Merkez Bankası’nın (siz bunu IMF’nin izniyle diye okuyun) yaptığı 1.75 puanlık faiz artışı, herşeyden once bir iflasın, bir yenilginin tescilidir. Bu faiz şoku, 2006 enflasyonunun tek hanede -bırakın yüzde 5’i ,yüzde 9.9’da bile- tutulamayacağının tescilidir. Nitekim , piyasanın beklentisini (yüzde 1 civarı) oldukça aşarak, gecelik borçlanma faizini yüzde 13.25’ten yüzde 15’e, borç verme faizini ise […]
Merkez Bankası’nın (siz bunu IMF’nin izniyle diye okuyun) yaptığı 1.75 puanlık faiz artışı, herşeyden once bir iflasın, bir yenilginin tescilidir. Bu faiz şoku, 2006 enflasyonunun tek hanede -bırakın yüzde 5’i ,yüzde 9.9’da bile- tutulamayacağının tescilidir. Nitekim , piyasanın beklentisini (yüzde 1 civarı) oldukça aşarak, gecelik borçlanma faizini yüzde 13.25’ten yüzde 15’e, borç verme faizini ise yüzde 16.25’ten yüzde 18’e çeken Para Kurulu yaptığı açıklamada “nisan ve mayıs aylarındaki enflasyon gerçekleşmelerinin ardından yıllık enflasyonun, hedefle uyumlu patikanın belirgin olarak üzerine çıktığını” belirtmiş.
Bankacılığa can simidi
IMF destekli programın iflasına faiz şoku ile reaksiyon veren Merkez Bankası’nın bu kararı aslında, toplumun sırtına ağır bir fatura yıkımının kararıdır. Ekonomi şimdi yüksek faiz şokunun altında yeniden biçimlenecektir. Hangi kesime ne tür etkiler yapacağına gelince:
Birincisi, bankacıları oldukça sevindiren bu şok faiz artışı, bankacılık kesimini uçurumun kenarından almıştır. Enflasyon rüzgarına ve ani kur artışlarına kapılan bankacılık kesimi, portföyündeki hazine kağıtları ve düşük enflasyona bel bağlayarak saçtığı tüketici kredileri, kredi kartları, sendikasyon ve sekürizasyon kredileri ile ciddi bir risk altına girmişti. Yüksek faiz, bankacılığı bu yüksek gerilimden kurtaracak gibidir.
Sıcak paraya sinyal, bütçeye yük
Yüksek faiz ile hükümet (ve IMF), enflasyonun iticiliği , ABD’deki faizlerin çekiciliği ile kanatlanan, Türkiye’deki reel faize ve risk primine dudak büken sıcak paraya tekrar yüksek reel faizle çekicilik sunmakta ve “yüksek faiz-düşük kur” deklemini kurarak kopmuş filmi, yeniden yapıştırarak teslimiyet oyununu sürdürmeye çalışmaktadır.
Ancak, gevşeyen vidaları yeniden sıkmak için ağzı hovardaca açılan faiz kesesinin, kimin kesesi olduğunu da hatırlatmak gerekir.
Bütün bu yangını söndürmek için kullanılacak yüksek faizin suyu, bütçedeki faiz kaleminden gelecektir. Bu da, payını yüzde 30’lara indirdik diye caka sattıkları faiz harcamalarının payının yeniden yüzde 40-50’lere çıkması demektir.
Faizin payının artması, halkın eğitim,sağlık,adalet,kültür harcamalarının daraltılması, tarıma, yoksula desteğe bile göz konulması, kamu çalışanlarının maaşlarının azaltılması gibi “mali disiplinler” ile gerçekleştirilecektir. Bu da toplumu yoksullaştırmanın bütçe dolayımında gerçekleşen kısmıdır.
Özetle hesap şudur: Hazineye , dolayısıyla topluma getireceği yüke karşılık, faiz yükseltilir, YTL’den dövize geçişin önü cazip faizle kesilir, yüksek faiz sıcak parayı yeniden çeker, bollaşan döviz ile kurlar tekrar düşer ve düşük kur yeniden enflasyonu terbiye eder..
Ancak bu senaryonun hayata geçmesi, bu kopmuş sefiller filminin makarasının yeniden dönmesi için, yaz ortasında bir kara kış yaşanacaktır.
Yaz ortası kara kış
Yüksek faiz şoku, bir anda fiyatlara yansıyacak, önce yüksek bir enflasyon yaşanacaktır.
Gelir artışları , enflasyonun çok altında kalan ücretli,memur, emekli v.b. kesimler ciddi bir reel gelir kaybına uğrayacaklar, hızlı bir yoksullaşma dalgası daha yaşanacaktır.
İç talepte önemli bir daramlma görülecektir. İşten çıkarmalar artacak, tüketici kredisi, taksitli alışverişe girmiş yoğun bir nüfus ödeme krizine girecek, bu da zincirleme olarak bütün piyasaları alabora edecektir.
Daralan iç talep birçok küçük üreticiyi, tüccarı kepenk kapama zorunda bırakacak, piyasaya müthiş bir durgunluk gelecektir.
Yatırım niyetleri ertelenecek, başlamış yatırımlar duracak, işsizlik ciddi bir sıçrama yapacaktır.
Konut sektöründe girdi maliyetleri yükselecek ve müteahhitler sözlerini tutamayacak, sektörde ciddi bir kaos yaşanacaktır.
Bu yaşanacaklar, hiç de tahmin edilmemiş, öngörülmemiş, sürpriz sonuçlar değildir. IMF kılavuzlu uçanların burnu hiç bu pislikten kurtulmamakta, ama yaşananlardan da kimse ders çıkarmıyor görünmektedir. Belki bu da bir “hayat tarzı” haline gelmektedir, kimbilir?