Fransa’da bayram var. Yarısı siyahi, diğer yarısı da Portekiz, Cezayir, vs kökenli oyunculardan oluşan Fransız futbol takiminin finale kalması, “Fransızlar artık yeniden, Fransız olmakla gurur duyabilir,” dedirtti Fransa’ya! Evet, bu ülkede Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan “alt kimlik, üst kimlik” tartışması gibi şeyler yok, çünkü herkes ya Fransız, ya da Yabancı (yani Fransız vatandaşlığına sahip […]
Fransa’da bayram var. Yarısı siyahi, diğer yarısı da Portekiz, Cezayir, vs kökenli oyunculardan oluşan Fransız futbol takiminin finale kalması, “Fransızlar artık yeniden, Fransız olmakla gurur duyabilir,” dedirtti Fransa’ya!
Evet, bu ülkede Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan “alt kimlik, üst kimlik” tartışması gibi şeyler yok, çünkü herkes ya Fransız, ya da Yabancı (yani Fransız vatandaşlığına sahip olmayan, fakat burada yasayan veya turizm için gelmiş diğer ülke uyrukluları). Türkiye’nin de benimsediği ve kan ilkesine dayanmayan bu Renanist yurttaşlık tanımı güzel bir şey aslında. Yurttaş olabilmek için o ülkenin kültürünü, yasam felsefesini, ideallerini benimsemek yetiyor, burada doğmuş olmak, Fransız ana-babadan gelmek şart değil, hatta dili bile % 100 doğru konuşmanız gerekmiyor. Bu topraklarda yaşıyorsanız, Fransız olabilmek için gereken en önemli şey, bu istenci taşımak.
Fransız uyruklu bir Cezayir kökenliye “sen Arapsın” demek, annesi Kamerunlu siyahi bir Fransız yurttaşına “sen Afrikalısın” demek, ırkçılık yapmak gibi oluyor, ayıp karşılanıyor. Hele ki “alt kimlik-üst kimlik” kavramları burada hiç anlaşılamayacak abes laflar. Herkes sadece ve sadece Fransız çünkü. Burada doğup büyüyen Arap kökenliler Fransızlıklarının tanınması için mücadele ediyorlar, aksini söylemek onu yurttaşlıktan dışlamak sayılıyor. Ve insanlar ne kadar Fransız kimliğini benimsemişse, o kadar iyi entegre olmuş sayılarak örnek gösteriliyorlar. Bunu beceremeyenler geri kalmış, kültürsüz, eğitimsiz, alt gelir düzeyinde, toplumla uyum sağlamayı başaramamış, anti-sosyal öğeler olarak görülüyor. Banliyö yangınları da bu öğeler tarafından çıkarılmıştı.
Teorik olarak, “Fransız’ım” diyen herkesin öyle sayılması, insanların kökenlerinin kurcalanmaması olumlu bir tavır (bu tabi isteyenin kendi kökleriyle ilgilenmesini engellemez). Ama gerçek yasamda ne yazık ki durum hiç böyle değil. Gerçek Fransız kökenli olmayanlara hemen her yerde bu durmadan hatırlatılıyor. Hele ki yüzünüzden Arap kökenli olduğunuz hemen okunuyorsa ya da renginiz siyahsa. Bu insanlar isterlerse üç beş kuşaktan beri burada yaşıyor, burada doğmuş, buranın kültürü ve diliyle yoğrulmuş, başka bir ülkeyi tanımıyor dahi olsalar.
Fiziki görünümüyle farklı kökenden geldiğini hemen ele vermeyen Portekizli, Polonyalı gibi göçmenler tam bir Fransız olarak algılanabiliyorlar ve zaten hemen ikinci kuşakta dillerini de artik unutarak tamamen Fransız oluyorlar (yani iyi entegre olabilen ve bunun için de itibar gören topluluklar bunlar), ama diğerleri aradan beş kuşak dahi geçse nedense bir turlu Fransızlıklarını tam olarak kabul ettiremiyorlar. Bunun sonucu olarak da toplumda devamlı horlanan, dışlanan, buraya ait olmadığı kendine her fırsatta hatırlatılan ve her zaman “yabancı” olarak kalan bir kategoriyi oluşturuyorlar. Ev aradıkları zaman kimse onlara evini kiralamak istemiyor, is aradıkları zaman Arap görünümlü yüzleri ve Arap tınılı isimleriyle kimse onlara is vermek istemiyor, diskoteğe eğlenmeye giden gençler Arap yüzü taşıyorlarsa içeri sokulmuyorlar. Arap kökenli bir Fransız (belki burada doğmuş beşinci kuşak), biraz da göstermelik olsun diye ilk kez bir valilik görevine getirilince, “ilk Müslüman vali” diye başında tantanayla tanıtıldı ve büyük bir ileri adim olarak gösterildi, ama hemen sonra zavallı adam bombalı saldırıya uğradı.
