durumda. Zaten ‘O’ şekil olamayan tutunamıyor. Milyon dolarların dönmediği şehirlerin-yani İstanbul dışındaki şehirlerin- futbol takımları, çok büyük mucizeler olmazsa basarı sağlayamıyor.
Kulüplerin genel işleyişi, sistemi gibi tribünleri de bu düzene yavaş yavaş teslim oluyor. Parasını bastırıp tribünün vipine, koltuğun numaralısına, reklâmın iyisine, futbolcunun yıldızına, kulübün para basanına, desteğin suskununa alışan seyirci ve onun yaratacağı kültürle yok edilmeye çalışılan taraftar kültürü(6) var. Bugün ister Ankaragücü tribünü olsun ister Beşiktaş kapalısı olsun buna direnmekte zorlanıyor. Desibel azalıyor, çekirdekçiler daha çok kazanmaya başlıyor.
Bütün bu olumsuzluklar yaşanırken bazıları “şu takımın tribünleri solcudur” gibi efsaneler yayıyor. Kendi takımınla sol arasında bir ilişki kurmak Moda, kuramamak Kadıköy (Fenerbahche) oldu. Tribün ve internet siteleri, tribüne arada sırada uğrayan arkadaşların, yolunu şaşıranların, tutunacak dalı oldu.
Evet toplumsal muhalefetin yükselişte olduğu veya onun ardılı yıllarda toplumdaki genel reflekslere bağlı olarak tribünlerden de muhalif seslerin(7) çıktığı bizim de ön kabulümüz ama bugün bu topraklar üzerinde yeni bir toplumsal muhalefet gelişmedikçe, yoksullar neo-liberal çarkları kırmadıkça tribünlerden bir şey beklemek bizde sadece tebessüm yaratıyor. Bir ricamız, “samimiyetimize verin”, yıllar sonra futbola sarılan bazı arkadaşlarımızın bu tür efsaneleri yaymaktan vazgeçmesidir.
Sol aydınlarımız ise bu durumdan hiç geri kalmıyorlar, nedense dört bir elle bu konuya sarılmış durumda. Mesela o maçı izleyen milyarlarca insan şahittir ki son dünya kupası finalinde Zidane`nın attığı kafa ne faşizme ne emperyalizme sadece ve sadece Materazzi`yedir. Zidane`nın kafa darbesinin nedeni daha belli değilken, o kafa bugüne kadar tribüne uğramayan sol aydınlarımız tarafından oldukça yüceltildi. Ne diyelim: Müzik kes, yeni beste ,önce dinle!!!!!
Son söz:
İster Livorno`yu, ister Genclerbirligi`ni, ister Yozgatspor`u ister destekleyin, ya da sadece izlemekten veya oynamaktan zevk alın, size ömür boyu iyi seyirler, iyi oyunlar.
DİPNOTLAR:
(1)Genelde unutulur. 3F nin ilk ikisi denip üçüncüsü hep kalır ya da Faşizm denilip ‘sıkı bir atış’ yapılır. Salazar’ın 3F sinin üçüncüsü Fado’dur. Fado, Portekizìn dünyaca ünlü müziğidir. Unutmayalım unutturmayalım.
(2)Futbol asla sadece futbol değildir. (orijinal adı: Football against the enemy). Simon Kuper Terraki Yayinlari
(3)Di Canio’ya İnat Livorno-Tanıl Bora Radikal Gazetesi 27.12.2006
(4)Bakınız www.forzalivorno.org
(5)Beşiktaş` in ünlü Çarşı grubunun önde gelen isimleri
(6)Ankara’da Futbol Ve “Sol”un Algısı: Gençlerbirliği Ve Halkın Takımı Ankaragücü-Berkay Aydın, Duygu Hatipoğlu, www.sendika.org
(7) Besteleri, pankartlarıyla Beşiktaş, Karşıyaka ve bir çok takım buna örnek olarak gösterilebilir