Zaten Fransızcada “Arabe” kelimesi artik bir hakaret sayıldığı için ağza alınamıyor, onu tersinden okuyarak kibarca “beur” deniyor ve burada doğup büyümüş olan Arap kökenli Fransızların sıfatı nedense bir turlu Fransız olamıyor, Beur olarak kalıyor. Zidane burada doğmuş büyümüş biri, ama hala “Beur” olduğu unutulmuyor. Siyahlara da siyah kelimesinden utanç duyulduğu için İngilizce “Black” deniyor. Pek çoğu eski Fransız sömürgelerinden ya da hala Fransa’nın sahiplendiği Antil adalarından gelen bu insanların durumu daha da zor.
Hal böyleyken simdi bütün bu insanların oluşturduğu takım (6 oyuncusu Guadelouplu siyahlardan oluşuyor, Zidane Arap kökenli, Riberi Portekiz kökenli, kalan ucunu araştırmadım) finale kalınca, “bu takım Fransa’da entegrasyonunun güzel bir örneği” diye övünülebiliyor (oysa ki 98 dünya kupasında Le Pen gibi faşistler “yabancı” kökenlilerin oyuncu olarak Fransız milli takımında Fransa’yı temsil etmesini dahi istemiyorlardı). Simdi ise “bleu blanc beur” (mavi beyaz beur) çığlıkları atılıp hem oyuncular yüceltiliyor, hem de Fransa’nın etnik bir mozaiği başarıyla oluşturduğu düşüncesi verilmek isteniyor, yani yine Fransızların cömert ve toleranslı üstünlüğe vurgu yapılıyor. Slogan bile düşündürücü oysa ki. Fransız bayrağı mavi beyaz kırmızının Fransa’daki etnik renkliliği yansıttığı imajı verilmek istenirken Beyaz ve kırmızı yani beur (yani Arap) arasında Siyahların rengi nerede? Siyah olmak utanç verici, telaffuz edilemeyecek ayıp bir şey gibi algılandığından onlar da “Mavi” renkte temsil ediliyorlar herhalde. Fransızcada telaffuz edilemeyen “Noir” kelimesinin, İngilizce “Black” sözcüğüyle geçiştirilmesi gibi. Simdi bütün bu dışlananlar Fransa’ya zafer kazandırınca, toplum büyük bir pişkinlikle kendilerini göklere çıkarıp Fransızlaştırıveriyor. İğrenç bir ikiyüzlülük örneği.
Maç öncesi sahada milli marşlar çalınırken bütün Portekizli oyuncular yürekten kendi marşlarının sözlerine eslik ediyorlardı. Marseillaise çalınırken Fransız takımına baktım, ne Zidane, ne de diğer siyah oyunculardan ses çıkıyordu, hepsi susuyordu, dudakları aralanmadı dahi. Zaten sözleri korkunç düşmanlık ve ırkçılık dolu olan bu marşı hiç biri söylemedi. Umarım bilinçli bir seçimdi. Kamera döne döne onların ağızlarını gösterdi ama boşuna. Ve eğer bu takim Fransa’yı şampiyonluk sevincine taşırsa, umarım takimin Zidane, Thierry Henry gibi büyük oyuncuları bu sefer ağızlarını açıp bir şeyler söylerler. Fransa’daki bu ikiyüzlülüğü toplumun yüzüne vururlar. Irkçılığı, eşitsizliği, cumhuriyet değerlerinin ayaklar altına alındığını hatırlatacak bir iki kelime ederler. Her Arap kökenlinin, her siyah çocuğun bir Zidane veya bir Thiery Henry gibi aradan sıyrılarak ırkçı ve ayrımcı muamelelerden kurtulma şansı yok çünkü.
Nur Dolay